bu konuda nicedir uzun yazmak istiyorum ama aklımı bir türlü toparlayamadığım için yazamadım. kısmet bugüne imiş. ancak bugün de pek uzun yazmayacağım.
ilk önce mahir çayan usta'nın kemalizm savunmasına atıfta bulunalım:
--spoiler--
iddia makamı, ihtilalci kavramı ile Marksist kavramını eş anlamda kullanmaktadır.
Bu anlayış, hayatın realitelerine, dünya devrimci pratiğine ve de bilime aykırı bir anlayıştır. Sosyalist olmayan bir kişi pekâlâ ihtilalci olabilir. Mesela: Büyük Fransız Devriminin önderleri, Marat, Robespier sosyalist değillerdi, ama gerçek birer ihtilalci idiler.
Proletaryanın ideolojisi olan sosyalizmin henüz teorik ve pratik temellerinin mevcut olmadığı 18inci Yüzyıl için geçerli olan bu durum, 20nci Yüzyılda da geçerlidir.
Bu gerçek, 20nci Yüzyılda yani sosyalist ve milli demokratik devrimler çağında emperyalist boyunduruk altında olan bizim gibi ülkelerde özellikle geçerlidir.
Şöyle ki:
Bolivyada Yankee Emperyalizmine karşı isyan bayrağı açarak dağa çıkan Papaz Camillo Torres, sosyalist değildi, ama gerçek bir devrimciydi.
Cezayir Halk Savaşında, Fransız Emperyalizmine karşı, kanla, ateşle halkının kurtuluş destanını yazan Cezayir Milliyetçileri Marksist değillerdi, ama kelimenin gerçek anlamıyla ihtilalciydiler.
Dünyanın ilk zaferle biten Halk Savaşını sürdüren Kuvayı Milliyenin yönetici kadrosu sosyalist değildi, ama sapına kadar ihtilalciydi
Keza, bugün, Vietnamda Amerikan Emperyalizmine karşı dövüşen Budist rahipler Marksist değillerdir, ama devrimcidirler.
Hayat, bunun tersinin de geçerli olduğunu söylemektedir. 20nci Yüzyıl devrimci pratiği, sosyalist olmayan devrimcileri kaydettiği gibi, tüzük ve programlarında Marksist-Leninist yazan pek çok örgütün (ve de mensuplarının) devrimci olmadıklarını da belirtmektedir.
Mesela, Latin Amerikada Milli Kurtuluş harekatına yan çizen pek çok Marksist Parti vardır. Ama bu parti ve mensuplarının hiçbiri devrimci değildir. Papaz Camillo Torres bunların hepsinden daha ileridir ve de devrimcidir.
Keza, Cezayir Halk Savaşında Milli Kurtuluş Savaşına yan çizerek, Cezayir için en iyi çözüm yolunun sosyalist Fransanın bir eyaleti olmasında gören Cezayirli Sosyalist aydın da, Onun partisi de devrimci değildir. Bilimsel Sosyalizmden habersiz Cezayirli bir milli kurtuluşçu, bu aydından da, Onun partisinden de ilericidir, devrimcidir.
Bu örneklere, sayısız örnekler katmak mümkündür.
Kısacası, kim emperyalist boyunduruğa karşı, halkının kurtuluşu için, bütün varlığını ortaya koyarak savaşıyorsa ihtilalci de, devrimci de, ilerici de odur!
ihtilalci ve ihtilal kavramlarından, sadece sosyalist ve proletarya devrimini anlayan iddia makamı için, Atatürk, elbette ki devrimci (ihtilalci) değildir; evrimcidir. Bize ve tarihe göre, meselenin bu izah tarzı, en nazik deyimle, G. M. Kemal Atatürkün tarihî kişiliğini ve Onun eseri olan Anadolu ihtilalini hiç ama hiç anlamamanın somut belgesidir. Ve G. M. Kemal Atatürkü bu şekilde değerlendirenler ne kadar Atatürkçülük iddiasında olurlarsa olsunlar onların Atatürkçülüğü, gardrop Atatürkçülüğünden öteye gitmez.
Hayatın cilvesine bakın ki, onun açtığı yolda Milli Kurtuluş Bayrağını 1971 Türkiyesinde dalgalandıran bizler, Onun adına, Onunla uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar tarafından Ona ihanetle suçlanıyoruz.
