şu entrimi (#43966392) okuduğunuzda çok saçma bulacaksınız. gerçekten muhalif gözle bakınca çok saçma salak birşey.
ama aynı yozdil tarzı ile yazdım. onun için birilerini ikna etmek için yozdil'in saçma yazılarını paylaşıp durmayın.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2063743/+
Son attığı twit düşündürücü "şu an muhalefet etmek zamanı mı" diyen de haklı, bu attığı twit için "adam haklı" diyen de haklı mı olur?
Hani var ya "aşağı tükürsen belediye ceza yazar, yukarı tükürsen ayıp olur" durumu.
1881 tane kitabı saat 9'u 5 geçe 2500 tl' ye satıyorsun, sonra da tepkilerden sonra okullara kitap göndereceğiz vs. gibi saçma sapan kılıflar buluyorsun. atatürkçülük hiç bu kadar sömürülmemişti.
Beş yıldızlı bir otel, her sezon ortalama, 60 ton kırmızı et tüketiyor.
40 ton beyaz et tüketiyor.
35 ton deniz ürünü tüketiyor.
13 ton şarküteri tüketiyor.
600 ton sebze meyve alıyor.
Her otel, 600 ton.
50 ton karpuz yeniyor mesela.
22 ton kavun.
130 ton portakal.
35 ton patates alıyor.
18 ton limon sıkıyor.
350 bin adet yumurta alıyor.
Her otel, 350 bin adet.
50 ton sıvı yağ tüketiyor.
20 ton süt tüketiyor.
60 ton süt ürünleri tüketiyor.
35 ton kuru gıda kullanıyor.
13 ton konserve kullanıyor.
110 ton pasta, kek, kurabiye, tatlı türevi tüketiyor.
120 ton un tüketiyor.
14 ton makarna tüketiyor.
4 ton tuz tüketiyor.
100 bin litre meşrubat içiliyor.
35 bin litre meyve suyu.
450 bin litre şişe suyu.
285 bin litre bira.
75 bin litre rakı.
75 bin litre votka.
100 bin litre şarap.
60 bin litre viski içiliyor.
15 ton çerez.
10 ton dondurma yeniyor.
250 ton çay…
55 ton kahve içiliyor.
Beş yıldızlı bir otel, her sezon, 100 bin adet kürdan kullanıyor.
300 bin adet kağıt peçete kullanıyor.
100 bin adet tuvalet kağıdı kullanıyor.
25 bin adet şampuan kullanıyor.
Beş yıldızlı bir otel, her sezon, en az beş bin adet ampul yeniliyor.
4 ton deterjan tüketiyor.
★
Türkiye'deki beş yıldızlı oteller bu tür ihtiyaçları için 60 farklı sektöre toplam iki milyar dolar ödüyor.
Türkiye'de turizm sektöründe iki milyon kişi çalışıyor.
★
Turizm durursa, sadece turistik tesisleri vurmaz, Türkiye'yi vurur.
★
“Etmeyin eylemeyin, kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayın, bir ay kesintisiz kapatın, hayatı durdurun, küresel salgın sırasında ekonomiyi kurtarmanın tek yolu ekonomiyi erkenden açmak değil, olabildiğince uzun kapalı tutmaktır, çünkü bugün zaten kaybedildi, bari yarını kurtaralım, ne kadar uzun süre kapalı tutarsak, ekonomiyi o kadar az hasarla kurtarırız, erkenden açmaya kalkarsak, tam tersine çoook uzun süre geç açılmasına sebep oluruz, bakın önümüz yaz mevsimi, kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayan Yunanistan kendini kurtarır, bizim turistimizi bile kapar, salgını sıfırlayamazsak, bize ambargo uygularlar, lütfen şeffaf olun, gerçek vaka sayısını gizlemeyin, hangi şehirlerde olduğunu açıklayın, Türkiye'nin güvenilir olmasını sağlayın, inanılır olmasını sağlayın, kimsenin aklında soru işareti bırakmayın, kendi vatandaşınızın gözünü boyamaktan vazgeçin, gerçek bilgilerle yurtdışını, Avrupa'yı ikna etmeye çalışın, yoksa herkesin sınırları açılır, biz kapalı kalırız” diye yalvarırken… Bunu kastediyorduk.
★
Biz bunları söylerken küfür eden ilerizekalı arkadaşlar mı ödeyecek şimdi turizm sektörümüzün zararını?
★
Teee mart ayında mesela…
“Güvenli ülke olamayız, bari güvenli şehir yaratalım, Antalya'nın sadece dünyayla değil, Türkiye'yle temasını da keselim, Antalya'da nisan ve mayıs aylarında kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulayalım, haziran ayı itibariyle artık vaka görülmeyen şehir haline getirelim, kurtarılmış şehir haline getirelim, Avrupa'nın en güvenli tek şehri diye reklama çıkalım, 1 temmuz itibariyle Avrupalı turisti Antalya havalimanına getirelim, Antalya dışına çıkmadan tatilini yapsın, tekrar Antalya havalimanından ülkesine dönsün, Avrupa'dan Türkiye'ye yönelik seyahat yasağı kalkmasa bile, Antalya'ya özel seyahat serbestisi talep edelim, bu yöntemle hiç olmazsa temmuz ve ağustos ayını bir nebze olsun kurtarırız” diye öneride bulunurken… Önümüzde üç ay vardı.
