aslında inandıkların, hissettiklerin, düşündüklerin, hatırladıkların ve unuttukların... bunları silecek güçteki tüm yaşanmışlıklar gerçekte seni silmişlerdir.
zaman...
geçirmiyor hiç bir acıyı. sadece alışıyorsun. canın yanıyor, hiç geçmiyor. asla kabuk bağlamayan bir yara gibi. önce üzülüyorsun sonra kızıyorsun, belki deliriyorsun. sonra geçti diyorsun. bitti artık bir şey hissetmiyorum diyorsun. yıllar sonra seni üzen şeyi ya da kimseyi hatırlatacak bir şey duyuyorsun. sadece tek bir kelime belki. onun adı... geçmediğini sadece alıştığını anlıyorsun işte. ve elinden hiçbir şey gelmiyor.
zaman... kuvvetli olmayan bir ağrı kesici gibi. yavaş yavaş azaltıyor acını ama sonrasında yine, belki biraz daha katlanılabilir sadece.
zamanın bir ilaç olabilmesi için acıları veya pişmanlıkları kesinkes unutturması gerekmez, o sadece bizi onlardan uzaklaştırır. Ne gariptir ki o uzak diye atfedilen mesafe sadece iki nöronun sinaps aralığı kadardır. Aklınıza geldiği an yine canınız yanar belki ama eskisi kadar pençelerini geçiremez olur böğrünüze.
Velhasıl yanlış bir önermedir. Her acıya karşı bağışıklığınızı gittikçe arttıran kuvvetli bir ilaçtır.
Maalesef ki doğru olan bir durum. Yani aslında zaman sadece unutturabilir.
Çözme konusunda ise bunu dış faktör veya etken her neyse işte onlar yapmaktadır. Yani işinizi zamana değil şansa bırakıyorsunuzdur aslında.
zamanı ilaç diye düşünürsek, hayatımız kanser olmaktan başka bir işe yaramaz bize. bekledikçe daha kötü oluyor her şey, yol yakınken harekete geçip yarayı kendimiz iyileştirmemiz gerek.
geçecek denilen hiçbir şey geçmiyor, en fazla yıllar sonra unutuyorsunuz. acısı dinmiyor hiçbir şeyin.