eskiden teyzemin yazlığında yaptığımdır. aslında araba park yeri olan ama hiç kullanılmamış beton zemine şezlong açar saatlerce seyrederdim yıldızları. sokakta lamba yoktu. sadece bahçede ve duvarın kenarlarında bir kaç güneş enerjili lamba vardı. o evde özlediğim onlarca şeyden biriydi yalnızca yıldızları izlemek.
köyde olacak ama. koyun filan güdeceksin. gecenin şafağa vuran yanında olacak birde. öyle kepeneğin, çan sesleri, köpeğin koyunların ve sen.
uzan, makber eyle.
Gökyüzüne boş boş bakılmaz,yüce yaratanın büyüklüğü hükümranlığı gücü kudreti tefekkür edilir ve muhteşem düzen içinde bir nokta misali insanın acziyeti çıkar ortaya.işte o zaafları olan beşer yaratılışını unutup (firavun)halkın karşısına çıkıp ben sizin en yüce rabbinizim deme cehaletini gösterdi,velhasıl bu sohbeti gök kubbe altında yapsak daha iyidi..
iki gün önce yaptığımdır. Elektrikler kesikti ve gökyüzünde binlerce yıldız tüm berraklığıyla parlıyordu. bilmem aranızda on yedi ağustos depremini hatırlayan var mı? o gece de yıldızlar aynı böyleydi sanki artık gökyüzünde tutunamayacak ve ansızın hepsi üzerimize yağacak gibiydi. ikinci kez yıldızlardan korktum. gökyüzünde sevdiğim tek şey çivit mavisi rengi. seyrine doyamadığım da anımsattığı bir isim.