zabıt katibi

    18.
  1. sorumluluğu ağır,

    yetkisi evraka (teoride) 'aslı gibidir' yapacak kadar bile olmayan,

    her an soruşturma tehdidi ile karşı karşıya kalabilen,

    üç kuruşluk mesai ücreti üzerinden bile üzerinde hakimiyet kurulmaya çalışılabilen,

    doğru dürüst eğitim verilmeden iş başı yaptırılan,

    kıçı kırık elektronik imza sertifikası edinmek için bile tüm bürokratik işlemler üzerine yıkılan,

    stajyerlerin staj evrakından tutun da istatistik formlarına kadar esas dışı işlerle muhatap bırakılan,

    yol geçen hanına dönen mahkeme kalemlerinde hukuki danışmanmış gibi vatandaşın sorularına muhatap olan,

    binlerce dosyanın arasında aranılan bir dosya bulunamadığında geceleri uykusu kaçan,

    kimi hakim ve savcıların ego tatmin aracı haline dönüşmüş,

    uyap'ın hatalarını, uyap'ı dolanarak işi kılıfına uydurup kafa patlatmak suretiyle giderebilecek derecede kafa patlatan,

    uyap şifresini bilmeyen hakimlerle savcılarla nöbet tutmaya mahkum edilen,

    diğer tüm mesai arkadaşları da dahil olmak üzere, hakim ve savcılarla aynı asansörü kullanamayacak kadar öte tarafta tutulan,

    yıllık izin kullanmak istemenin bile stresini yaşayan,

    diğer üç katip arkadaşı ile birlikte 1(bir) printerı paylaşmak zorunda olan,

    üzerine yüzlerceyi geçin binlerce dosya zimmeti yapılan,

    yeri geldiğinde tek başına yakalama bürosu olan,

    yeri geldiğinde eşya taşıyan,

    nöbet gecesi eve dönüşte nöbetçi şoförün bile iplemediği,

    açık tebligatın bile ne olduğunu bilmeyen hakim ve cumhuriyet savcısı adaylarının tafralarına maruz kalabilen,

    bir haftalık eğitimle uzman kullanıcı statüsü elde etmiş meslektaşlarına iş icabı yağ çekmek durumunda kalan,

    sanki gün boyu lak lak yapıp internette sörf yapmakla meşgulmuş muamelesi yapılarak; internette haber okuma serbestisi bile kamu kuruluşlarında internet uygulamalarının sınırlandırılması kapsamında çok görülen,

    hakimin savcının dikte ettirerek yazdırması gereken kararlar bile "bunlar matbu, bunlar şablon" denilerek üzerine yıkılan, yani dosya tetkik etmek zorunda bırakılan yani adı katip de olsa hakimlik yaptırılan,

    çalıştığı ikinci sicil amiri olan hakim ve savcının maaşının 1/4 ü kadar maaş reva görülen,

    mesai kavramı olmayan, haftasonlarını işi istediği saatte gidebildiği için seven, yani fazla mesai kavramının allahını yapan,

    bir avukatın "savunmaya ekleyecek bir husus yoktur, serbest bırakılsın" sözüyle 200 lira kaldırdığı adalet sisteminde; saati 4 lira bile etmeyen fazla mesai ücretiyle şereflendirilen(!),

    bir yıl öncesinden bayramda nöbet denk geliyor mu diye hesap yapan,

    itin, kopuğun, esrar-keşin, delinin, agresifin, sapığın yasal haklarını zabıt üzerinde hatırlatmayı es geçtiği için hemen yukarısında bulunan zat tarafından; onca insanın içinde onuru rencide edilen,

    asli görevini bir kenara bırakıp elinde çantasıyla gezintiye çıkan bir amiri varken, tüm usul tüm hukuk tüm insaf bir kenara bırakılarak kendileri kalemde talimat duruşması yapmak zorunda bırakılan,

    sesi gür vicdanı hür mübaşir kardeşiyle yarın yapacağı duruşmasını düşünerek yazısını burada sonlandıran ve aslında daha çok şey var diyen:

    işte

    kişiliğinden ve sosyal hayatından fedakarlık ederek en başta söylediğim o ağır ve bir o kadar da hukuk içinde hukuksuz sorumluluğun altında başı dik olarak ayakta durabilen türkiye cumhuriyetinin en cefakar ve teammüllerin ötesinde en aykırı memur sınıfıdır. candır, yine bulur o pembe dosyaların arasından yüzünü güldürecek, yüzleri güldürecek bir mes'ele...