Gerçekten garip olan bu durum, asla bizi şaşırtmıyor. Bu, tarihin her döneminde hâkim sınıfların uyguladığı bir taktiktir. Ülkesinde dünyayı değiştiren, halkına ve ulusuna mal olmuş her ihtilalciyi, ölümünden sonra hâkim sınıflar (Onun devrimci kişiliğini ve eylemini kendi sınıfsal çıkarları paralelinde tahrif ederek) Onun izinde yürüyen devrimcilere karşı, kalkan olarak ileri sürerler. Bu, objektif bir olgudur ve bugüne kadar, sınıflar mücadelesinde, ilerici gerici mücadelesinde hep böyle süregelmiştir.
Büyük Fransız Devriminde, karşıdevrimciler tarafından katledilmiş olan devrimci Marat, bir süre sonra, Onun izinde yürüyen devrimcilere karşı, karşıdevrimin bayrağı olarak çıkartılmaya çalışılmıştır. Maratın izinde yürüyen Jakobenlere (Robespier ve arkadaşlarına) karşı, tutucu Jirondenler, Maratı kalkan olarak kullanmışlardır. Onun izinde yürüyenleri, Onun adına, Onu katledenler suçlamışlardır.
Ülkemizde de bugün aynı oyun oynanmaktadır.
Gazi Mustafa Kemalin Ya istiklal, Ya Ölüm şiarını kendisine şiar edip, Onun hedeflendirdiği Tam Bağımsız Türkiye için mücadele edenlerin karşısına, karşıdevrim, Atatürkçülük iddiasıyla çıkmaktadır.
Bu, tarihin paradoksudur. (THKP-C Savunma, s. 127-129)
( ) Kemalizm, emperyalist boyunduruk altında olan yarısömürge ülkelerin devrimci milliyetçilerinin bir kurtuluş bayrağıdır. Kemalizme ruh veren, onu yaşatan, Milli Kurtuluşçuluğun (yani, antiemperyalist ve antifeodal) tavır alışıdır. (agy., s. 130)
Kemalizm, ülkemizde asker sivil aydın zümrenin geleceğini yansıtan, antiemperyalist ve antifeodal bir tavır alıştır. Bu yüzden Kemalizmin sağı solu olmaz.
Kemalizm soldur, Milli Kurtuluşçuluktur, emperyalizme karşı bu zümrenin isyan bayrağıdır.
Milli Kurtuluşçu bir tutum yansıtması açısından bizler sapına kadar Atatürkçüyüz. Onun Milli Kurtuluşçuluk bayrağını, hayatımız da dahil, her şeyimizi ortaya koyarak biz dalgalandırıyoruz. (agy., s. 131)
Mahirin Türkiye Aydınlarını Sınıflandırışı
Mahirden son bir aktarma daha yaparak bu konuyu noktalayalım:
BÜTÜN TÜRKiYELi AYDINLAR iKi ALTERNATiFTEN BiRiSiNi SEÇMEK ZORUNDADIR
Burada kısaca belirttiğimiz dünya ve Türkiyenin şartlarına ilişkin gerçekler, 1971in Türkiyesinde bugüne kadar çeşitli şekillerde etraflıca söylendi, yazıldı, çizildi; kamuoyuna mal edildi. Sağcısından solcusuna kadar kimsenin inkâr edemediği gerçekler haline geldi.
işte böyle bir durumda, halkımızın % 60ının okuma-yazma imkânlarına sahip olmadığı ülkemizde, bu gerçekleri bilmemesine imkân olmayan aydınlar iki alternatifle karşı karşıyadır.
I. Alternatif:
Ya, Türkiyenin bugünkü içler acısı durumu, mevcut düzeni, ülkenin değişmez kaderi olarak, olduğu gibi kabullenip, böyle gelmiş böyle gider bana ne, ben kendi çıkarıma bakar hayatımı yaşarım diyerek bu düzenin bir unsuru olacaklardır.
Bu alternatifi seçenler ülkemizde iki küme teşkil etmektedir. Birinci küme, açık bir ihanet içinde olan aydınlar grubudur. Bu grup tıpkı 1919da kukla istanbul Hükümetini destekleyen aydınlar gibi açık ve bilinçli bir şekilde vatana ihanet içinde olup, ülkenin zenginliklerinin emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini bizzat organize edenlerin grubudur. Bunlar açıkça, 1970lerin dünyasında bir ulusun bağımsız olarak yaşayabileceğini inkâr eden vatan-millet mefhumlarından yoksun, kozmopolit aydınlar.
