hangi karakteri oynarsa oynasın mükremin abi karakterinden sıyrılamadığı farkedilen oyuncu. oyunculuk anlamında kendini tekrardan kurtalamadı. başlangıçta, belki yaşantısı ile yazdıkları daha bir örtüştüğü için samimi idi. şimdilerde ve hatta uzun zamandır piyasanın kurallarına göre oynayan, sosyete partilerine katılmaktan imtina etmeyen (semiramis pekkan'ın bodrumdaki evinde verdiği parti) kimliğini kaybetmiş kişi.
--spoiler--
ahh pınar diye girmeli o sokağa..
ey kalçası kendinden güzel, kendinden bağımsız insan.
o kotu giyoyorsun ya, senin değil bizim üstümüze yapışıyor..
ki levis o zamanlar herkes yok;
biz yerli malı dandik kotu çamaşır suyuyla amerikanlaştırıyoruz o devirde.
--spoiler--
2000 yılında tiyatrocu Mehmet Esen'in sözleriyle:
"Mükremin Çıtır tiplemesinin esiri oldun. Bir türlü kendini ondan kurtaramadın. Mükremin'i Atilla Atalay'dan çaldın. 'Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü'yü Haldun Taner'den çaldın. Onu oradan, bunu buradan çal, sonra da ortada sanatçıyım diye dolaş. Bu tamamıyla halkı kandırmaktır."
Karikatürist Can Barslan'ın sözleriyle:
"TV dizisi güzeldi. Mahallenin bıçkın abisi olarak evlere ve gönüllere yerleşti. Şair olarak ortaya çıktı sonra stand-up'çı... Kültür Merkezi kurdu. ikinci ''Çirkin Kral''lığa oynadı, şansını denedi ama fiyaskoydu. Güzellik Yarışması'nda siyah takım elbiseleri içinde komiklik yapmaya çalışırken ne kadar da vakur görünüyordu..."
Takip edebildiğim kadarıyla, bu eleştirilere Yılmaz Erdoğan'dan cevap gelmedi.
Not: Bir Demet Tiyatro'nun yeni bölümlerinde reyting olgusuna dokundurmalarda bulunan Erdoğan'ın, filmlerini tanıtmak için kullandığı afiş ve ilanlara 'şu kadar haftada şu kadar milyon kişi izledi' ibaresini koymayı ihmal etmediğini de hatırlatalım. Keser döner sap döner...
hayatı gerçeten herkesin katlanamayacağı zorluklar içinde geçmiş okumak ve tiyatro için gerçekten elinden geleni yapmış Hakkari'nin yağız delikanlısı. Bana bir şeyhler oluyor adlı oyununda altan erkekli'nin canlandırdığı hilmi adlı karakter için aşağıdaki repliği yazan kişi.
-Konuş onlarla dedi bana. sadece konuş... Her öğrenmesini bitiren hoca değildir, aslında her usta çırakları olan başka bir çıraktır.
Kim ne derse desin hayattan birşeyler öğrenmeyi başarabilmiş; çocuk yaşta yetişkin olmak zorunda kalan, üstelik ferhan Şensoy'un tiyatrosunda senden birşey olmaz denilerek rol verilmeyen, elinde hiçbir şey yokken bkm'yi yaratan fakir ama gururlu gençtir. ha şimdi fakir değildir o ayrı.
kelimelerinin arasına gizlediği zeka pırıltılarıyla ışıldayan espiri ve güçlü hisleri imrenerek okuduğum ve evet sevimli bulduğum insan. bu pazar (21 0cak 2007) radikal gazetesinin bir günlük yayın yönetmeni unvanı kendisinindir.
hakkari 4. komando birliği*'nin üzerine bomba yağdıran otluca köyüne operasyon düzenlendiği gerekçesiyle türk silahlı kuvvetleri'ni avrupa insan hakları mahkemesi'ne şikayet eden tiyatrocu.