    buram buram kokusu geldi, şiddetle bakınız: (bkz: ekmek parası)
    12 ...
  2. 27.
  3. yazık bu mesleği yapan insana. memurum demeye utanırsın.

    bir hafta içi günü, saat 21.30
    - abi nerdesin ya ?
    - ya sorma adliyedeyim yarına yetişecek kararlar var.

    bir haftasonu günü, saat 12.30
    - abi nerdesin ya ?
    - ya sorma nöbetçiyim.

    herhangi bir gün, herhangi bir saat
    - abi nerdesin ya ?
    - mahzendeyim, dosya arıyoruz amk.

    -koca adalet bakanlığı mahkemeye yazı işleri müdürü bulamaz, gariban katibe katip maaşına müdürlük yaptırır.
    -hakimin savcının yeri gelir eşyasını taşır.
    -kendi işiymiş gibi ifade alır, şüpheli sorgular, avukata laf yetiştirir.
    -kağıt dilenir (kağıt yetişmiyor efenim)
    -ezildikçe sesi kısılır bunların.

    devletin en amele mesleğidir. havası forsu dışarıdan parlak gözükür.

    sen şimdi bu yazıyı okuyup tedirgin oluyorsun, biliyorum. her şey tedirgin olmanız için, bu mesleği yapıp kişiliğinizin nasıl değişeceğini gözlemleyerek zevk duyuyorum artık. canavarlaştım o pembe dosyaların arasında, hatta sapıklaştım, hatta azıttım... sen de azıt bro azıt.
    10 ...
  4. 12.
  5. asla bir devlet mumuru konforu yaşayamamıştır, bulunduğu şehrin büyüklüğüne göre yüzlerce, hatta binlerce dosya ile boğuşur, sabah 9da koltuğa oturup, öğleden sonralarına kadar hakimin sözlerini tutanağa geçmeye çalışır, kendinizi onun yerine bir koyun, önce biraz kollarınız ağrır, sonra sırtınıza bir şeyler saplanır, çünkü rahat değilsiniz, tepenizde hakim söylüyor, taraflar konuşuyor, tutanağa geçmelisiniz, sanık biraz sussun ben dinleneyim diyemezsiniz, hele hele sinirli bir hakimle beraberseniz işler daha da zorlaşır.

    Her gün yeni davalar, yeni dosyalar, bu dosyaların işlemleri, ctesi pazar mesaiye gelmek sizin için rutin bir eylem olur, mazallah hasta filan olup rapor alırsanız, işe döndüğünüzde büyük ihtimalle işlerin dağ gibi yığıldığını görürsünüz, eve gittiğinizde işlem yaptığınız dosyaları düşünürsünüz, bir falsonuz olursa başka memurlar gibi valilikten izin alınması beklenmez, anında soruşturma geçirirsiniz.

