gazetelerin baş köşelerine kurulmuş çoğu meslektaşı, yerlerde sürünen polemiklerle birbirine ironiye bulanmış çamurlar fırlatmaktan vakit buldukça toplumu hakim ideolojik tona yahut belli bir siyasal programa ikna edebilmek için kırk takla atarken; çocuksu bir inatla akıntının tersine giderken tutturduğu üsluba kayıtsız kalmanın neredeyse imkansız olduğu, hemen her yazısında aynanın arkasını da gösteren, unutmayan/unutturmayan, camiasının fersah fersah ötesinde bi kalem olması hasabiyle; aklını, vicdanını henüz kaybetmemişler nazarında kıymetli bir şahsiyet.
radikal gazetesinde yayınlanan bugünkü yazısında kürt açılımını değerlendirmiş ve söz konusu açılımın cezaevlerinden başlaması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır. yazısının birinci bölümü ise ayrı bir dokunur insana.
türk entelijansiyasinin başat karakterilerinden biridir. her ne kadar köşe yazarlığı ile tanınsa da türkiye'nin en iyi dramaturglarından bir tanesidir. nedim saban 'la aksanat da work-shop çalışmalarında zamanın cosmopolitan şeysi sevim gözay 'ı beğenmemiş yazarlık kadrosuna da almamıştır bence de iyi yapmıştır.türk halkının kodlarını iyi çözdüğünden kültürel-sosyolojik tahlillerinin eşi benzeri yoktur..
pırıl pırıl zeka, az rastlanacak nitelikte donanım, kıvrak, zengin bir dil, harikulade tasvirler, insanı afallatan, nereden bulduğu konusunda şapka çıkarttıran teşbihler, daima haksızlık, zorbalık ve zulüme karşı dikilen güçlü bir ses. yaşayan yazarlar içinde türkçeyi en yetkin kullanan bir kaç kişiden biri olmak. bütün bunlar yeterli olabilmekte mi acaba, metamorfoza uğramışcasına müritlere dönüşmüş hayranların cömertçe ve gayrı kabil-i rücu şekilde bahşettikleri ' vicdanın sesi ' ünvanını anasından emdiği ak süt kadar helalmişcesine hak etmek için? yazısının çıktığı her gün onlarca okurun sözleşmişcesine on tam puanı ortalamada tutturabilmek için? yoksa tam da bu mudur yıldırım türker'i mezallim, trajedi, haksızlık ve dramlar içinde paşa gönlünün çektiğini cımbızla seçiverme konforuna sevkeden, kimilerine hep duyarlı ve alesta, kimilerine her zaman kör, sağır ve lakayt bırakan? hiç sorgulamayan bu yıldırımtürkermania mıdır kendisine hiç yanılmaz, omnipotent sanrılar içersinde daima evrensel doğrular vazetme lüksünü armağan eden? radikal gazetesindeki köşesinde tebessümden hınzır bir müstehziliğe yol alan resminin, yazılarının satır arasında da gözümün önüne gelmesinin nedeni onun hiç terketmediği ' ben öyle buyurdum, o halde öyledir ' keskinliği midir acaba? bunları düşünmesini arzu ettiğim yazardır kendisi.
bugünkü yazısında chp'yi ve onur öymen'i çok güzel anlatmıştır...
--spoiler--
Öymen'in diplomasi dilinin ardına saklanacak zamanı yok. Demokrasi adına atılacak adımlara da karnı tok. Çünkü onun çözümü belli: Topunu yok edeceksin.
Dersim katliamı, benim için Cemal Süreya'nın şiirindeki tarih öncesi köpeklerdir. Kendisi de çocuk yaşında kılıçartıklarıyla birlikte sürgüne yollanmış olan şairden kalan dizeler, Öymen'in gururla arka çıktığı vahşetin uğultusunu hissettirir:
"Bizi kamyona doldurdular./ Tüfekli iki erin nezaretinde./ Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular./Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu."
Dersim, o son büyük katliamla birlikte adını bile kaybetmiş, Tunç Eli olmuştur.
Vahşiler ve tarih öncesi köpeklerinin mutluluk ve huzurdan anladıkları da bütün Kürt ellerini tarihinden, kültüründen, canından soyup tek isim altında, diyelim Demir Eli olarak Cumhuriyet haritasına kilitlemektir.
--spoiler--
son zamanların biraz klişeleşmeye yüz tutmuş tabiriyle ezber bozan yazarıdır. eli yüzü düzgün yazılar kaleme almaya devam etmektedir. bu bağlamda radikal okuma sebebidir.
bugünkü yazısını ismi itibariyle edebi bir zaferle bağdaştırmıyor. sakin ve yalın okuyunuz.
(bkz: http://www.radikal.com.tr...966803&Yazar=YILDIRIM %)
serap eser'in ölümüne kayıtsız kalacak yazardır.serap'ın vücudunun yanması, tarifsiz acılar çekmesi, gencecik yaşında göçmesi yıldırım türker'in vicdanının tellerini titretmeyecektir, çünkü serap tsk veya diğer güvenlik güçleri envanterine ait bir silahla kaybetmemiştir hayatını, yıldırım türker için süslenip püslenerek önümüze tekrardan konacak bir dram değildir o kızın hikayesi ve geride bıraktıklarının acısı. ne farkı kalıyor ki yıldırım türker'in kemalettin tuğcu'dan bu bağlamda ? vicdanları ha bu taraftan sömürmüşsün ha diğerinden. bir ayağı havada kaldıktan sonra ne yapayım ben adaletin topalını, vicdanın körünü?
dünkü radikal iki deki yazısı şahsi meramım ile ilginin büyüğünü hak eden yazar. hayli kişisel ve leziz yazısı mutlak tarafından okunulası olduğu gibi özellikle aldığı maillerin etkisi fazlaca hissettiriyor kendisini. son dönem tarafsız olmayışı şeklinde o kadar mail almış olmalı ki, bu yazı kaleme alınsın. bir çok yazısının aksine içe dönüklüğün sınırlarını zorluyor.
işin sırrı şu tümcelerde: ''benim işim, sesi yetersiz çıkana ses olmak. sözü kıstırılmış olana söz olmak''. bazıları yazdırtmış bu yazıyı. zorlayarak. o bazıları da okumalı mümkünse.
radikal gazetesinde, bugün çıkan yazsısından bir alıntı....
Katil, haydut, korsan diye küfrettiğin güçten silah almayı sürdürüyorsun. Katil, doğal olarak silahın en iyisini yapıyor. Sen de bütün karmaşık sorunlarını 20 yaşındaki halk çocuklarından oluşturduğun müstakbel şehitler ordusuyla çözmeye niyetli olduğun için, katilinle işbirliği yapmak zorundasın. işte bu nedenle kibirli Başbakanım, sen söylersin Arınç ağlar. Dünyanın geri kalanı da seni Keşanlı Ali Destanı'nı seyredermiş gibi seyredip kahkahalarla güler.
bugün radikal'de yine güzel bi yazı kaleme almış yazar.
rte'nin gözyaşı samimiyeti hakkında.
özellikle;
"yıllardır kar demeden yağmur demeden toplanıp devletten hesap soran acılı analar onu ağlatmıyor işte.
zamanında türkiye ırak savaşına katılmasın diye çırpınanları da duygusallıkla suçlamıştı, hatırlarsanız.
kısacası onun gözyaşları bizimki kadar tuzlu değil." cümleleri...