Bunlar için tek bir yüce yasa vardır. O da, kendi çıkarları ve kendi esenlikleridir. Bunlar hayâsızca, bir ulus için kutsal ne varsa, onu emperyalist pazarlarda açık artırmaya çıkarmış vatan hainleridir. Ve bunu da ağızlarından hiç eksik etmedikleri vatan-millet adına yaparlar!
Türkiye için bu gaflet ve ihanet içinde olanlar açısından iki alternatif vardır:
a- Türkiye ya Rusyanın peyki olacaktır,
b- Ya da Amerikanın peyki olacaktır.
Ve bu hain mantığa göre. Amerikan peykliği ehveni şer olduğu için, bu konuda seçilen yol milletin selametidir!
Bunlar için üçüncü bir alternatif yoktur. Tam Bağımsız Türkiye bir komünist yalanıdır. Türkiye mutlaka büyük bir devletin koltuğu altında yaşayacaktır, buna mecburdur. Bu yüzden, Türkiye tam bağımsız bir ülke haline gelebilir ve mutlaka gelmelidir diyen Millî Kurtuluşçular, bunlar için derhal yok edilmesi gereken zararlı unsurlardır.
Bunlar; sırtlarını Amerikan Emperyalizmine dayamış, hâkim sınıfların mensupları, sözcüleri, teknisyenleri ve bürokratlarıdır. Aralarında bizzat hâkim sınıfların çocukları olduğu gibi, emekçi kökenli olup da kökenine ihanet eden, halkına sırt çeviren hainler de mevcuttur.
Bu grubu teşkil eden aydınlar(!), asker-sivil aydın zümrenin dışında, emperyalizmin ve hâkim sınıfların aydın(!)larıdır.
Bu birinci grup içindeki diğer kanat ise, ülkenin içinde bulunduğu durumdan gerçekten üzüntü duyan, kalbinde vatan sevgisi henüz sönmemiş, ancak kendi esenliğini vatan esenliğinin üstünde tutan aydınlar grubudur. Bu grubun siyasal niteliği asker-sivil aydın zümrenin sağ kanadıyla milli burjuvazinin bir kesiminden oluşmaktadır. Bunlar ülkenin kurtuluşunu mevcut sömürge ekonomik ve sosyal düzenin birtakım ıslahatlarla tedavi edileceğini ileri süren, devrimci değil, evrimci bir dönüşüme bel bağlamış olan aydınlar grubudur.
Bunlara göre 20nci Yüzyılın ikinci yarısında, milyonlarca lira borç altında olan bizim gibi ekonomisi tarıma dayalı geri bir ülke dış yardımsız yaşayamaz. Evet, Amerikanın iktisadi hegemonyası vardır. Ama bu şartlar altında dev Amerikayı ülkemizden atamayız. Ayrıca onun yardımına da muhtacız. Bu yüzden Amerikaya karşı birden sert çıkmak yanlıştır. Yavaş yavaş, bağımsız politikaya tedricen yönelmek en tutarlı yoldur. Özetle bu grubun görüşü budur.
2. Alternatif:
Ya da;
Gelelim ikinci alternatife: Bu alternatif, 20nci Yüzyılın ikinci yarısı da dahil olmak üzere, her tarihî dönemde, ulusun tam bağımsız olarak yaşayabileceğine inananların, emperyalist boyunduruk altında yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutanların alternatifidir. Bu ikinci yol, hayatı da dâhil olmak üzere her şeyini ortaya koyarak Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Ya istiklal Ya Ölüm parolasını kendisine şiar edip, Tam Bağımsız Türkiye için bitmemiş olan Anadolu ihtilali için savaşanların yoludur.
Bugün, Gazi Mustafa Kemalin yükselttiği istiklali Tam Türkiye bayrağı bu yolu olarak seçmiş olan sosyalist ve gerçek Kemalist Millî Kurtuluşçuların ellerinde dalgalanmaktadır.
Evet, bütün Türkiyeli aydınlar, bu iki alternatiften birisini seçmek zorundadırlar.
Birinci alternatifte, rahat bir yaşantı, bu düzenin nimetleri vardır.
ikincisinde ise, çeşitli zorluklar, kan, işkence ve ölüm vardır.
