fıkra kitaplarına konu olmuş hakkında benim bir tane sandığım ama araştırmalar neticesinde üç tane fıkra kitabı yayınlanmış erdemli, hoşgörülü eski, hatta çok eski başbakan. bir fıkrası şu şekildedir:
Yıldırım Akbulut, Demir Leydi Margaret Thatcher'ın daveti üzerine ingiltere'ye gidecektir. Ancak ingilizce bilmediğinden paniğe kapılmıştır. Danışmanını çağırarak ona ne yapması gerektiği sorar.
Danışmanı : "Başbakanım, paniğe mahal yok. Her şey çok kolay olacak. Uçaktan inecek ve oradaki en yaşlı görünümlü bayanın elini sıkacaksınız. Daha sonra sizin için serilmiş olan kırmızı halının üzerinde yürüyerek askeri karşılama taburuna dönüp selam vereceksiniz. Askere söyleyeceklerinizi küçük bir kağıdın arkasına yazıp kravatınızın arkasına iğneleyin. Gerektiğinde bakarsınız."
Yıldırım Akbulut durumun bu kadar basit olduğunu duyunca neşelenir ve, "yaşa be" diyerek danışmanına sarılır.
Yola koyulurlar. Yıldırım Akbulut uçaktan indikten sonra Margaret Thatcher'ın elini sıkar ve askere dönerek şöyle der: "Hello soldier. Polo gıravatları, made in Turkey."
kendisi komik olan politikacı. bir fıkrası şöyledir:
kendisi bir dönem seka jkurumunun başındadır. yani türkiyenin atık kağıtları ve yeni imal kağıtlarından sorumludur vazife ciddi yapılacak iş çoktur. bir gün kapısı çalınır ve özel kalem müdür içeri girer. konuşma şu şekilde devam eder:
özel kalem müdürü: efendim yazışmalar neticesinde elimizde arşiv çok büyüdü, izninizle bir kısmı imha edilese
yıldırım akbulut: tabi iyi olur, ama devletin resmi belgeleridir sonuçta. her birinden ikişer nüsha fotokopi alalım. sonra sonra imha edersiniz.
yıldırım akbulut bir gün taksiye biner. taksici de muhabbet kuralım diye abi sana yıldırm akbulut fıkrası anlatıyım mı der. akbulut da bunun üzerine çok bozlulur ve yıldırım akbulut benim diyerek tepki gösterir. takisci de; mahsuru yok ben yavaş yavaş anlatırım der.
bir akbulut fıkrası daha:
istanbul da ilk alışveriş merkezi açılacaktır, Capitol. Burası aynı zamanda Türkiye'de ki ilk yürüyen merdivene sahip olacak olan mekandır. Merkezi akbulut açmıştır ve yürüyen merdivene binmiştir. Tam yolu yarılamışken merdiven arızalanır ve durur. Akbulut tırsar ve yanındaki korumalarından birine telaşla sorar: "Aha napacaz şimdi?"
kendisi bizi affetsin. şaka gibi başka başbakanlar varmış. hem de prof. ünvanına rağmen. akademinin yerlerde olduğu bir başka konu. bu kadar dalgaya rağmen şimdiki gibi iradesiz değilmiş. yarınlarda anlatacağım fıkraların karakteri belli. ama maalesef anlatılan bu olayların hepsi gerçek.
--spoiler--
yer maksim gazinosu muazzez abacı sahne almaktadır o akşam akbulut da gazinonun onur konuğudur. bir ara muazzez abacı sayın başbakanımızın masasına gelir ve istek şarkısı olup olmadığını sorar:
-muazzez hanım sizin sabile isimli şarkınıza bayılıyorum benim için terennüm eder misiniz rica etsem?
-ama sayın başbakanım, benim sabile isimli bir şarkım yok ki hatta öyle bir şarkı hiç duymadım ben biraz mırıldanmanızı rica etsem?
-yıllar ayır-sabileeeeee, yollar ayır-sabileeee biz ayrılamayız.
-?!!!!!!!!!!
--spoiler--
bu fıkra değil ama gerçek olaydır. sözü geçen vaka bülent ersoy ile ilgilidir. biz ayrılamayız şarkısı da bülent ersoy'a aittir. o dönem durmadan bu şarkıyı dinlerdim de...
Türkiye cumhuriyeti'nin bir dönem başbakanlığını yapmış zattır kendisi. Adına bir sürü fıkra yazılmıştır, hatta fıkra kitabı bile cikmistir. Bu kadar fikra yazdiracak ne yapti adamcagiz diye dusunmeyin.
başbakanlık yaptığı dönemde ırakı ziyaret etmiştir. ziyaret sırasında, o günlerde konuşulmakta olan nato nun dağılması konusuna işaret eden saddam, şimdi sizi kim koruyacak bakalım anlamında sözler sarfetmiştir. *