Ben şu kısa boylu hayatta
uzun boylu kederlerle acırım.
Yorar beni şu telaş, şu karmaşa.
Bir sığınak aranırken şu uğultuda,
bir aşk gelir, bir yara.
Bir yara
Bir yara daha!
.....
Eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır
şimdi travestiler kalçalarında ve silikon göğüslerinde biriken yorgunlukla dante'nin "ilahi komedya"sını konuşuyorlar sperm kokan duvarlara... o yır-tık, yamalı ve yaralı sevgilerden, o kaypak sevgilerden, servetlerden geride hep namuslu bir orospum oldu benim de; tünediler yalnızlığıma hüzünlü bir yüzle o gecelerde.sonra günlerin de üzerinde bir hayat; sürgit yoğunlukların, yorgunlukların, öfkelerin üstünde.
karaca dağ
yamaçlarında kardelen çiçekleri
her bahar umuda rengini verir
ve her bahar
diclede ak köpüklere üşüşür papatyalar
siverek düzü
hayata vurgun yürekli yiğitleri
ve sabahın eteklerinde ter taneleriyle
"memleketimdir benim"
orada
tüfekler yağlanır kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay buğulanır şavkı vurur mağlara
ve korku ve umut ve can
pusuda
pusuda yalnızlık
karaca dağ,
önü diyarbekirdir
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına
karaca dağ,
patikalarında ceylan ölüleri
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik
ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri
özlemler biraz uzak biraz diri
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık
yerkürenin son jesti insanın dehşet yalnızlığı olacak! bunu bilmek için kutsal kitaplara gerek yok; işte hiç de kutsanmayan bir kitap bile bunu söylüyorsa, inanın, yalnızlığımız kitaplara da sığmayacak...