Biz, yurtsever kişiler olarak, ikinci yolu seçtik.
Seçtiğimiz yol, Gazi Mustafa Kemalin açtığı yoldur.
Onun başlattığı Anadolu ihtilalinin yoludur.
Parolamız, Ya istiklal Ya ölüm!
Hedefimiz, istiklal-i Tam Türkiyedir.
--spoiler--
Bu, muhtevası burjuva olan bir devrimdir. (Stalin ve Mao, 1919-23 Anadolu harekâtına devrim demektedirler. Keza Mao, 1923 Anadolu Devriminden muhteva bakımından pek farklı olmayan Cezayir Devrimi için de, milli demokratik devrim kavramını kullanmaktadır).
Ancak, önder sınıfın karakterinden dolayı, bu devrim sürekli kılınamamış, duraklamalara ve hatta geriye dönüşlere maruz kalmış, sonunda da ülke yeniden sömürgeleşme sürecine girmiştir. Milli Kurtuluş Savaşının ve de 1923 Anadolu Devriminin önderinin büyük-burjuvazi olduğunu söylemek gerçeklere aykırıdır. Çünkü emperyalist dönemde burjuvazi, bütün dünyada devrimci, milliyetçi ve demokrat niteliğini kaybetmiştir. Onun ideolojisi artık milliyetçilik değil, kozmopolitizmdir. O, vatan, millet bayrağını geminin bordosundan aşağıya atmıştır. Bu bayrağı, emperyalist dönemde enternasyonalizm ve yurtseverlik tabanında proleter devrimcileri, milliyetçilik tabanında ise küçük-burjuva radikal unsurları yükseltmektedir. 1923te kurulan, milli, laik Türkiye Cumhuriyetinde yönetim, hiyerarşik tabanın üst kademesinde Kemalistler olmak üzere, küçük-burjuvazinin ve de burjuvazinin bütün fraksiyonlarının ortak yönetimidir.
Proletaryaya oportünizmin bütün biçimlerini göstererek, gençlik hareketlerinin anlam ve niteliğini, Kemalizmin tarihi geçmişi ve milli kurtuluşçu geleneğini tekrar tekrar anlatarak, II. milli kurtuluş savaşımızda işçi ve köylü kitlelerinin en yakın dost ve müttefiki olduğunu belirterek politik bilinç götüreceğiz. Ama bütün bunları yaparken proletarya hareketinin siyasi bağımsızlığını göz bebeğimiz gibi koruyacağız
--spoiler--
ikinci kısımdaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi, kemalizm, bizzat kemalistler tarafından kuşatılmış, ileriye götürülemiş, muhafazakar bir tavırla 1920-1930 türkiyesinin şartları ile değerlendirilmeyip bütün çağa yayılmış. bu yönü ile devrimci karakter içeren kemalizm muhafazakar ve gelenekçi bir hal almıştır.
kemalizmin bitiş yılı 1945 yılıdır. ondan sonra, kemalizmin ilerleyerek bir üst modele geçmesi, devrimleri pekiştirmesi, teorik ve pratikte yaşama geçirmesi gerekirken, atatürk ün ölümü ve ardıllarının hırsları, 2. dünya harbinin fakirlikle atlatılması, adnan menderes hükümetinin mandacı ve emperyalist devletlerle ilişkiye girmesi, kemalizm öğretisini geliştireceklerin adnan menderes ile anadolu halkı üzerinden kirli bir siyasi savaşa başlamaları nedeni ile ileri kemalizm hayata geçirilememiştir.
burdan şunu söyleyebiliriz ki, evet kemalizm ölmüştür. gelenekçi, muhafazakar olmaya geek yoktur. kemalizmi modern çağa uydurarak, gelenekçi, muhafazakar çizgisinden kurtarmak, halkla buluşturmak için yeni bir tanım yeni bir yöntem gerekmektedir. bu yöntem hayatın her alanında yararlı olmalı, insanlara birşeyi dayatmak yerine akılcı, faydacı ve ilerici olmaz zorundadır.
dünya siyasi konjektörü gözlendiğinde sağcılık ve muhafazakarlığın arttığı dönemde kemalizmi çoktan geçmiş olması gerekenler ya da yeni modellemesi ile üçüncü anadolu solcuları, halkla daha yakın ilişkiler içinde olmalı, halkın değerlerini korumalı, halkı aşağılamamalıdır.