roman, bir aşk ilişkisini gibi anlatır görünürken II. Katherina döneminde yaşanan ünlü Pugaçev isyanının içine çeker okuyucuyu. yalın diliyle o kadar anlaşılırdır ki, başka bir ülkenin tarihi içinde yok olmazsınız, içinde yaşarsınız.
rusyanın ücra köşelerinde bir köyde yaşamayı arzulatır insana. kazakların isyanlarına katılmak ya da onlara karşı bir kaleyi savunmak. ikili oynardım sanıyorum.
Ataol Behramoğlu önsözde nakleder ki: "Yüzbaşının kızı yazılmasaydı, Tolstoy'un savaş ve barışının da yazılmamış olacağı görüşü ileri sürülmektedir."
Rus edebiyatının babası sayılan Puşkin, kendisinden sonra gelen yazarlarca övgüyle anılmış hep. Usta saygısı görmüş her daim. Öyle ki, Puşkin " oğlum 13-14'ü getir bakalım şurdan" dese; Tolstoy, dostoyevski gibi büyük ruslar "hemen ustam, emrin olur" diyecekmiş gibi sanki. Bi an böyle bir mizansen kurasım gldi. Evet. Ne diyoduk? Adından övgüyle söz edilen bir yazar Puşkin. Tarafımca, merak edilme sebebi buydu. şairliği, roman yazarlığından ötede görülür imiş kimilerince. Şiirleri için bir yorumda bulunamam ancak ben beklediğimi bulamadım yüzbaşının kızı'nda. lakin az şey de beklememiştim hani.
Kitaptan bir alıntı ile nihayete erer, ermeli, ermişler olsun bu en tiri:
"(...)Konuşma şiirlerden şairlere yöneldi. Komutan, bütün bu adamların yoldan çıkmış, iflah olmaz, ayyaş kimseler olduğuna değindi. insanı görev yapmaktan alıkoyan, hiçbir iyi şeye götürmeyen şiir yazma işinden el çekmemi öğütledi."
Rus romancılığının başlangıcı sayılan Puşkin,ayrıca tüm dünya edebiyatlarınıda etkilemiştir. Yüzbaşının kızı 1773 ayaklanmasını en çarpıcı şekilde anlatan ve tüm bunlara rağmen doğan bir aşkı yorumlayan bir romandır.
rusların en büyük şairi olan aleksandr puşkin'in en ünlü eseridir. çariçe ikinci katerinaya karşı çariçenin öldürttüğü kocası çar üçüncü petro olduğunu iddia eden meşhur kazak pugaçev'in çıkardığı isyanı konu almıştır. ve puşkin, hayatını sonlandıracak düellonun benzerini burada ilginç bir öngörüyle yazmıştır.