Mutsuzlugun ilacidir bazen, bazen daha saglikli dusunmenizi saglar, bazende sadece nefes almaniza, boguldugunuz seylerden uzaklasirsiniz, bi anligina olsada.
ama program dahilinde yapılırsa. spor salonlarına eşek yükü para kesilmeden, diyetisyenlerin ne işe yaradığını kendilerinin bile bilmediği işkencelere katlanmadan form tutulabilir...
....insanın insan tarafından sömürülmesine, özel mülkiyete son verecek olan sistem sosyalizmdir. yalnız sosyalizm ulusal, mezhepsel, ırksal farklılıklara son verir, halkları insanlığın ortak ni̇hai̇ amacinda birleştirir. önyargıları ve düşmanlıkları ortadan kaldırır, enternasyonalizmi geliştir.sayı:279
lgbtt hakları platformunca, aşağıdaki biçimde yanıtlanmış olan dergidir.
“lgbtt hakları platformu olarak, toplumsal muhalefetin önemli alanlarından biri olan hasta tutsaklara özgürlük platformu'nda lgbtt örgütlerinin eşit haklarla bulunmalarına yapılan itirazları kaygıyla izliyoruz.”
konuyla ilgili, lgbtt hakları platformu’nun yaptığı açıklama şöyle:
hasta tutsaklara özgürlük platformuna dair lgbtt insan hakları platformu açıklaması
lgbtt (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel) hakları platformu olarak, toplumsal muhalefetin önemli alanlarından biri olan hasta tutsaklara özgürlük platformu'nda lgbtt örgütlerinin eşit haklarla bulunmalarına yapılan itirazları kaygıyla izliyoruz.
biz, lgbtt örgütlere yönelik bu itirazı, ister sosyalist, ister gelenekselci yapıda olduğunu iddia eden kesimlerden gelsin, "kendine benzemeyeni anlamaya çalışmayan” bir nefret söylemi olarak değerlendiriyoruz. eşcinsellerin “hasta” olarak damgalanarak alt sınıf insan olduklarına ilişkin düşünüşe tahammülsüzlük gösterilmezken, lezbiyen, gey, biseksüel travesti ve transseksüeller sömürüldükleri alanları ifşa etme çabalarında özne olduklarında ve toplumsal sorunlarla özne olarak katılmak istediklerinde tahammülsüzlük ortaya çıkmıştır. dahası bu kesimler lgbtt gruplar çalışmaya katılmak istedikleri halde, çalışmayı bölmeye çalışmakla suçlamış, böylelikle diğer grupları eşcinsellere karşı kışkırtmaya çalışmışlardır.
sömürü düzenlerinde sömürenler, zaten sömürülenlerin yok olmasını değil, onların aşağı olduklarını kabullenmiş bir şekilde yaşamalarını beklerler. bu tartışmada da bazı gruplar kendilerinden görmedikleri cinsel yönelim ve kimliklerin ezilmelerine kendilerinin de karşı olduklarını, ancak gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin hastalıklı oldukları için bir özne olarak eyleyemeyeceklerini dayatmaktadırlar. oysa sömürülen her birey, öncelikle kendisi için en can yakıcı sorununun çevresinde örgütlenmeli, özne olmalı ve bu bilinçle diğer toplumsal sorunlar için ortak eylemlere dayanışma içinde girmelidir. bu yüzden eşcinsellerin var oluş sebebinin her ne olduğu düşünülürse düşünülsün, eğer en azından eşcinsellerin sömürülmesine ve hatta öldürülmesine karşı olunması gerektiğine yönelik bir anlayış zaten mevcut ise, geniş toplumsal çalışmaların zayıflaması; insanca yaşam hakkı için mücadele eden eşcinsellerle yan yana durmaktan utananların sorumluluğundadır.