Şimdi vaktimiz kaldı mı?
★
Sahil beldelerimiz haklı olarak telaşlandı, özellikle istanbullulara yönelik çağrılar yapıldı, “sakın istanbul'dan kaçıp buralara gelmeyin, buralardaki hastane imkanlarımız yetersiz, doktor yetersiz” denildi.
Bu çağrılar, sayın medyamız tarafından bangır bangır haber yapıldı.
Bu tür haberler ilgi çekiyor diye, abartıldıkça abartıldı.
Maalesef…
Tanıtım (!) faciasıydı.
Turizmde Türkiye'yi rakip gören Yunanistan, Hırvatistan, ispanya gibi ülkelerin, “sakın gelmeyin, hastane yetersiz, doktor yetersiz” laflarını, Türkiye'nin aleyhinde kullanacağı hiç düşünülmedi.
★
“Üçüncü yaş turizmi” diye bir kavram var.
65 yaş üstündeki turistleri hedefliyor.
Çok kıymetliler, çünkü çok para bırakıyorlar.
Türkiye'ye üç milyondan fazla üçüncü yaş turisti geliyor.
Peki, bütün dünyada, 65 yaş üstündekilere “sokağa çıkarsanız ölürsünüz” diyerek, sokağa çıkma yasağı uygulayan tek ülke hangisi?
★
Bravo!
★
Terörle elbette kesintisiz mücadele etmeliyiz.
Hiç şüphe yok.
Ama, turizm zaten komaya girmişken, yaptığımız sınır ötesi harekatı bütün televizyonlardan bütün dünyaya göstermek zorunda mıydık?
Avrupalılar televizyonu açıyor, Türkiye'den haber olarak sadece savaş uçağı, savaş gemisi ve tank görüntüleri izliyor.
★
Salgın olmasa bile… Aynı anda Libya'da Suriye'de Irak'ta ve Akdeniz'de askeri harekat yürütmekle övünen ülkeye, kafa dinlemeye turist gelir mi kardeşim?
★
Ve, Ayasofya…
iki turist gelsin diye takla attığımız tam şu dönemde cami yapın.
10 sene önce ki yazılarını yayınlıyor diye eleştiriyorlar.
10 sene önce sıfır fiyatı 25 bin lira civarında olan aracın ikinci el olanı şimdi 80 bin liraya satılıyor ve bunun ne anlama geldiğini zekam ve etik değerlerim oluşmadığı için Yılmaz Özdil ne anlatmak istiyor anlamıyorum ve onu on yol onco yozdoğo yozoloro yoyonloyor diyorum.
Yılmaz Özdil yine saygı gösterip beni insan yerine koyup 10 sene önce ki yazılarını yayınlıyor.
Aslında köşesini boş bırakması lazım.
Unutmadan, o satılan kitaplar ve paraları için yılmaz Özdil açıklama yapmıştır.
Sizler gibi değer yargısı olsaydı ve paraları cukka yapsaydı ortaya çıkardı.
Hesap hareketleri ortaya dökülürdü.
En son kendisi hakkında şey okumuştum, artık üstünden 10 yıl geçmiş eski yazılarını kopyala yapıştır olarak her gün yeni yazılarıymış gibi bir gazetede yayınladığını...
Bakın aslında kendisi hakkında bu iki yorum çok garip;
'Ekmek parası için ölmüş, bu dünyadan geçip gitmiş insanlara oral yolla zevk veren, nekrofili-eşcinsel olduğunu duyduğum yazar...
Yalamaktan bıkmadığına dair dedikodular var belli başlı ölmüş insanları... Yapacak bir şey yok, ekmek parası.'
'Ölmüşlerden medet uman tam bir mürid. Şeyhi ile ilgili hikayeler anlatarak aslında kendini yücelten bir simsar. işin trajikomik tarafı bilim bilim diye yakınan da ta kendisi. Hindistan'da yaşasa, kesinlikle altın yumurtlayan şeyh olurdu.'
Ahahahah. Her zaman okudukça istemsizce kahkaha atmaya başlarım. Bana kalırsa insanların Atatürkçü duygularını istismar eden bir tacirdir kendisi.
Ayrıca kitaplarından birinde Ulu Önder Atatürk'ümüz hakkında böyle şeyler geçiyormuş;
'Mustafa Kemal Atatürk temizliğine çok önem verirdi. Her sabah banyo yapardı. Her sabah çamaşırını değiştirdi.'
'Bir de kavrulmuş leblebi... Atatürk leblebiye hiç 'hayır' demezdi! Havaya atar, ağzıyla yakalamaya çalışırdı.'
"Atatürk mandalinayı soyarak yerdi... Bunu yapmayı çok severdi."