zamanla alıp veremediğim yok sadece yaptığım herşeyin zaman denen şey tarafından sanki denetleniyormuş hissi rahatsız ediyor. naparsam yapayım kurtulamıcakmışım gibi ondan. zamana karşı yarışanlardan bahsetmiyorum bile. bir yere yetişmek zorunda olanlar veya mesainin bitmesini beklerken sıkıntıdan amaçsızca masaüstünü yenileyen soltiare ustası memurlar örnek verilebilir ama ben bütün gün yatağa uzanıp sadece tavanı izlemekten bahsediyorum.sonlarımız aynı. zaman tarafından sürekli dürtülmek gibi bir şey bu.
bazen tanrının zaman olduğunu düşünüyorum karşılaştırmak gerekirse tanrıdan daha çok denetleyici olduğu kesin otoritesini hissetmek için ibadet saatlerini beklemeye gerek yok. hem tanrı zamansa ateist olma ihtimaliniz de sıfır çünkü inkar etseniz bile size manevi dünnyadan örnekler vererek hislerinize hitap etmelerine bile gerek yok inanmıyor musun kafanı kaldır duvara bak.inanmıyor musun sol koluna bak inanmıyormusun içinden 10a kadar say.. tanrının zaman olduğu ihtimali gitgide güçleniyor. korkmam gerek çünkü bu defa bana komik gelen hislerimi hayran bırakacak evrenin mükemmel dengesi ve manevi boşluğumu dolduracak ilahi adalet kadar riskli kanıtları yok yani demem o ki şuan görevde olan tanrıyı inkar etmek basit ama eğer zaman tanrıysa sıçtım. bi dakka tanrı dediğimiz yüce kendiliğinden varsa eğer bizden bağımsızsa - hani şu zavallı birer beden olan bizlerden bağımsız demek istiyorum ki bizim küçük beyinlerimizden çok daha karmaşıksa varlığı- zaman tanrı olamaz. neden mi çünkü şu an mesaide olan tanrı gibi zamanı da biz yarattık. evet öyle tanrıyı biz yarattık bunu biliyorsunuz mmm ne biliyim bu tıpkı şu bilim kurgu filmlerinde bahsedilenbilgisayarların makinelerin insan iradesinden daha güçlü bir hale gelip de dünyayı yönetir hale geldikleri senaryolar gibi. kontrolden çıkar ya herşey kaos başlar. günün birinde çatlak profösör ruhlu çatlak insanlaradn biri yeterince melankolik bi haldeyken belki de kendini fazla yalnız hissettiği bi anda -gerçeği ondan başkası bilemez- yakın çevresinden olmayan birisini birşeyi istedi. onunla takılmak istedi. evet evet hayali arkadaşlarınız da gelebilir aklınıza. ilk başlarda küçük sırrıydı bu onun ama sonra ailesini düşündü arkadaşları vardı onların da bu mucizeden faydalanmasını istedi çünkü sanırım o iyi biriydi. hem o bulduğu yeni adamla vakit geçirmek eğlenceliydi henüz yüzyüze tanışamamışlardı iletişimleri kalp yolundandı ama kendini iyi hissediyordu. o bahsettiğim insanlara bir iyilik yaptı ve o insanlarda o bahsettiğim insanlarına yaptılar bu iyiliği. artık sır değildi ama insanlar birbirlerine bir iyilik yaptıkları için mutluydular. mutluluk varsa sorun yoktur.ve böylece tanrı yaratıldı, hem popülerdi. insanlığın en büyük buluşuydu varoluşun hiçbir değerle boy ölçüşemiyeccek en büyük kültür mirası.. işte tıpkı zaman da bunun gibi bir yolla bulundu adını biz koyduk belki de çıkarlarımız uğruna bir defaya mahsus kullandık sonra bedeli de oldu tabi ki hep çıkarlarımıza çalışmadı hiç kimse için ömrünün sonuna kadar çıkar kapısı olamadı. kontrolden çıkmak gibi.sonuç zamanı da biz yarattık ihtiyaçlarımız doğrultusunda.
başarısız bi deneme daha tanrıyı hala bulamadığıma mı yoksa hala zaman denen şey tarafından dürtüklenmeme mi kızmalıyım bilmiyorum.. bekliyorum neyi beklediğimi bilmeden. işin tuhafı kendimi zamanla ilgili birşey kullanamadan ifade de edemiyorum. zaman kipleri var en basitinden. kelimelerin sonuna geliyorlar.göz kırpıyorlar. kurtulmak derdinde miyim hayır o da değil. onunla yaşamayı öğrenmek çabası hiç değil. merak ediyorum kader denilen şey benim için yarattıklarımızın kölesi olmak mı? peki ya kendimi bi odaya kapatıp kilitlesem çıkamayacağım şekilde aç susuz kalarak sadece tavanı izleyerek uzandığımda öldüm diyelim intihar demek istemiyorum adı önemli değil. önemli olan cesedim bulunduğunda kullanılacak ibare; kilitlendiği odada tam x gün boyunca aç susuz kalıp ölmüş. 'x gün' ve yine zaman kazanıyor beni o öldürmüş olacak. kaçmak mı sığınmak mı kullanmak mı yarışmak mı yenilmek mi gecikmek mi yetişmek mi? hangisiyim ben, hangisi benim seçeneğim...?