en az dunyayi kurtaran adam kadar kult bir filmdir.
lakin bu filmde bilincli bir absurdlukten cok, cuneyt abinin sapina kadar sert ama sapina kadar da insancil ve durust kisiligi o kadar belirgindir ki gercek dunyayla kiyaslandiginda absurd kacabilir. fakat bu filme gulunmemelidir dalga gecilmemelidir kanimca. filmin yarattigi ironi tamamiyla alisik olmadigimiz keskinlikte bir karakterden kaynaklanmakta sadece. ve bunu da sanirim cuneyt arkindan baskasi oynayamazdi.
cuneyt arkinin en yumusadigi an ise sevdigi kadina galiba seni seviyorum derken gozune bile bakamamisidir sertlikten.
yikilmaz cuneyt abim, tankla gelin tufekle gelin helikopterle gelin ama yikamassiniz onu. yuru bee
cakır: kara günleri kahraman omuzlarında taşıyarak bu ak günler erdiren bir gaziye nasıl sataşırsınız?? bir istiklal madalyasının süslediği ihtiyar savaşçıyla nasıl alay edersiniz ulenn?!?!
en sonunda mafya elemanları cüneyt abiyi kıstırıp üzerine takır takır şarjör boşaltırlar, jönümüz ise "yıkılmıcaaaaam" deyü bağırıp ayakta ölüverirdi. garipti lan. komikti ama.
*fatoş: günlerden beri beni etkiliyorsun kimsin, nesin?
çakır: eşkiya!
fatoş: lütfen kimsin?
çakır: kimse değilim. ama bir sabıkalının gözüyle de olsa insanlığın umudunu gördüğüm için her şeyim... *... galiba seni de seviyorum. **
finalde satılmışlara kanım haram olsun diyen cüneyt baba`yı çembere alan kötü adamların mermi yakarken ki hareketleri gülmekten öldürür insanı. biz acaba cüneyt arkın ne yapacak diye merakla beklerken ayakta karizmatik bir şekilde ölüşü ohaa dedirtmiştir herkese.
hayata bakış açımı değiştiren felsefeler, sözler, anlamlar mevcuttur bu filmde. şimdi birkaç kuple alıyoruz:
h-hatun
ya- yıkılmayan adam
h- çakır, sen eşkiya mısın?
ya- bazen...
....
ya- kendini hiroşima'da bulabilir misin, özgürlük adına kendini yakan vietnamlı'nın et kokusunu duyabilir misin, okullarda vurulan gençlerin kanlı elbiselerini giyebilir misin, filistin'deki kurtuluş savaşçısı gerillanın fişeklerini kuşanabilir misin, beni barış içinde çıkar düşünmeden sevebilir misin?
h- kafamı karıştırdın.
ya- varsa kafan de bakalım. bu sefaletin hesabını kim verecek, kim ödeyecek bunca günahı, bu alın teri denizinde kimler boğulacak?
efsane filmdir. her sahnesi ile koparır, adamı bin parçaya böler. tahminimce, film çelilirken, yönetmen esrar, rejijör morfin, cüneyt abi ise bol miktarda anti depresan almıştır.
efsanevi "kendini hiroşima'da bulabilir misin, vietnamlı'nın et kokusunu duyabilir misin" sahnesin ardından, polis ile gazete sahibi arasında geçen,
polis: telefon geldi. fabrikayı basmışlar. şikayetçimisiniz?
patron: şikayet falan yok.
polis: son sözünüz bu mu?
patron: (dişlerini sıkarar, yılan gibi bir ses ile) son sözü para söyler...
bir de ip üstündeki cambaz sahnesinde hep merak etmişimdir, o adamı oraya gündüz vakti nasıl çırıl çıplak çıkardılar. hani hiç itiraz eden olmadımı, oyuncu, yönetmen, yapımcı hepsi nasıl kabul eder yahu. sansürden de mi kormamışlar.
ölüm gösteriyor mu fal? diye sorar kumarhanede falan açan abiye. abinin cevabı da güzeldir. "ölüm yaşayanların korkusudur" sanki kendi ölmüş de ağlayanı yok gibi.
o günün anısına ve bu açıklanamaz parapsikolojik olayın hatrına, toprağa ayakları üzerinde durur vaziyette gömülen adamdır. ulan herif hakikaten ayakta öldü be, yuh be, oha be...