Sanıldığının aksine 1937 yılında adana'da değil, şanlıurfa'nın siverek ilçesinde, kürt bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur ve henüz on yaşındayken evden kaçarak adana'daki akrabalarının yanına gitmiştir.
Sevgili,
yetmiyor 'sevgili' sözü tek başına.
Karşılamıyor içimi dolduran duyguyu.
Oysa ben 'sevgili' derken neler düşünüyorum bilsen.
Sonsuz,bir güneş, bir yudum rakı,
çiçeğe durmuş ince bir bahar dalı,
oğlumun sıcak yanağı,
anamın acılı gözleri,
babamın tütün kokan eli,
evimizde ki kuş,
yarının güzel günleri,
anlatılması güç binlerce duygu ve SEN...
işte sen
beni hayata baglayan
en güzel köprüsün;
köprülerin en güzelisin.
sevgilim...
güzelim...
insanı yaşatan
içimizdeki hayat böceğidir.
o ölürse
hayatımızında tadı biter.
o sakın ölmesin,
yaşat onu.
hayatı parmaklıkların arasında ezilenlerle birlikte geçmiş, hayatını ezilen insanların kurtulmasına ve sınıfsız bir topluma adamış büyük sinemacı, büyük devrimci..
hiç bir zaman ülkesini kötülememiştir yılmaz güney. her daim, ülkesinin vatandaşlarına eziyet eden, eziyet çektiren, işkence eden, zulmeden, tecavüz eden alçaklara bir isyan, bir başkaldırı yapmıştır.
duvar filminde tüm anlatılanlar yaşanmıştır. yol filminde anlatılanların yaşanmadığını kim inkar edebilir? sürü, endişe, umut ve ağıt filmleri keza öyle.
ek olarak; ağaların yaptıkları zulümler, karın kışın ortasında sönen ocaklar sanki hiç yaşanmamış mıdır? bu zulümler yapılmamış mıdır? yapılmıştır..
bazı şeyleri yaşanmamış gibi görmek çok kolaydır, önemli olan bu bozuk sisteme dur diyebilmek, o kanlı çarklara çomak sokabilmektir. ama bu da böyle mangal gibi bi yürek ister işte..
bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı tamamiyle terk edilmesi gereken bir yaklaşımdır. hiç bir zaman bilemezsiniz karanlığın sizlere sıçramayacağını..
çirkin kral, arkadaşlarının ona aldığı borç iki takım elbise ile yolculuğa başlayan, girdiği yolda hayatta ki duruşunu kaybetmeyen devrimci insan. bugün yatar paris' te Pere Lachaise Mezarlığın' da o da isterdi anadoluda bir köy mezarlığında yatmak nazım gibi. bu halkı seven bu halk için mücadele edenlerin akıbetidir sürgünde ölmek. ilham kaynağı insanların acılarla, baskılarla yoğrulduğu gencecik fidanlarını darağaçlarına türkülerle yolculadığı bu coğrafyadır.
'' burası dokuzuncu koğuş benim canım abicim,
penceresi yoktur camları kırık,
sobası yoktur bacası tütmez.
gardiyan cafer allahımız,
müdür peygamberimiz''
1976 yılında Ankara kapalı cezaevinde çocuk koğuşunda çıkan bir isyandan etkilenerek 1983 yılında Fransa'da çektiği ''Duvar'' filminden.
kim nederse desin türkiye'de mutsuz sonların yaratıcısıdır. türk sinemasında devrim niteliği taşır. oyunculuğu bir çok jönüm diyenleri osurtacak derecededir. ideolojisini bir yana bırakan herkesin, elini vicdanına koyarak konuştuğunda, oyunculuğuna hak vermemek gibi bir lüksü yoktur. siyasi sinemada da yeşilçamda da oyuncu ve yönetmen olarak ikondur. türkiye'nin cannes'da ödül alan ilk yönetmenidir. türkiye'ye hiç bir yararı dokunmayanların laf söylemeye hakkı olmamalıdır. evet devrimcidir ve öyle ölmüştür. evet sürgün hayatı yaşamaya mahkum edilmiştir. evet 12 eylül darbecilerini reddetmiştir. evet o, 650.000 kişinin göz altına alındığı, 50 kişinin asıldığı, 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarıldığı, 171 kişinin işkenceden öldüğü, cezaevlerinde toplam 299 kişinin yaşamını yitirdiği, 16 kişinin kaçarken! vurulduğu, 43 kişinin intihar!!ettiği, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği bir dönemin bir başka kurbanıdır. evet o abd emperyalizminin karşısında olmuştur. evet o şimdi bütün milletçe abd'nin bizi sömürdüğünü ve ondan kurtulmanın tek yolunun onun işbirlikçilerini al aşşağı etmek olduğunu 30 yıl önce söylemiştir. evet o bizi derin uykumuzdan uyandırmak istediği için kirletilmiştir. bizse içine iyice battığımız abd bokunun ortasında en temiz halimizle güzellik uykumuza devam ediyoruz. ne diyelim (bkz: çok güzel uyuyordun halkım, uyandırmaya kıyamadım)
her şeye rağmen düşmana inat yaşayacağız. yarın bizim çünkü...
biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirası taşıyacaklar yüreklerinde...
ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak... *
bölücüdür, bayrak düşmanıdır, sözde sosyalist özde burjuvanın hasıdır. Devlete isyan etmeyi devrim sanan bir kısım aklıevvellerin idolüdür. Kardeşlik, sevgi ve barıştan bahseden ancak nefret tohumları eken çelişki adamıdır.
soyadının adını kıskandığı halkın sanatçısıdır. yılmadı hiç. bir isim insana bu kadar yakışır mı. güney hiç yılmayacak.
47 yaşında öldü. sinemacı yanını besleyen hep edebi yanıydı. lise yıllarında dergi çıkartmaya başladı. dönemim bir çok dergisinde yazıları yayınlandı. 15 yaşında adım attı dersek sanat hayatında bunun 15 yılını cezaevinde geçirdi. en önemli yapıtlarınıın imzasını buradan attı. bedeni de özgür olsaydı kim bilir neler yapardı.
25 yıla 116 film sığdırdı. kimisinin seneryosu, kimisinin yönetmeni ve oyuncusuydu.
duvar fılmıni her izleyişimde devrımcılerın günde sadece iki dakika hava almaya çıktığında koşarken söyledikleri marş ve devrımcılerın koğuşundaki tek yol devrim mahir yazısı benı benden alır.
uzunca bir müddet neden bir sinemasever gözüyle(nası gözse oda) yılmaz güney filmlerini beğenemediğimi sorguladım durdum. işlediği konular güzeldi, müzikler dahil her şey yerindeydi de sorun neredeydi? elbette dublajlarda.
yılmaz güney'e ödül veren avrupalıların yegane amacının ülkemizi bölmek olmadığını düşünüyorsak neden dublaj dediğim anlaşılır.
yılmaz güney filmlerindeki(istisnasız hepsindeki) dublajlar o kadar kötü ki, hemen izlediğim en kötü türk filmi dublajları arasına katabilirim. gariban-ezilmiş yılmaz'ın dublajının kadir inanır ve cüneyt arkın'dan tanıdığımız jön sesi tarafından yapılması mı desem, şiveli konuşmayan tüm ezilmişler mi desem, yılmaz güney filmlerindeki dublajların ve hatta bazı oyunculukların savunulacak yeri yoktur. avrupalı ise filmleri alt yazı vasıtasıyla izlediği için bizim kötü dublajlı bir amerikan filmini(gerçi 50 yıldır dublajlı film yapıyorlar mı orası muamma) keyifle izleyişimiz gibi izliyor.
umutsuzlar filmindeki performansıyla insanı inanılmaz etkiler. yarattığı fırat karakteri günümüz dizilerindeki sözde "mafya babalarına" ve sözde "racon kesenlere" rahmet okutur.
Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlügü yaşadınmı
Bir garibanın elinden tutupta hiç kadere rest çektinmi
Alçağın adisine ispiyoncusuna kurşun yağdırdınmı
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
Sen zevkini sefanı sürerken ben hayat okulunu okuyordum
Sen elin cilalı mermer taşlarında kibar beylerlen dans ederken
Ben hergün azraillen dans ediyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
Sen sıcak yatağında rahat uyurken
Ben ise parçalanmış vucudumun acısıyla mahkeme duvarlarına
Yaslanmış, gelmeyi bilmiyen karanlığı bekliyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
idam sehpasında bir mahkum yaşamayı ne kadar çok istiyorsa
Bende seni o kadar çok seviyorum..
Aşıma katmadım haram, güzel çirkin aramam
Yanlış yapanı tanımam... bu senin içinde geçerlidir gülüm
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam..!
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan.
Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
henüz daha yeni bir çocukken edebiyata gönül veren yılmaz, bir öykü yazar ve komunizmi övmekten yargılanır bu ilk suçu olur!. daha 18 yaşına adım atmamış nasıl oluyorda komunizmi bilip onu övüyor şaşırtıcıdır doğrusu. yaşamına etki eden düşünceleri hapisteyken araştırma ve düşünme fırsatı bulmuştur. konya'ya sürgün edildiği zaman mafyanın içine girerek mafya babasından para alarak geçimini de sağlamıştır. yaşamı boyunca hataları da olmuştur. sanatında sosyal sorunlara eğilim yönü ağır basmamıştır ilk zamanlarda, daha sonraki süreçte özeleştirisini vererek bu özeleştiriyi yapıtlarında kanıtlamıştır. imralı cezaevinden adını şu an hatırlayamadığım cezaevine nakli sırasında yüzlerce asker eşliğinde nakli gerçekleştirilebilmiş ve abartı değildir. dört duvar arasında bile insanlar üzerinde etki edebilmişse bunun bir sebebi vardır dostum!. yılmaz güney'in şimdi büyütüldüğünü düşünenler varsa yılmaz güney'li yıllarda fotograf çektirmek isteyenler onun gibi durup fotograf çektirmek istediklerini de bilmeleri gerekir. adamın duruşu bile yetiyor deyim yerindeyse.
düşünce olarak; komunisttir. sscb'deki komunizmi savunmamış ve eleştirmiştir. kürtlerle ilgili olarak kürt ulusunun ayrı bir devletle değil türkiye cumhuriyetiyle beraber kalmasını düşünmüştür. halkını koruyan bir kürt devletine karşı da değildir. türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde insan odaklı düşüncenin hakim olmasını ise hep dilemiştir.
ölümün gölgesinde özgürlüğü yaşayan,
alçağa adiye namusuna yan gözle bakana kurşun yağdıran,
hayat okulunda okuyup aliyyül ala ile mezun olan,
azraille dans edip tango yapan,
parçalanmış vucuduyla mahkeme duvarlarına adını yazdıran,
bu alemde kral tanımayan,
kralcı değil kendi kral olan
ölümünün ardından 223 yıl geçsede unutulmayacak olan kahraman...
kendisi 114 filmde oyunculuk, 26 filmde yönetmenlik, 15 fimde yapımcılık, 64 filmde senaristlik yapan; 24 ödüllü (ki bunların ikisi cannes film festivalindendir), türkiye'nin yetiştirdiği en önemli aktör, yazar, yapımcı, yönetmen, şair, senaristtir...
kendisine katil diyip, şeref timsali geçinen insanların; yanlarındaki namusları olarak adlettikleri ve sevdikleri kadına laf atıldığı taktirde ne yapacakları çok merak ettiğimiz bir hadisedir.
zira onun yerinde şerefi ve namusu için yaşayan kim olursa olsun karşısındaki insana aynı şekilde belindeki silahı çekerek cevap verecektir.
bize örfümüz adetimiz töremiz büyüklerimiz bundan başka alternatifimizin olmadığını söylemiş ve silahı kullanmayı bu tip durumlarda gerekeni yapmamız için öğretmiştir...