    Adliye sarayının köleleri derler zabıt katipleri için, onlar bir köle gibi asla isyan etmezler, asla üstleriyle atışmazlar, (bir savcıya hakime posta koymak kolay değil), onlar sadece yazarlar, dosyaların işlemlerini yaparlar, akşama kadar adliyede işi olan dertli binlerce vatandaşın derdini dinlerler, sonunda da kamudaki en düşük ücretleri alırlar, böyle bişeydir zabıt katipliği.
    8 ...
  6. 53.
  7. dert yanayım biraz.
    gelin ata binmiş ya nasip demiş misali birden girdim bunun sınavına. 3 saatte bütün hayatım değişti.
    oturdum hesap kitap yaptım, ben bu işi yaparım dedim, sınava gireceğim şehri seçtim, iş yerindeki müdürü aradım böyle böyle bir sınav var katılmak istiyorum dedim. kendisi "lan nerden kazanacak, kazansa bile torpil yoksa nah girer" düşüncesiyle durumu önemsemedi.
    velhasılı steno işinden yanlışsız 135 ile çıktım. mülakat 3 soru çalışılmış yerden geldi. biraz özgüven de yok değildi hani.
    (herkesin takım elbise ile katıldığı mülakata casual modda gitmek ve gayet de durumu kurtarmak)
    sonuçlar açıklandı ve 3200 kişilik gruptan yamulmuyorsam 61. olarak ben de bu kadroda yerimi aldım.
    torpil mi?
    yok kardeşim, bi sikim tanıdığım yok.
    varsa da zerre-i miskal faydası olmamıştır iş hayatımda bu güne değin.
    olmasın bundan sonra da. iş hayatımda kimseye mihnet etmedim, mümkünse etmek de istemem. hak ettiğini düşünen herkes sınava girip kazanabilir. sırf göt üstüne oturarak yapılan bir memurluk diyerek "benim hakkımdı yeaaa" demeyin. kpss'den 90 almak bu işi yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. ben bu işi severek yapabileceğimi düşündüğümden, havalimanındaki çok daha iyi sosyal ve ekonomik şartlarda çalıştığım işi bırakarak yapmaya başladım.

    savcılık hazırlık kalemi ile başlamak benim adıma ilk günleri sancısız atlatmama yaradı. askerde alayda yazıcı olmanın bir benzeri saydığım bir süreçti. ilk günden yazışma usullerine yabancılık çekmeden ortama ayak uydurdum. tck, cmk, hmk derken yaldır yaldır karar, iddianame, takipsizlik yabıştırmaya başladılar. gerçi bi daimi arama olayı girmedi değil ya neyse.*
    evvelce yukarıda da belirtmiştim, ufak yerde çalışmak bu mesleğin hızlı öğrenimini sağlar. nitekim bana da olan bu oldu. savcılıkta geçirdiğim fazla hareketli 2 ay sonrası sulh hukuk mahkemesiyle tanıştım. evet belki savcılık kadar hareketli değildi (içerik burada kasıt) ama iş yükü bitmek de bilmiyordu. ekmek dağıtır gibi veraset ilamı dağıtmak, sürekli vasilere evrak hazırlamak, duruşma sonrası ara karar ve kararları yazıp gereklerini yerine getirmek. bitmiyor anlayacağınız ki bu benim yaşadığım iyi hallisi. olayın bir de asliye kısmı var ki evlerden ırak. onların durum içler acısı, yürek yakan yeşilçam draması gibi. ufak yerlerde çoğu konu asliye mahkemelerine itelendiğinden gariplerimin iş yükü haliyle kat be kat daha fazla oluyor. biz kalemde 3 kişi 1 hakimle çalışırken asliyedekiler 6 kişi 6 hakimle çalışıyor. hakimlerin herkese ayrı ayrı iş vermesi de cabası.

    bahsedilmiştir mutlaka, bu işi çekilir hale getiren çalışma arkadaşlarınız ve onlara karşı tutumunuz. eğer siz kıl bir tip olursanız (cinsiyet önemli değil) adliyenin tamamı size ters gelebilir. bu sizin iş performansınızı da etkiler, yabancı bir yere gittiyseniz sosyal hayatınızı da etkiler. ama lafı dinlenir, nazı çekilir, kimle nasıl konuşacağını az buçuk bilirseniz insanlar sizi sevmese de sizlere yardımcı olur. bu da sizin işi daha iyi, daha hızlı ve doğru öğrenmenizi, böylelikle işinizi severek yapmanızı sağlar.

