şüphesiz devletin en acımasız ve onursuz görevlileridir.
kimse bana "ya onlar da ekmeğinde" demesin.
nasıl ki yolsuzluk yapıp milletin emeğini çalan işadamları ekmeğinde değilse, garibanın ekmeği ile uğraşanlar da ekmeğinde değildir.
bunları neye dayanarak söylüyorum? gözümün önünde su sattığı için bir çocuğa tokat atanlarını, herkesin sevdiği seyyar satıcı abimizin arabasını yere devirdiklerini, müdahale etmeye çalıştığımızda tehditler savurup küfür ettiklerini görerek.
yedi sekiz yaşında trafikte su satıp bisiklet için para biriktirmeye çalışırken, hayatımda ilk kez bir arma gördüğümde kaçmayı bir insan gördüğümde korkmayı öğretiller mesela bana.
güçleri güçlülere yetmez ha, cumhurbaşkanının en uzak akrabası olsa saygıdan önünde eğilirler bile, gerçi cumhurbaşkanının bırak en uzak akrabasını tanıdıkları bile seyyar satıcılık peşinde koşmayacak kadar zengin ama.
güçsüz bulduklarının üç kuruşluk ekmeği ile oynamayı vatanın en önemli göreviymiş gibi gururlanarak yaparlar bir de.
yukarıda belirtildiği gibi, tarafımız elbette emekçinin tarafıdır, aksini düşünen insan dahi olamaz.
Adam şerefiyle pamuk şeker satıyor,kadın namusuyla yerde bişeyler satıyor,yaşlı amca kamyonetinde karpuz satıyor değer mi bu insanların ekmek kapısını ayaklar altına alıp cignemeye.bide dagitiyolar.
Orospuluk mu yapsınlar hırsızlık mi yapsınlar insanlar şerefiyle 3 kuruş para kazanmaya çalışıyor bişeyler satarak.
ankaradayken bir kaç kez bunların operasyona denk gelmiştim kızılayda. bildiğin ordu gibi giriyorlar sokağa, araçla falan, su gibi akıyorlar sokağın başından aşağıya doğru ve seri bir şekilde işporta tezgahlarını hop hop aldıkları gibi kasaya atıyorlar daha satıcı abi ne yapıyorsun demeden toplamış oluyorlar, sonra iki laf eden olursa copluyorlar. o gün bu gündür tiksinirim.
hani o sizin eskiden haberlerde izlediğiniz zabıta ile işportacı kavgası olayı da eğer işportacılarda çok kalabalıksa ve aralarında bir kaç deli varsa öyle çıkıyor, yoksa alayını pataklayıp alıyorlar ellerinden ne varsa.
büyük konuşmayayım ama bedava gel ol deseler yapmayacağım bir iştir sanırım zabıtalık. çünkü bunlar nerede gariban var ona çökerler ve "tanıdık esnaf" muhabbeti çok yoğun olur. sağlam birilerinden bir şikayet gelsin dükkandaki uyarı tabelasına kadar didik didik ederler ceza kesebilmek için. sağlam bir yerden aynı şekilde uyarı gelsin, yemekhanenin ortasına su kuyusu açsanız kimse de gelip sormaz.
her sene tayin etmek lazım zabıtayı. polis iktidarı korurken zabıta direkt sermayeyi korur demokrasinin içselleşmediği ülkelerde. o yönüyle de polisten aşağı bulurum bu mesleği.
diyeceksin ki bu kadar sevmiyorsun olmasa olur mu? o da olmaz. bu sefer birbirinizi zehirlersiniz pislikten ve satılan ürünlerin içeriğini karıştırmaktan. işportacılarla dükkan sahipleri birbirine girer, her gün polislik olurlar. esnaf yaya kaldırımına iki değil beş masa atar yürüyecek yer bulamazsın. esnaf sen yanından geçerken koluna girip zorla dükkana sokar seni, et döner diye eşek döner yersin. gerçi yine yiyorsun. kayıtlı günlük kesim ile satılan arasında günlük 3 ton mu 5 ton mu ne et farkı varmış, bunun yarısı kayıt dışı kesim olsa, gerisi istanbul köyünün kalabalığına yedirilen yaşlı at ve eşekler olmalı.
bebek'teki o zabıtadan sonra artık nefret ettiğim insanlar. bir de diyor ki benim arkadaşım falan. öyleyse niye tartışıyordu, nasıl bir arkadaşlık bu anlamadım. 20 yıldır zabıtaymış. bir de zabıtanın işine karışma dedi ancak sadece izliyordum. sadece izlemek karışmak mıdır acaba?
edit: bunu yazarken fazla öfkelenmişim. iyi olanları da vardır elbet. yazlıktan bir komşunun kocası da zabıtaymış ama emekli olmuş olabilir.