nedense insanlarda garip bir heyecan yaratan zamandır. insanlar ciddi ciddi gece saat 12'yi geçtikten sonra hayatlarında köklü bir değişim olacağını ya da saat 12'de ne yapıyorlarsa bütün yılın öyle geçeceğini falan düşünüyor. ilginç. 2011 yılına girecez nerdeyse lan bırakalım bu işleri artık.
yılbaşı bilinenin aksine Hz. isa'nın doğum günü değildir. (ki isa'nın doğum günü belli değildir, roma'da yaygın bir din olan mitra dinine göre 25 aralık güneşin yeniden doğduğu gün olarak kabul edilir. hıristiyanlar da bu geleneğe uymuş ve isa'nın doğum gününü 25 aralık'ta kutlamaya başlamışlardır)
yılbaşı, yeni yılın gelişidir. normalde eski toplumlarda (ana tanrıça kültünün yaygın olduğu toplumlarda) 21 martta ekinoks tarihinde, baharın gelişi sebebiyle kutlanan yeni yıl konstantin zamanında "güneşin yeniden doğduğu gün" olan 25 aralık'a çekilmiştir.
eski türklerde "nardugan" ** adı ile kutlanan yılbaşı hayat ağacını temsil eden akçam ağacı süslenerek kutlanır ve tanrı ülgen'e dua edilirdi.
yılbaşında ağaç kültürü, hıristiyanlarda ve türklerde olduğu gibi daha birçok toplumda olan bir kültürdür. zaten anadolu kökenlidir. (bkz: attis)
evde oturup televizyon seyrederek yemek, içmek, nete girmek hep en iyi kutlama şekli olarak görünmüştür gözüme. yine öyle yapacağım muhtemelen. dışarı çıkıp eğlenmeye kastıkça eğlenilmiyor ya da ben eğlenemiyorum bilmiyorum.
bana her seferine haram olan gündür. her yıl o günün akşamında bi halt olması zorunludur sanki. mesela sizin tarafınızdan sevilen kızın o gece başka bi erkeği sevdiğini öğrenmek ertesi yıl o kız yine tek sevdiğinden ayrılmış iken sizde hala onu severken lan bu sefer sıra bende hadi bakalım bismillah derken o yine aynı erkekle barışıp hayatına onla devam etme kararını alırken siz tek başına bilmem kaç metrekare odanızda önünüzde bi büyük vodka ile geçirdiğiniz o an sevdiğinizin o diğer erkeğin kollarında oldunu bilerek geçirdiniz ve durmadan içtiğiniz gecedir o gece unutulmazdır acıtır..
bir süre sonra hiç bir şey ifade etmeyen bir oluşum olur çıkar. her yıla yeni umutlarla başlamanın bi boka yaramadığını anlayan insan, bi süre sonra hiç umursamaz bunu. belki de bu yüzden her geçen yıl, yılbaşını sevinçle karşılayanların sayısı azalıyordur.
hayat hep aynı çünkü. 9'muş 10'muş farketmiyor ne yazık ki..
john lennon'un da dediği gibi, "so this is christmas.." başka da bi numarası yok.
aile ile geçirilmesi şart olandır. zira bir yılbaşını sevgiline heba edersin, onla geçirirsin, ama bir sonraki yılbaşı o yeni sevgilisi iledir, üzülürsün. o yüzden bu önemli anı hep yanınızda olan aile ile geçirmek daha mantıklıdır. gelip geçici için kalıcıyı varlığınızdan mahrum etmeyin efenim, kendilerini tercih ettiğini bilmek aileyi inanılmaz mutlu eder. inan o sevgili bile kapris yapsa da, içten içe bu kararına saygı duyar.
tüktetim toplumu için herşeyin haftası ve günü gibi bize nefes aldıran-aldırmayan günlerden biridir..şimdilerde hayatımız boyu hergünün bir gün olduğu dönemlerde yaşıyoruz.. (bkz: vergi haftası) böylesi bitmeyen gün ve haftalar bize etkinliği yapılan kavramın dünyamızdan uzaklaşmasının ya da yitirdiğimiz değerlerin onanmasından başka bir anlamı yok.. (bkz: anneler günü) anneler günü var,demek ki annelik duygusu üzerine değer kaybı yaşıyoruz.. (bkz: yaşlılar günü) olduğu gibi..gününü ve haftasını kutladığımız ne varsa onu yaşamımızın ortasına koyup müzeleştiriyoruz..böylece korumaya alıp derin dondurucuya attığımız yiyeceklerin verdiği rahatlık misali antik değerlere sahip eşyalar kabilinde zamanın akışına havale ediyoruz..iş yılbaşına gelince durum daha bi karmaşık hale geliyor..hangi medeniyet hamlesinin eseri olduğu belli değil, zira HZ.isa'nın doğumundan 153 yıl önce kutlanmaya başlanmış..keza subjektif zaman alanına girmesi de cabası..tanımı, geleneği ve medeniyeti ne olursa olsun ortada kesin bi gerçek var ki bur durumdan küresel karunların ve kapitalizm inşacı dev holdinglerin ortaya koydukları tüketimi kışkırtma hamlesi başarıyla sonuçlanıyor..bütün bir yıl içerisinde yaşanan psikolojik ezikliğin bir gün ile tamire kalkışılması bir yana(sevgililer günü, anneler günü, babalar günü vs) batı medeniyetinin nezdinde milat olarak gördüğümüz kıymetli yılbaşımızın(!) içini kendimizi kaybederek doldurmak da içinde bulunduğumuz araf durumunu özetliyor..
hepsini geçtim, israil'in yaptıkları karşısında inim inim inleyen filistin'i umur duygularını kaybetmişçesine görmezden gelerek yılbaşını kutlamak hiç bi anlayışla açıklanamaz..
kırmızı don fetişizminin ayyuka çıktığı zaman evresi. böyle birden bir dürtü gelir engelleyemezsin, giyiverirsin. olmadı giydirtirler. önemli olan giyen değil giydirten olmak, delikanlı olmak... *