    8-5 insanı oldukları söylenir ama siz ona pek inanmayın. sabah 9 da gittiğimiz keşiften sonra öğlen yemeğini saat 4 de yediğimi biliyorum. bak mesela önümüzdeki hafta idari izin var, 2.5 gün tatil vermiş devlet bize. ama ben yarın ve pazar günü adliyeye gidip duruşmalardan çıkan kararları yazacağım ki insanların işleri yetişsin. neden, çünkü işimi seviyorum. alternatifim olmadığından falan değil, ben yapmasam bir başkası yapar ve o iş yürür. lakin ne gerek var, işim gücüm yok, boş vaktim çok. gidip sakin kafayla rahat rahat inceler, gerekli şekilde kararları yazarım diyorum. gelen giden vatandaş derdi olmadan.
    8 ...
  8. 20.
  9. çiledir zabıt katipliği. hep boyun eğmek, ses çıkaramamak, sayısız haksızlık karşısında yutkunmak, geç saatlere kadar kazık gibi çakılıp duruşma yapmak, sonra her biri birinden dertli insanlara meram anlatmak, adliye işte var mı ötesi, Allah düşürmesin dediğimiz yer, işte o yerde çalışır zabıt katibi, ömründen ömür gider, ama ne yıpranma payı alır, ne doğru dürüst maaş alır, ne de adam gibi muamele görür, adı yoktur katibin, mübaşirler bile küçümser onları, dosyaların altında ezim ezim ezildiklerini gördükçe acırlar, bi mübaşirin ne sorumluluğu var ki, getir götür, askerde yazıcı olma derler ya hani, işte böyle bişey, katip oldun mu her şeyden sen sorumlusundur, kalemde 2 bin dosya vardır, bi tanesi kaybolur, zabıt katibine soruşturma açılır, soruşturma açılması için başka memurlar gibi izin de alınmaz, çünkü orada adalet bakanlığının değil hsyknın memuru durumundasın, senin iplerin komisyonun elindedir, komisyon dilerse seni fizana sürer, ses edemezsin, seni yıllarca çalıştığın mahkemeden pat diye alıp alakasız bi mahkemeye verirler, noluyo kardeşim diyemezsin, hakim savcıya noluyoruz kardeşim filan deme lüksün zaten yoktur, yeri gelir çay kahvesini götürürsün, yeri gelir şahsi işlerini yaparsın, yapmam kardeşim dersen de en ufak bi falsonda senin sicilini bozabilir veya seni başka mahkemeye sürebilir.

    çok dramatikleştirdim belki de, en nihayetinde devlet kapısıdır, kimseye girmeyin diyemem, dışarda daha beterleri de var biliyorum, ama zabıt katibi olunca sakın kendinizi sabah 8, akşam 5 devlet memuru olduğunuzu filan düşünmeyin, o tiril tiril takım elbiseleriniz tozlu dosyaların arasında toza bulanınca ne demek istediğimi anlayacaksınız, akşam 8.lere kadar işlerinizi bitirmek için mesai yaptığınızda anlayacaksınız ne demek istediğimi.

    Şeker insanlara çatarsanız da tadından yenmez bu meslek, işi yoğun bile olsa işe yaradığınızı hissedersiniz, o yoğunluğun altından kalktığınızı görünce kendinizi değerli görürsünüz, bazen bir karar, bir müzekkere yazdıp bakarsınız, özenle dosyaya takarsınız, ama işte başınızda adam gibi amir olursa..

    Sabrınız yoksa, aşırı gururluysanız, her lafı kaldırmıyorsanız bence hiç bulaşmayın derim bu mesleğe, çünkü adliye her ne kadar adaletin dağıtıldığı yer olsa da, asla kendi personeline adil bir yer değildir, zabıt katipleri hala adalet saraylarının köleleri durumundadırlar, yaptıkları ağır işin yarısı kadar bile karşılığını bulamadan, ses etmeden, karşı çıkmadan çalışanlardır.
    6 ...
  10. 55.
  11. kazanması en kolay memurluk değildir.
    öncelikle kpss den 70 almak o kadar kolay bir iş değildir bu 1. si.
    yok kolaysa madem hani analttığın kadar şeker bir işse al 90 ını paşa paşa başka yere gidiver değil mi?

    2. olarak 3 dakkada 90 yazabilmek hiç mi hiç kolay değildir.
    antalya da 300 kişinin gireceği mülakata, sınava giren 1800 kişiden sadece 310 tanesi 90 ı geçerek bu mülakata girmeyi haketmiştir.
    ve o elenen 1500 kişi içerisinde kpss den 90 alan denyolarda vardır. evet denyo diyorum çünkü 90 almışsın katiplik sınavına niye girersin be adam? git başka yerden atan? 90 la adam kı kalır lan?
    zor meslektir.
    işi bitmez kolay kolay.
    5 ...
  12. 54.
  13. bu işin kitabını yazacak değilim ama az zamanda bildiğim ama yaşadıkça daha da beterlerine şahit olduğum durumlardan ötürü hatırlatmak isterim ki alkollü araç kullanmayın.

