zaman ancak aşık olduğun şeyin yanında durmalıyken hep sevmediğin biran evvel kurtulmak istediğin yerde dururverir saate bakarsın bakarsın o adiler hep olduğu yerdedirler.
olmadığını bildiğimiz halde olduğunu düşündüğümüz, fakat dünyanın aslında olmayanın olduğunu bildikleri arasına alanlardan ibaret olduğu düşünüldüğünde garip ve ironik anlardır bunlar.
Tello kaleye bakar , kale önünde Toraman hazırdır, hareketlidir...Tello süper keser ve ibo kafayı vurur...işte o meşin yuvarlak kaleye süzülürken zaman durur...
seneninin hangi ayı, ayın hangi günü, günün hangi saatinin hiç te önemli olmadığı anlardır. kimi zaman karnınızın içinde kelebeklerin kanat çırpınışlarını hissettiğiniz anlardır, kimi zaman burnunuza kadar acıya büründüğünüz anlar..
kişinin unutmak istemediği insanlar tarafından unutulduğunu farkettği andır. markette eski arkadaşlarını gördüğünde selam bile alamadığı andır ya da en azından soğuk o bakışı hissedip içinden bir şeyler koptuğu andır ki onu yaşamak "lanet olsun!" dedirtir.
bir bıçakla beraber kopup gider içindeki her anı, zaman o an ilerleyişini ağırdan alır yıkmak istercesine. beyin onu o da beyni takmaz. inat etmiştir bir kere içine oturtan olayın üstünde...
tutuğunuz takımın çok önemli bir maçta son dakikalara bir farkla önde giridiği ve karşı takımın ataklarını yoğunlaştırdığı andır, geçmek bilmez. tabi aynı şey karşı takım taraftarı için geçerli değildir.
Güzel, bulutsuz, güneşli bir cumartesi sabahı... Kuş sesleri...
Gece 3'ü geçiyordu saat eve geldiğimde, yorgundum, öğlen 1 gibi uyandım. Hoş bir kahvaltı ettim annemlerle. Kardeşimin veli toplantısından gelmişlerdi, hocaların dedikleriyle dalga geçtik, güldük, eğlendik. Huzurluydum, bomboştum, gazete, televizyon faslından sonra odama geçtim.
Ödev mi yapsam, kuzenle sinemaya mı gitsem, kitap mı okusam diye günün planını yapmaya çalışırken birden karşı sitenin otoparkında dokuz aylık oynayan 5 çocuk gördüm.
Yatağımın ucuna oturdum, elimi pencereye dayadım, onları izlemeye başladım, içim acıdı, karnım ağrıdı, zaman duruverdi...
90'lı yıllarda çocuk olmakla, milenyum çocuğu olmak arasında kimi ortak yanlar varmış meğer, kesişim kümemizde kimi elemanlar varmış, kurallar hiç de değişmemiş. Kaleye geçmemek uğruna yaptıkları ihtiyatlı tek pasları, dışarı çıkmasın diye çektikleri çekingen şutları izledim, kaleye geçenin kısa süreli hüznünü, kaleden çıkanın coşkusunu gördüm. Mutluydular, gülüyorlardı...
Güzeldi onlar için de bu güzel, güneşli cumartesi sabahı. Benimkinden güzeldi kuşkusuz, imrendim onlara.
Büyümüştüm, yanlarına gidip 'beni de alın oyuna' deyip kaleye geçmeye takatim ve cesaretim yoktu.
Annem geldi sonra, kahve yapmış beraber içelim diye. Donmuşum ben, çözüldüm yeniden, zamanı eski haline getirdi annem.
Şu ansa kafamı uzatıp pencereden bakasım yok. Hala oynuyorlarsa üzüleceğim zira...
bungee jumping organizasyonunda çalışan arkadaşın ısrarları sonucu atlamaya karar verip tam atladığın anda arkadaşının arkandan seslenip lastiği gösterdiği andır.*