zamanın çabuk geçmesi

entry24 galeri0
    1.
  1. özellikle haftasonları bu cezayı çeker ayrıca cafelerdede çok çabuk geçmesidir.
    2 ...
  2. 2.
  3. bilgisayarın başındayke olan durumdur.
    1 ...
  4. 3.
  5. haftasonları yaşadığımız hadise.
    0 ...
  6. 4.
  7. zamana sövülme durumunu doğuran bir nedendir.
    0 ...
  8. 5.
  9. 2013 ramazan bayramın gelmesiyle iyice anlaşılan. ne ara geçiyor ömür? evet.
    1 ...
  10. 6.
  11. 2015 Yazı bomboş geçmesine rağmen böyle geçmiştir. En basiti bu yaz yapabildiğim "en ilginç" aktivitelerden biri olan cuma namazına giderken** bile bir süre sonra cumanın geldiğini farketmeyip daha 2-3 gün önce hissettiğim zamanlar oldu. 2 aylık Bodrum serüveni resmen 3-4 hafta tadı bıraktı.
    0 ...
  12. 7.
  13. Bu aralar yaşadığım hadise. Ekim ayını nasıl bu kadar çabuk yarıladık onun şaşkınlığındayım. Çok uyuyorum ondan mı acep?
    6 ...
  14. 8.
  15. zamanın kavramsallığından kaynaklanır. sıkıldığınız zaman dakikalar geçmek bilmezken, geriye dönüp baktığınızdan yılların ne kadar çabuk geçtiğini fark ederek bir hassiktir çekersiniz.
    1 ...
  16. 9.
  17. Geçiyor yahu zaman durduramıyorsun daha dün gibi hatırlıyorum deriz ya nerdeyse herşey sanki dün Oldu gibi az önce oldu gibi en basitinden darbe girişiminin üstünden 20 gün geçmiş 20 gün mü olmuş lan dedim kendi kendime güz dönemi daha dün başlamış gibi ama yaz okulu bitti nerdeyse herşey dün gibi babamla ilk kez Baba oğul dolaştığımıZ günde dün gibi babamın vefat edişide zaman akıyor madem herşeyi dün gibi hatırlıyoruz bari güzelleştirelim bugünümüzü güzel yaşayalım ki ilerdeki dünlerimizi mutlulukla hatırlayalım.
    3 ...
  18. 10.
  19. önemli olan nasıl geçirdiğindir .iyi işler yaparak geçirmek lazım .
    1 ...
  20. 11.
  21. 12.
  22. inanmazsınız ama bu günü salı sanıyordum.
    0 ...
  23. 13.
  24. okuyunca pişman olmayacağınız ali çolak'a ait bir deneme. artık malum, uzun yazılar değerini kaybetti!