yazdıklarıyla, çektiği filmlerle, tiyatro çalışmalarıyla tanınmış; kürt kökenli olduğu halde, "kürtçülük" yapmayan, türkçe yi iyi kullanmasıyla övünen, ülkemizin birliğinden yana olan, sebebi ne olursa olsun akan kanın durdurulması için çaba gösteren, bu amaçla kuş kanadına barış mektubu yazan ılımlı, demokrat bir insan;
barış mektubunda yazdıklarını bile dikkatle okumayıp, ön yargıyla, milliyetçi sloganların etkisi altında kalarak kimilerimizin "bölücü" diye nitelediği, bu nedenle de gerçek bölücüleri ortaya çıkarma ve yalnızlaştırma konusunda kendisini yeterince değerlendiremediğimiz; kürtlerin içindeki ilerde mumla arayacağımız onun gibi ılımları kazanmak, cesaretlendirmek yerine, onları baskı altına alarak, radikal saflara itmek biçimindeki gerçekten ancak akıl tutulmasıyla açıklanabilecek çabalarımıza rağmen, bereket ki başarılı olamadığımızdan, hala sağduyulu çizgisini koruyan, çok yönlü bir türkiye cumhuriyeti yurttaşı genç kürt aydını;
şemdinli'yle, susurlukarasındaki bağlantıyı sorgulayabilen; bombayla korkutmacı emekli general altay tokat ın dedikleri ve yaptıklarıyla eşref bitlisli paşanın başına gelenler arasında bağlantı kurmamıza yardımcı olan; türk ya da kürt olsun, gençlerin daha fazla öldürülmemesi için barış mektubu yazıp elini taşın altına uzatmaktan çekinmeyen, zaman zaman magazin zaman zaman şairaneliğin tuzağına düşse, arabesk duyarlılıklar çevresinde dolansa da; filmlerindeki, tiyatro çalışmalarındaki gözlemleri, küçük insanların dünyasını büyüterek önümüze getirebilmesi, mizahı giderek daha sağlam yerlerde aramasıyla gelecek vaat eden, desteklenesi, bir çok yönlü sanatçı;
ülkemizin 22 yıldır milyarlarını taşa, toprağa, silaha, bombaya, mayına akıtarak, türküyle kürtüyle 30.000 yurttaşımızın ölümüne, yurdumuzun da fakirleşmesine yol açan içerdeki bu düşük yoğunluklu savaşa karşı barış için bir umut ışığı olan, anadolu'da yaşanacak güzel günlerin kıvılcımı olarak hürriyet gazetesinde tam sayfa yayımlanan bir barış mektubu kaleme alan, orada:
"ve türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir.
kürtçeyi bu cendereden çıkarabilir.
alır bu mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.
onu özgürleştirir...
kürtçeyi, korku salan, öfke çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından türkçe kurtaracaktır"
biçimindeki, nasırlaşmış tüm yürekleri etkileyen güzel satırları yazan, kızılası değil, örnek alınası kişi;
her hareketi, her mektubu, her konuşması buram buram samimiyetsizlik ve içten pazarlıkçılık kokan, gıcık olma haklarımdan birini kendisi üzerinde kullandığım kişi.
cocukluk ve gencligik donemindeki yasam sartlari sebebiyle ilk ciktigi zamanlar oldukca saglam bir birikimi olan,ancak kazandigi paralar ve degisen hayati sebebiyle uretkenliginden cok seyler kaybettigini dusundugum insan.
Kendisinin sinsilesi ortaya çıkmadı henüz ama şunları biliyoruz,
ağabey mustafa erdoğan 90'lı yıllarda pkk sözcülüğü yapan özgür gündem de ankara muhabiridir.. bir de geçenler de dağdan inen bir kuzeni vardır. saygılarımla.
yaşayabilme ihtimali adlı şiirinde saf saf oturulup dinlenen kişi.
Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye... mısrasında bahsettiği iç ülke neresidir. diye sormak istiyorum, diyarbakır kimlerin iç ülkesidir sormak istiyorum. daha soracağım...
kadınlara yazdığı muhteşem bir yazısı olan insan pek kişi bilmez...
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında.
Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya;
En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur.
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan,
gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden.
Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler
saplamaktadır..
Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın.
ince ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur
seli;
Ve kadın ağlar; hem de çok! Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın;
o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır.
Her damla, daha çok kadın yapar kadınları.Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki,
değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri.
Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. içlerindeki zehirdir
onları öldüren!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki!
Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini.
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine
sarılmayı;
Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça,
o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür…
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp,
yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan;
insanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan..Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki,,
o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına
inanıyorlar,
o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar,
onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman!
Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların..
E o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O da kim, ne diye sormayın
artık.
Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!..
Bir aşkı paylaşmak için çok geç..
Bir paylaşımcı aşık olmak içinse erken..
Beni sevda yerimden vurdu yine zaman
Şimdi sana söylenecek tek cümle: ''bende sana yetecek kadar ben kalmadı''
!!! Y.Erdoğan
yazar, senarist, şair, oyuncu, yönetmen, tiyatrocu, işletmeci, öğretmen, stand-upçı gibi onlarca mesleği beraber yapabilen organizma. bir çeşit hıncal uluç yani.