türkiyede 600.000 tane dağıtılan bir gazete düşünün, türkiyedeki her 120 kişiden birinin eline geçen bir gazete, her gazeteyide sadece bir kişi okumuyor masanın üstünde bulanda bakıyor, arkadaşının okuduğunu görende göz atıyor.
birinin amerikadan düğmeye bastığını "bu gazete trajları yükselecek" dediğini düşünün, her gün tüm haberleri taraflı okuyan bir türkiye, her gün 1 sayfasını okusa işini bilen yazarların yazım gücü sayesinde olaylara yanlış pencereden bakmaya başlayan onbinlerce insan düşünün.
parası olanın istediğini yaptığı, fikirleri bile yönlendirdiği bir ülkede zorla okutturulan gazetenin yapabileceklerini düşünün.
başbakan ve ekibi ülkemiz sanayi ve kuruluşlarını* özelleştirmelerle karış karış satarken insanları buna iyi bir şey gibi bakmaya itenin ne olduğunu, fındık piyasası dibe vurulup başka ülkelere çıkar sağlanırken halkın neden ses çıkartmadığını, tarım ve hayvancılık hiç edilip, ülkenin sırtını dayadığı taviz vermediği son politikaları bitirilirken bu milletin nasıl destek verebildiğini düşünün.
bu ülkenin bu haberleri nereden nasıl okuduğunu en az bir kez, düşünmeyen onbinler için lütfen siz düşünün.
cemaat mensuplarının "hadi be abi hadi yaa, valla sevaptır..." şeklinde ağlanarak esnafı, öğrenci velisini vs bağlaması sonucu en çok basılan gazetelerden biri olmuştur. ha okunur mu? sabah saatlerinde abonelerin kapısına bırakılan gazetelerin akşam saatlerinde hala kapının önünde olduğunu gördükçe gülerim bu "en çok okunan" safsatasına.
şu açıdan bakarsak; posta gazatesinin eleştirisel tarafı bir hayli fazla buna rağmen türkiyenin en çok okunan ve satılan gazetesi buradan da yola çıkarak çok kişinin okuması zilion tane basılması hiç bir anlam ifade etmiyor diyebiliriz(bence)... **
akp iktidarı hemen öncesi ve hemen sonra oldukça iyi olan düzeyli bir gazeteydi bu. alır okurdum bunu ben. zaten bu haldeki ilk mizanpajlarını da musevi asıllı bir tasarımcı yapardı. farklı isimlere yer verir, magazinle mugazinle uğraşmaz ara sıra kafası uçar, "fethullah hoca efendi" den haberler, yazılar falan verirdi kendince.
ama ne olduysa sonra oldu.
ne mi oldu?
türkiye deki her şeyi provokatorler yapmaya başladı. dış mihraklar bizi sürekli engeller oldu.
her türlü pisliği yiyen hacılar, hocalar, cüppeliler, şeyhler bir anda din kisvesi altında anlamsız şekilde korunur oldu. irtica sözcüğünün daha "i" si ağızdan çıkmadan bu kelimeyi atfedenleri eleştirmeye durdu.
son zamanlarda da iyice akp icraatları fasükülü haline geldi ve durmadan chp yi yermeyi kendine amaç edindi.
yani anlayacağınız o kısacık dönem zevkle okunan halini bir anda bitirdi. adeta o hali zamana karıştı.
evet hala bünyesinde çok sayıda yazar ve gazetecileri bulunduruyor, hala tasarımı eskisi kadar sade ve okunaklı, hala magazine yer vermiyor, birbirinden farklı isimlere ve konulara yer verse de objektif değil.
bu da onu bir gazete yerine sadece bir kağıt parçası yapmaktan öteye geçmiyor.
şimdi bana hala okuyor musun diye sorarsanız. evet hala okuyorum. ama eskisi kadar şevkli eskisi kadar merakla eskisi daha içtenlikle değil sadece anlamsız bir zaruretle.
"kullanılmakla başladı zaman.uzak duyarlıkların halk cemahiriyesinde,ödünsüz yalnızlıkların içselleştirildiği büklüm aşklar, güdümlü ve lazım olarak. ne yüzeysel sırılsıklamlıklar, ne güvenmenin yol ayrımı. hüzzam karanfillerin titrek merdivenlerinde, sana bakmak. öyle bir duygulanma yüklenilir ki, kemikleşir hüzün, kireçlenir. korkunç bir uluma, saygı kaplama,aç ihtiraslar, karanlığın cılız sırnaşıklığı,-şiiri bırak, onu götürme hiç olmazsa- anlamak,hasretin öyle ortaçağ his edebiyatının dışında türkülendiğini anlamak. şarkılar! kaçamak şarkılar! her sözcüğün seni çağrıştıran bir harfi vardır. her rengin bir tonu seni uyandıracak içimde. unutmanın bir şeklini uygulamak zorundayım. bu şehri terkedecek birşeyler bulmalıyım alelacele. kalabalık yüzlerden geçerek gelecek baharın anası avradı. lehçesi, biçemi ilgilendirmeyecek beni artık... "*
zaman;uzundur çünkü sonsuzluğun ölçüsüdür.kısadır çünkü tüm tasarılarımıza yetmez,bekleyen için yavaş, mutlu olan için çabuk,sonsuzluk kadar geniş ve bir an kadar dardır.insanlar onu önemsemez ama yitirilen zaman aranır.
dünyanın kendi ve güneşin etrafında yaptığı hareketler kriter alınarak yapılan hesaplamalarla varlığı ortaya konulan samanyolu galaksisi için geçerli diğer gezegen ve galaksiler için anlam ifade etmeyen , göreceli kavram
gitti mi geri gelmeyen olgudur. akıllara "şu sözlükte fink atan yazarlar bir zamanlar 5-6 yaşlarında birer çocuk muydu? öyleydiyseler o çocuklar nereye gitti? bi yere gitmediyseler nasıl bu şekle şemale akla ve zamana geldiler?" sorusunu getirendir aynı zamanda.
çok güzel gazete(!). süper hatta. o kadar süper ki, o derece yani. yazıları var böyle üzerinde. o yazıları okuyabiliyorsun. izin veriyorlar okumana.
ayrıca bir de; başlığına entry girince diğer yazarlarla polemik oluşturabilen gazete. ama hürriyet'e giriliyor mu dedin? o'na atış serbest canım. demek ki neymiş; hürriyet'e girilen entry polemik oluşturmaz, zaman'a girilen oluşturur. canlarım benim.
hak parayla acılmıs hatta para kazanmak icin uretim yapılmıyor aksine bedava dagıtılıor.avrupa yakasında bi yerleri var ki ancak temiz parayla bu kadar olur dersınız. idare etmeye calısıyorlar. cok temiz parayla donuyor zaman.
talebelerinin ellerindeki abonelik koçanlarını doldurmak için eş/dost/akrabalarını üstüste abone ettikleri gazete. bir de artık utandıklarından olsa gerek, önceden soruyorlar "abi sen abone değildin değil mi?" diye. "aboneyim" derseniz, "tanıdık bir adres var mı sana ordan göndereyim" diye ricada bulunuyorlar. dediğim gibi, gazete bedavaya geliyor, çilingir sofralarında masaların peynir lekesi olmasını, kızartma yaparken yerlerin yağ damlalarıyla lekelenmesini engelliyor. güzellerim benim.