    "Yok yok, güz günlerinin ince hüznünden değil bu. Epeydir böyle. Günler, önümden dörtnala akıp geçiyor ve ben, çaresiz bir çocuk gibi boynu bükük, arkalarından bakakalıyorum.
    Gitgide hızlanıyor geçişleri, ele avuca sığmaz oluyorlar. Bir bakmışsın hafta başı, bir bakmışsın hafta sonu… Takvim yapraklarını koparmaya vakit kalmıyor. Sahi, evinin duvarında Saatli Maarif Takvimi asılı olan var mı hala? Takvim, asude zamanların alışkanlığıydı. Günlerin uzun olduğu zamanların... Yapraklar itina ile koparılır, ailece yahut eş dostla birlikte okunur, kıvrılıp cüzdana konur ve saklanırdı. Zamanı takvimlerden öğrenmiyoruz artık. Şimdi, onların bedduasına tutulmuş olmalıyız. Birbirinden farksız, tekdüze ve rüzgar gibi geçiyor günler. Zaman, bir takvim yaprağını okuyacak kadar bile eğleşmiyor yanımızda, yüzümüze bakmıyor!
    Necip Fazıl’ın o unutulmaz dizelerini dilimde nasıl döndürüp duruyorum bilseniz! “Çocukken haftalar bana asırdı; / Derken saat oldu, derken saniye…” Şimdi ruhumuzu kemirip duran sancıyı bu dizelerden daha güzel hangi söz anlatabilir? Çocukken saatler, günler geçmek bilmezdi. Ne çok oyun sığardı, ne çok gülme, ağlama, ne uzun uykular uyurduk da akşam olmazdı. ilk gençlikte, uzak yılları düşlerdik, gelecek güzel günleri… Gelmezdi! Yıllar, asırlar gibi, kapkaranlık dizilirdi önümüzde. Ah, derdik, ah! Ne zaman geçecek bu zaman…
    Şimdi nerede, nerede o ‘vakit geçmiyor’ diye sızlanıp durduğumuz günler! Odalarda dolanır, pencerelere çıkar hatta inip sokağı baştan başa dolaşırdık da yine bana mısın demezdi zaman. Güneş bir takıldı mı inmek bilmezdi iskelesinden. Ve sanki başka bir gezegenin sakinleri gibi kadınlar taraçalarda, avlularda oturur, kışlık yiyecek hazırlar, örgüler örer, çeyizler düzerdi. Yaşlı adamlar duvar diplerine oturur ellerinde bir çöp toprağı eşelerlerdi. Küçülen gözleriyle uzaklara bakar ve can sıkıntılarını dağıtacak kayıtlar ararlardı. Bilmem ki nedendir, o kapılardan sığmaz heybetli adamlar, o ak saçlı kadınlar, sanki yaşadıkları mekanın tabii bir parçası; bir tepe, bir çeşme yahut bin yıllık bir çınar gibi gelirdi bize. Ve biz, onları asırlardır o halleriyle tanıyor hissine kapılırdık. Zaman, işte öyle ağır akıp giderdi yöremizden. Ayakta durup kirmanda yün eğiren bir kadın, avluda halı dokuyan bir genç kız yahut marangozhanesinde kendini zarif motiflere vermiş usta, sanki zamanı avuçlarına alır, yumuşatır, yavaşlatır ve insan üzerindeki yıkıcı tesirini yok eder, ondan sonra salıverirdi.
    Şimdi kimi görsem zamandan şikayetçi: Günler ne çabuk geçiyor!.. Yalnız günler mi? Galiba insan otuz beşini geçince fark ediyor bunu. Ve artık günler, haftalar değil, yıllar da küçülmeye, daralmaya başlıyor. O kocaman yıl, toplanıp büzülüyor gözünüzün önünde. Küçücük, değersiz, anlamsız bir zamana dönüşüyor. Ve siz, onun üstüne hayaller kuran, her gününü, her ayını iple çeken tutkulu adam olmuyorsunuz artık. Zamanın ipleri çoktan çıkmış oluyor elinizden. Yıllar, gözünüzün içine bakıp, ‘Artık işime yaramazsın!’ diyor, şımarık bir eski sevgili tutumuyla.
    Zamanı, çocukluk yıllarımızdaki gibi yeniden yavaşlatmak için neler vermezdim! Bir dağ köyünde değirmenci olmak mı gerekir bunun için, bir duvar ustası mı, yoksa fakir bir marangoz atölyesinde kalfa mı? Bunları yapmak isterdim. Yeter ki yaşamıyor gibi yaşamaktan kurtulayım! Zaman yavaş aksın, vakit geçmek bilmesin, sıkılayım... Sonra onu renklendirecek, neşelendirecek çareler arayayım kendi kendime. Tanıdığım, sevdiğim insanlarla halleşecek vaktim olsun, yüzlerine bakayım doya doya. Güneşin güneş, yağmurun yağmur olduğunu fark edeyim. Sevinci sevinç gibi, üzüntüyü üzüntü gibi yaşamaya hakkım olsun. Uzun, upuzun hayaller kurayım gelecek üstüne...
    Sizi bilmem ama ben, bütün o çocukluk özleminin biraz da geniş ve bereketli zamanlara özlem olduğunu düşünüyorum. Batmayan güneşler, uzun upuzun oyunlar, doyumsuz uykular ve hayaller, hayaller... Ne diyordu şair: “Affan Dede’ye para saydım / Sattı bana çocukluğumu...” Çocukluğun o asırlık haftalarına sahip olabilmek için neler vermezdim! "
    *
    4 ...
  25. 14.
  26. 15.
  27. bir gün 24 saatten ibaret olduğu için nasıl çabuk geçmesin ki? yani anlayamadığım bir şeydir. mesela bugünün bitmesine 14 saat var. günün 9 saati uyuyorum geriye kalıyor 15 saat. yaz mevsiminde gün uzun oluyor. gene bile yaklaşık olarak türkiye'de 9'da kararıyor sonra 3 saat tablet oynuyorum. sabah oluyor, öğle oluyor, ikindi oluyor yani öyle geçiyor. bir gün 24 saatten 1 saniye bile fazla olamıyor.
    0 ...
  28. 16.
  29. ve haklı çıktım. işte gün bitiyor.
    0 ...
  30. 17.
  31. lan daha saat demin 11:30 du. ne ara 21:50 oldu amk.
    2 ...
  32. 18.
  33. 19.
  34. Yaşlandıkça zamanın çabuk geçmesi olayı bir hakikat. Şöyle bir anımsıyorum, 25 yaşımdayken ne gün biterdi ne gece. Şimdi ayın 1'i dedi mi ay bitiyor.
    1 ...
  35. 20.
  36. Hep aynı şeyleri yapanlar için zaman çabuk geçer.

    Sosyal bir insan olursan dolu dolu geçtiği için yaşadım hissi oluşuyor.
    0 ...
  37. 21.
  38. ömür bile geçiyor, zaman niye geçmesin. mutlu zamanlar daha çabuk geçermiş.
    1 ...
  39. 22.
  40. HE VALLA SU GiBi AKIP GEÇiYOR,TUTABiLENE AŞK OLSUN.AKŞAM MUTFAKTA YEMEK YAPIYORUM SAAT YEDi,YEMEK PiŞiRME FASLI BiTiYOR ODAMA TELEViZYON iZLEMEYE GiDiYORUM BiR DE BAKTIM SAAT DOKUZU GEÇMiŞ.ÜSTELiK DAHA KISA BiR ZAMAN ÖNCE SAAT YEDiYDi.
    1 ...
  41. 23.
  42. 18 yaşına kadar zaman çok geç geçerken, ne zaman büyüyeceğim diye beklerken 30 yaşından sonra zaman su gibi akıp geçiyor.

    Her geçen yıl saçlarımdan birkaç teli eksiltiyor ve sakallarım ile saçlarımı beyazlatıyor.
    1 ...
  43. 24.
  44. --spoiler--
    18 yaşına kadar zaman çok geç geçerken
    --spoiler--
    Bir kitapta da öyle olduğunu okumuştum. Bu sanırım beyinle ilgili bir durum. Belki de şimdi 17 yaşındaki halimden daha genç hissetmemin nedeni bu.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük