Uyanılır bir sabah, başucunda misketler bulunur. Nerden geldiği, kimin bıraktığı belli değildir. Hemen hatıralardaki o ilk çocukluk akla gelir. Yüzde beliren hoş bir tebessümle lavoboya gidilir, avuçlarına doldurduğun suyu yüzüne çarparsın ve aynadaki aksine gözün takılır. Tebessümün yerini ciddi bir ifade alır. Aynalar ilk kez sana bu kadar "karşı" dır. Elin ister istemez uykudayken gizli bir el tarafından oluşturulmuş gibi duran ve adeta azraili çağıran yüz çizgilerine gider. Kendini ilk kez keşfediyormuşcasına hayretle bakarsın. Şairin "günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı" * dediği gibi zamanın nasılda hızlıca akıp gittiğini düşünürsün. yatağa doğru yönelinir, zaman hüzünlerle misket oynama zamanıdır. torba açılıp misketler halının üzerine gelişi güzel dağıtıldığında çocuksu bir umarsızlıkla ilk vuruşu yaparsın. Derken odaya davetsiz bir misafir girer. Misketlerin sahibi ve olayın faili komşu çocuğunu annesi almaya gelmiştir, çocuk da misketlerini. Kapıda beliren anneniz ve onun, sen bu yaşta misket mi oynuyorsun diyen bakışları aralıksız tavana dikilen gözlerle savuşturulur. Zaten anlaması da beklenmez. Geçip giden zaman çocuklukta karşılıksız olarak size vermiş olduklarını yine kimselere sormadan geri almıştır, hem de geri vermeksizin. Yapılacak fazla bir şey yoktur, bilgisayar başına oturulur ve pes, call of duty ve benzeri pek çok oyunu üretmiş olanlara şükran duyguları sunulur.