zafer haftası

entry2 galeri0
    1.
  1. galatasaray'ın hafta içi avrupa'da, hafta sonu ligde galib geldiği haftalardır.
    1 ...
  2. 2.
  3. 26 - 30 ağustos arası "büyük taarruz" başlangıcı ile "zafer bayramı" nı kapsayan haftadır.

    günlerimiz olduğu gibi haftalarımız da vardır, kimisi kutlu doğum haftasını kutlar, kimisi yerli mallar haftasını... Özel gün ve hafta severiz. Düğünün de "kırk gün kırk gece" süren cinsini...

    "Zafer haftamız" da bunlardan biridir, ama gündem çok yoğun olduğu için basınımız bu haftaya "eski ağırlığını" veremiyor artık. 26 Ağustos'ta "büyük taarruz" şöyle bir hatırlatıldı, 30 Ağustos'ta da şanlı ordumuza bir selam sarkıtılır, konu geçer gider.

    Konuya yeni bir bakış açısı getirmek yasak olduğuna göre de, bilinen teraneler tekrarlanacaktır.

    "aykırı adam" ya da "her boka çomak sokan" olduğum için, birkaç noktanın altını çizmek isterim.

    Bunlardan birincisi, büyük saldırının planlarının Fevzi Paşa tarafından yapılmış olmasıdır.

    Saldırıyı emreden iradenin kurmay başkanı oydu...

    "ikinci adamlığa" ismet Paşa el koymadan önce, ikinci adam Fevzi Paşa'ydı.

    Bu o kadar böyleydi ki, Atatürk, kendisinden sonra cumhurbaşkanlığı makamı için onu vasiyet etmişti. (Seçim meçim önemli değildi!)

    Ancak, Mareşal Fevzi Çakmak, belki ilerleyen yaşı nedeniyle, belki de "inönü ekibiyle mücadele edemeyeceğini" görüp buna kalkışmadı, "karışmayacağını, istemediğini" belirtti ve Milli Şef dönemine yeşil ışık yakmış oldu.

    Hani şu "namaz kıldığı için" hor görülen mareşalimiz...

    ikinci nokta da Yunan ordusunu "denize dökme" meselesi...

    Biz Yunan ordusunu gerçekten denize mi döktük?

    Denize dökmek ne demektir? Adamlar Birinci Kordon'dan patır patır suya mı atladılar yani? (Atlayan çok oldu ama onlar yangından kurtulmaya çalışan sivillerdi.)

    Yunan ordusunun önemli bir kısmı kuzeye, Kütahya üzerinden Mudanya'ya doğru çekildi ve buradan da Trakya'ya geçti. Hiç rahatsız edilmeden.

    Diğer önemli bir kısmı da izmir'e teğet geçerek yarımada boyunca Foça üzerine çekildi ve buradan yakın adalara, örneğin Midilli'ye aktarıldı. (Birkaç gün sonra, bu ordunun iki komutanı Atina'da darbe bile yaptılar, yenilginin sorumlusu olarak gördükleri başbakanı, başkomutanı ve dört bakanı yargılatıp kurşuna dizdirdiler.)

    Bunlara ilişemedik. Karışmadık.

    Biz Yunan ordusunu yendik ama yok etmedik. Böyle bir amacımız da yoktu. Bir "imha savaşına" ne gücümüz vardı ne niyetimiz. Bir deniz kuvvetimiz de yoktu. "işi sonuna kadar götürüp" onu kovalamaya, adalara atlamaya, örneğin Pire limanına çıkartma yapıp Yunan devletini yıkmaya kalkacak da değildik (başımızda Enver olsaydı belki bu manyaklığı düşünürdü!)

    Amacımız Yunan ordusunu Batı Anadolu'dan püskürtmekti, başardık.

    Ama, 8 Eylül günü izmir limanından gemilerine binip paşa paşa giden Yunan ordusunu denize dökmek, sulara gömmek falan... Dozunu ayarlamayı bir türlü bilemediğimiz "hamaset edebiyatının" örneğidir.

    Genel tabloya bakarsak, üç yıl boyunca verdiğimiz savaş, saldırıyla noktayı koymuş olsak bile, bir savunma savaşıdır.

    Yani demek isterim ki, taktik başarı, stratejik hedefi karartmasın.

    PKK örgütüne karşı verdiğimiz savaş da başka bir şey değildir, hep onlar saldırdılar, hep biz savunduk.

    Türkiye, 1683 yılından, Viyana bozgunundan beri, savunmada. Saldırıya geçmeyi düşündüğü zaman genellikle yüzüne gözüne bulaştırdı. Kıbrıs'ta bile! (Otuz beş yıl boyunca ısrarla "çözümsüzlük kartını oynamak" da bir savunma biçimidir.)

    Ne kadar alakasız bir entry oldu, değil mi? "zafer haftası"; kumsallarda, tatil yollarında, kurban bayramı kafasında danaya girme arifesinde, unutulup gidecek elbette!
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük