--spoiler--
Peki, ne diye bazen içimiz içimize sığmaz olur, tersleşir, türlü tutkulara saplanırız? Kendimiz de bilmeyiz bunun nedenini. Eğer bu saçma sapan tutkularımız, isteklerimiz yerine getirilirse, bundan en çok zarar görecek olan gene biz oluruz. Örneğin, bir deneme olsun diye, içinizden birine daha çok serbestlik tanıyın; ellerindeki bağı çözüp yaşama alanını genişletin, kimseye bir bağlılığı kalmasın. işte o zaman bakın, göreceksiniz ki bağlanmak isteyen gene kendisi olacaktır.
--spoiler--
bir bu bir de albert camus'nün yabancı'sı kısa ve özlük olarak benim için bir tane olan kitaplardandır. ama kamü'nün yabancı isimli kitabına ayılıp bayılırım bunu çok severim o ayrı. kısaca okuyun, okutun, anlayın, anlatın.
--spoiler--
çünkü biz bağlantımızı kaybetmişiz. biz hepimiz sakatız, hem de her birimiz. bağlantılarımız o kadar kopuk ki gerçek hayata karşı tam bir tiksinti duyuyoruz. bu yüzden bunu bize hatırlatan insanlara kızıyoruz.
o kadar ileri gittik ki gerçek hayata bir yük olarak bakıyor ve kitaplarda bulduğumuz yaşamın daha iyi olduğuna inanıyoruz. peki neden bazen bir gürültü koparıyoruz? neden kendimizi aptal yerine koyuyoruz? ne istiyoruz? kendimizi tanımıyoruz biz. aslında bizim anlamsız dualarımız kabul edilecek olsa bu bizim için daha kötü olurdu. örneğin bize biraz daha özgürlük verin, ellerimizi çözün, evet... evet sizi temin ederim işte o anda tekrar kontrol altına alınmamız için yalvarmaya başlarız. bunun için bana kızdığınıza eminim. siz korkaklığınızı matah birşey sandınız ve bunda bir rahatlık buldunuz, kendinizi kandırdınız.
daha bir yaşamın ne olduğunu, nerede bulunacağını bile bilmiyoruz. kitapları da alın ve bizi rahat bırakın. şaşkınlıklar içinde kendimizi kaybedelim. neye sarılacağımızı, neye tutunacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neye saygı duyacağımızı, neyi aşağılayacağımızı bilmeyelim. insan olmak, hem de kanlı canlı insan olmak bize zor geliyor. bundan utanıyoruz. bunu rezillik olarak görüyoruz.
vasat insanlar olmak için elimizden geleni yapıyoruz. biz ölü doğmuşuz. kuşaklardır kimseye babalık yapmamışız. gitgide daha da kötü oluyoruz. bundan tat alıyoruz. çok yakında fikirler bizi dünyaya getirecek. ama bu kadarı yeter! artık yeraltından başka birşey yazmak istemiyorum.
--spoiler--
roman kahramanının bir adı yoktur. o bir anti kahramandır, kitap baştan sonra insanın dünya üzerindeki bunalımını ve olma çabasını işlemekte bu bakımdan kutsal sayılmaktadır edebi çevrelerde. aynı zamanda bu eser, dostoyevski'nin yazdığı tüm büyük eserlerinin anahtarıdır. anti kahraman'ın büyük bunalımı, ivan karamazov'un dünyayı yadsıyan nihilizmiyle son bulur.
yaşamın işleyişiyle ilgili sorunları ve soruları olan, hayata dahil olmakta zorlanan ve bunu yeterince istemeyen, hep seyirci olarak kalmayı yeğleyen fakat oyuna dahil olmanın nasıl bir şey olduğunu içten içe merak eden ve denemelerinde hüsranıyla birlikte yeraltına geri dönen bir karakterin kendisini çekinmeden, açık fikirlilikle anlattığı dostoyevski eseri.
--spoiler--
daracık dünyamda, insanlardan kopuk, manevi olarak çürümüş, yeraltında sahip olduğum kinimle baş başa nasıl boğuştuğumu anlatmak pek de hoş olmasa gerek. üstelik romanların bir kahramanı olur, bense bir kahramanın taşımaması gereken tüm özellikleritaşıyorum. bizim gibi insanları anlamanın en kolay yolu budur. bizler, yaşama yabancılaşmış, zorla yürüyen insanlar olduğumuzdan dolayı bu yazdıklarım etkili olacaktır. üstelik gerçek hayata öylesine yabancılaşmışız ki, adını bile duymak istemeyiz. bunda da o kadar ileri gideriz ki, gerçek hayatı ancak kitaplardan öğrenebileceğimize inanırız.
--spoiler--
dostoyevski'nin psikolojik yönü ağır basan bir kitabıdır. okunduğunda çoğu insanın kendisinden de bir şeyler bulabieceği sağlam bir kitaptır. özellikle kendisiyle çelişen ve sürekli kendini sorgulamayı becerebilen komplekssiz insanların, okuması tavsiye edilir.
1864 tarihli 'yeraltın notlar' türkçe adı ile yayınlanan dostoyevski eseridir. yazarın derin düşünce anlayışını ve edebi lezzetini bu eserde bulmak mümkündür.
suç ve ceza'da ki raskolnikov'un kırklı yaşlarını anlatan kitap. ölmeden önce mutlaka okunması gereken kitaplar arasında zannımca başı çekmektedir. ayrıca zeki demirkumbuz bir dostoyevski hayranıdır. filmlerine baktığımızda bu ayrıntıyı gözden kaçırmayız. şimdi de zeki'nin bir film çalışması var. ''yeraltı'' diye. sırf zeki kazansın diye gidip izlenebilecek bir film olabilir.
nietzsche'nin neden vahiy olarak gördüğü, şu notlardan sonra daha iyi anlaşılan ve soğuk su etkisi yaratan aşmış kitap.
--spoiler--
- insanlarla kucaklaşma isteğini yerine getirebilmek için hiç olmazsa etiyle kemiğiyle bir insan gereklidir.
- insan önce kendisi yaşamayı öğrenmeli, sonra başkalarını kınamaya kalkışmalı.
- sevginin, sevilen kişinin kendi isteğiyle kendisini tutsak etmesi olduğuna inanıyorum.
- kolay kazanılmış bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten bir acı mı? hangisi daha iyidir?
- aslında biz ölü doğmuş kişileriz. aslında çoktandır canlı olmayan babalardan çoğalıyoruz ve bu durum giderek hoşumuza da gidiyor. bir kolayını buluversek, neredeyse doğrudan doğruya düşüncelerden doğmayı sağlayacağız.
--spoiler--
sırrı süreyya önder: '' dostoyevski'nin insanın iç çekirdekteki fırtınalı halleri, beyaz perde de ölümsüzleşmekte.
ve zeki demirkubuz bu filminde hiçbir ustaya benzemeyecek kadar yerli, her insanın anlayabileceği kadar evrensel,
tartışılmayacak kadar hakiki yönetti.''
ilk olarak 1846'da -vreme-(zaman) dergisinin 1,2 ve 4. ciltlerinde yayınlanmış dostoyevski hikayesi.
"gerek notlar yazarının, gerek -notların- tamamen hayal mahsulü olduğu şüphesizdir. Bununla beraber çevremiz insanları üzerinde biraz düşünülürse, bu notların yazarı gibi şahısların aramızda bullunmasının yalnız mümkün değil, muhakkak olduğu anlaşılır. ben okuyuculara pek yakın bir zamanın çoğunluk içinde göze çarğan tiplerinden birini tanıtmak istedim. bu, henüz hayatta olan neslin tiplerinden biridir. -yeraltı- adı verilen parçada bu şahıs kendisini fikirlerini tanıtırken muhitimizde yer alışını, bunun neden kaçınılmaz olduğunu açıklamak ister gibidir. Eserin ikinci kısmı bu şahsın hayatına ait bazı olayları anlatan hakiki -notlar-dır." dostoyevski
ağır buhrana yol açan, yer yer gülümseten, liza hamlesiyle iç acıtan akıcı bir eser. zverkov'u tokatlama isteği kahkahalara sebep olmuştur.
bu gibi kitapların asıl vurgulanması gereken yönü, genellikle asıl konuşulmayan yönü olmaktadır. evet, bu bir "yeraltı edebiyatı" değildir; "şuuraltı" edebiyatıdır ve "şuuraltı"nı pskologlardan önce dostoyevski'nin bulması ve onu "yeraltı" diye benzetmeli olarak anlatmasıdır. tek kelimeyle, dostoyevski'nin dehasını konuşturduğu eseridir.
suç ve ceza, "vicdan"ı, yeraltından notlar" ise, şuuraltı dünyasını, yani o ilkel benliği, freud'un sonradan id adını vereceği karanlık dünyayı anlatır.
bu kitaba nietzsche'nin bayılmasından daha önemli olan şudur: freud'a hiçbir şey, bu kitap kadar ilham vermiş olamaz.
bense bu kitabın filminin çekilmesini istemiyorum. niye mi ? çünkü ben hasta bir adamım, üstelik kindar ve iticiyim. çok çok değerli bir kitap bu. o yüzden kitap olarak kalması daha iyi. filmini de kim çekerse çeksin izlemem.
european novel derdim için okumam gereken, hatta teması, karakter analizleri, sembol ve motifleriyle bilmem gereken dostoyevski kitabı.
henüz başlamadım ama ilginç, dengesiz, kompleksli bir adamın hayatından bir şeyleri anlattığı bir kitap olduğunu ve okumama lüksüm olmadığı biliyorum.