    ----------------+18-------------------

    evet bu işin doğası gereği bir de nöbetçi savcı ile birlikte olay yeri ya da morg sizin 2. iş yeriniz olacaktır. buna hazırlıklı olun. iyi halde temiz cesetlerle karşılaşacak, ölüden korkmamayı öğreneceksiniz.
    kötü halde ise paramparça olmuş cesetlerle olay yerinde ya da morgda saatler geçirecek, artık ölü görmekle diri görmek arasında sizin için bir fark kalmadığını fark edeceksiniz. fatality olarak da trafik kazalarında parçalanan, ezilen, bir tarafı kopan, ölmesine rağmen açık damarından halen kan akan bedenler görecek, 3 ay önce ölüp anca kokusu duyulunca bulunan kurtlanmış, elini attığında elinde kalan bedenlerle yüzleşecek, yanmış cesetleri yakınları olması muhtemel kişilere teşhis ettirmeye çalışacaksınız.

    ----------------+18-------------------

    pardon, biri göt üzerinde oturup 8-5 çalışılan meslek mi demişti hakkında?
    5 ...
  14. 30.
  15. adalet bakanlığı'nın taşra teşkilatı yani adliyeleri, fedakarlığı ile ayakta tutan ve kurum içi adaletsizlikte türkiye cumhuriyeti'nin kesinlikle bir numaralı kurumu olan bu bakanlığın isimsiz işçileridir.

    bir katip düşünün ki, katiplik yapar, aynı zamanda hakimlik savcılık yapar, aynı zamanda hukuki danışmanlık yapar, aynı zamanda teknisyenlik yapar, aynı zamanda veri hazırlama ve kontrol işletmenliği yapar, uşaklık yapar, taşımacılık yapar, badana bile yapar ulan.
    5 ...
  16. 42.
  17. sanıldığı kadar kolay olmayan meslektir. adliyenin bel kemiğidir. bu işi icra edenler bir zaman sonra adliyenin her alanında çalışabilir hale gelirler.
    5 ...
  18. 43.
  19. boyun ve bel fıtığı gibi hastalıklara en kolay rastlanan, buna rağmen yıpranma payı almayan meslek grubudur. ceza mahkemesinde çalışan bir katip cmk'ya, hukuk mahkemesinde çalışan bir katip hmk'ya gayet hakimdir, hatta bazı davaları, daha açıldığında red mi kabul mü diye tahmin eder, donanımlıdır ama kimin umrunda. her gün onlarca sayfa döküman üretir ama veri hazırlama kontrol işletmeni sınıfına alınmaz, bilgisayar başında saatlerce çakılır ama bunun tazminatını alamaz. hafta sonu mesaiye gel çalışam dendiğinde itiraz edemez ama fazla mesai ücreti alamaz.

    düşünsenize, hafta sonu boş beleşe çalışıyorsunuz ama karşılığı yok. anayasaya göre angarya suç değil mi. ama adliyede anayasa ve yasalar suçlular için uygulanır, personel için uygulanmaz. her adalet bakanı değişiminde umulur ki bi tanesi de şu adliye personelinin yüzüne baksın, hakim savcılara değil de bir kere de adliye personeline sizin derdiniz var mı diye sorsun, ama bugüne kadar hiç olmadı böyle.

    başka kurumlardaki memurlar üç evrak yapıyorlar, hemen yoruluyorlar, fazla mesai filan istiyorlar, iddia ediyorum ki o memurlar adliyede bir hafta çalışsınlar çoğu bayılırlar, telef olurlar. bir saatte tonla iş üretir katip, akşama kadar yaptığı işi sayamazsınız, çünkü üretmek zorunda. her iş süreli, yapmadığın zaman hakkında soruşturma açılması an meselesi. diğer memurlar gibi izin alınma durumu da yok, hiç bir koruma kalkanın yok, anında soruşturmaya başlıyorlar.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük