hayatın monoton ve durağan yaşanmasıyla ilişkilidir. şöyle düşünün, çocukken gün içerisinde belki 5 kere aşağıya inip eve
girerdik.bütün gün ordan oraya gezerdik. o zamanlar hayat yavaş geçerdi. çünkü 1 günü 5 gün gibi yaşardık. lise ve üniversite
çağlarında çocukluğa göre fiziki enerji azalsa da boş zaman vardı ve yine yapacak farklı aktiviteler bulabilirdik. mesela yaz tatilinde
çok boş zaman vardı ve o 3 ay geçmek bilmezdi. ama çalışma hayatına baktığımızda zaten yol-hazırlanma dahil en az 9-10 saati iş
için harcayınca geriye ne zaman ne de enerji kalmakta. ve her gün birbirinin aynısı olduğundan insan koca bir yıl neredeyse bir şey
yapmadığını- hayatından bir yılın daha çöpe gittiğini- görüyor. yani önemli olan ve hayatın kısa veya uzunluğunu belirleyen şey
zamanı nasıl kullandığındır. iyi kullanamaz, gezecek eğlenecek zaman bulamazsan -ki yılda 1-2 hafta kullandığımız izinler bunun için
yetersizdir- hayat çok kısadır. birazcık da doğuştan şanslı olmak gerekiyor yani...
Mesela 10 yasinaki veledin bir yili yasaminin 10'da 1'i eder. 50 yasindaki adamin bir yili, yasaminin 50'da 1'i eder. Bundan dolayi 50 yasindaki icin zaman daha hizli akar.
hayat kısa, çiğköfte yiyin. ya da lahmacun veya döner, şey de olabilir mesela tatlılar veya kebaplar. sonra şarkı dinleyin, içmeden de ölmeyin bunu içmemiş olarak söylesem de. öyle işte zaman çabuk geçiyor.