teorik olarak, marksist kuramın temel metinlerinde eşcinselliğin kapitalizmin bir ürünü olduğuna dair bir yorum yoktur. kimi gruplar yaydıkları nefret söylemini, eşcinselliğin kapitalizmin bir ürünü olduğu ve insanın kendine ve doğaya yabancılaşması sonucu ortaya çıktığı iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
kapitalizm ve eşcinsellik ne tarihte birbiri ile ilgili bir şekilde ortaya çıkmıştır, ne de birinin ortadan kalkması bir diğerini ortada kaldırabilecek bir etki alanına sahiptir. kendi cinsine aşık olma ve cinsel yakınlık hissetme ya da kendini biyolojik bedeninin cinsiyetine ait hissetmeme duygusu, üretim yapısı ya da emek sömürüsünü ortadan kaldırarak dönüştürülemez. çünkü cinsel ilgi ve aşk üretim alanı ile ilgili kavramlar değildir. her ne kadar emek ve üretim hayatta önemli yere sahipse de, yegane değerleri ifade etmez. cinsiyetleri ve bedenleri her ne olursa olsun, iki bireyin birbirine olan aşkı ve cinsel ilgisi, bireylerin ve toplumların bedensel yeniden üretiminden daha fazlasını ifade eder. cinselliğin ve aşkın tek amacı üretim, yani çocuk yapmak değildir.
ancak elbette eşcinseller de emekleri üzerinden yeniden üretim süreçlerine dahildirler. herkes gibi eşcinseller de ürettikleri üzerinde söz hakkına sahip olmadıklarında emeklerine yabancılaşırlar. tam da bu anlamda esas yabancılaşma, zorla evlendirilip çocuk üretmeye zorlanan eşcinsel bireylerin yaşadığı deneyimdir. çünkü bir insanı üretme üzerinde söz hakları yoktur. sosyalist olduğu iddiasıyla çıkan nefret söylemi, burada düzenin çekirdek burjuva ailesi üzerinden devamını sağlamaya çalışan tutuculuğun rüzgârını arkasına alarak, eşcinselliğin bireyin kendisine ve doğaya yabancılaşması olduğunu iddia etmektedir. oysa eşcinsellik hem hayvanlarda hem insanlarda kapitalizmin öncesinde ve sonrasında doğanın içinde her yerde ve her dönemde sık sık karşımıza çıkar. eğer insanın kendisi doğaya yabancı bir kavram değilse, eşcinsellik de aynı derecede doğaya yabancı değildir ve doğal halin bir parçasıdır. bunu görmeyi reddetmek iktidar ilişkilerinde bulunulan konuma göre değişen bir tercihtir. tarihsel olarak kendi cinsine cinsel yakınlık hissetme ve aşık olma ya da kendini doğduğu biyolojik bedenin cinsiyetine ait hissetmeme pek çok kültürde ve ekonomik yapıda izine rastlanan olgulardır. kapitalizm sanayi devrimin ardından 19. yüzyıl itibariyle yükselmiştir. oysaki eşcinsellik olgusunun milattan önceden beri var olduğu, eski yunan tarihçesi, osmanlı belgeleri, kur’an ayetleri gibi insanlığın binlerce yıllık tarihçesinde yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. eşcinselliği kapitalizmle ilişkilendirmek, insanlık tarihini görmezden gelen bir cehalete işaret eder.
örneğin transseksüelliğin her kültürde izine rastlamak, bu davranış biçimi bireyin üzerinde ve bedensel ifade biçiminde görünür olduğu için kolaydır. henüz bedenine müdahalede bulunmamış transseksüeller ile birlikte eşcinsel kadın ve erkekler ise biraz daha farklı bir deneyim yaşarlar. hak mücadelesi veren etnik grupların, dini grupların ya da kadınların aksine, eşcinsellerin çoğu zaman dış görünüşlerinden ve davranışlarından eşcinsel olduklarını anlamak zordur. dolayısıyla eşcinseller doğup geliştikleri çevrede kendi benzerlerini bulup dayanışma içinde kendi ve duygu ve deneyimlerini kolayca tanımlayamazlar. böylece sömürülme biçimlerini anlayamaz, kendi kimliklerini adlandıramaz ve küçük/kırsal topluluklarda yok sayılırlar. ancak şehirlerin kitlelerce insanı birbirine yakınlaştırmasıyla, eşcinseller kendileri gibi eşcinsellerle tanışıp kendilerini sömüren yapıyı tanımlamış, politik bir mücadele oluşturabilmişlerdir.
eşcinsellik özenilerek, öğrenilerek edinilen bir davranış biçimi değil, tıpkı bütün diğer insan duygu ve istekleri gibi, karmaşık zihinsel, bedensel ve sosyal süreçlerin sonucudur. eşcinseller bugün her toplumda bütün etnik, dini, sınıfsal eksenleri kesen bir azınlıktır ve bu yüzden sömürüye açıktırlar.
türkiye'de cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği politikası yapan pek çok örgüt, kendi cinsiyeti her ne olursa olsun cinsel ve zihinsel olgunluğa sahip kadın ya da erkeklere cinsel ve duygusal ilgi duymanın doğal olduğunu ve doğduğu bedenin biyolojik cinsiyeti her ne olursa olsun, bireyin kendi zihinsel ve duygusal ihtiyaçları doğrultusunda bedenin cinsiyetini yeniden belirlemede bireyin kendi karar hakkı olduğunu savunur. ancak bu örgütler öldürülen, linç edilen, iş verilmeyen ve insan yerine konulmayarak her türlü şekilde sömürülen gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüel (lgbtt) bireylerin haklarını korurken, kendi deneyimlerinden doğru sömürü sistemlerine karşı geliştirdikleri anlayışla ve elbette ki özgürleşmenin tek başına olamayacağının bilinciyle kapitalizme, militarizme ve ayrımcılığın her türüne karşı söz üretir ve bu konuda güçleri yettiğince toplumsal muhalefetin yanında dururlar.
nasıl her işçi sosyalist değilse, her eşcinsel/transseksüel de bir eşcinsel örgütün içinde yer almayabilir. bu anlamda yanı başınızda eşcinseller var olsa dahi, onları tanımayabilirsiniz. ancak "halk" dediğimiz bütünün içinde her kültürden işçi, memur, ev kadını, esnaf eşcinselin de olduğunu da unutmadan, dayanışma içinde politikalar kurma ümidiyle...
Yürüyüş, 2005 yılında kurulan, haftalık bir dergidir. Dergi bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm ilkelerini savunmaktadır. ilk sayısını 22 Mayıs 2005 yılında çıkartan Yürüyüş dergisi devrimci bir yayın çizgisine sahiptir.
yapabildiğim dönemlerde, ciddi anlamda kendime güven,eklemlerime bir fingirdeklik, kemiklerime sağlık sıhhat veren ama az kalan boş vaktimi pc başında veya uyuyarak geçirmeyi sevmemden dolayı mahrum kaldığım durumdur..
yataktan kalkarken gün ışığıyla cihat eden bünyem kendini erken kalkmaya alıştırmak ve sağlıklı bir birey olmak adına evli tanıdıklarımdan birini ayartmış, "kız sen çok kilo aldın..eşin akşama kadar dışarda bir sürü kadın görüyor, bu halin ne hemen spora başla " diye gaza getirmiştim..
yürüyüş yapmaya karar verdik..bir gün, sabah saat yedide buluştuk..o da arkadaşını çağırmış..yürüyoruz..ben az çok alışkınım dışarda koşturmaya..eee insan derse geç kalcam korkusuyla yaşaynca bayağı bi antrenmanlı oluyor..neyse beni hoca seçtiler..ben koşar adım yürüyorum..5 dk geçti geçmedi dilleri dışarı çıktı..nooldu dedim..yorulmuşlar..
durmak yok dedim..ebru şallı geldi aklıma.."çek karnı çeek çeek çeek" diyerek tempo tutturuyorum bunlara...
bi tanesi pes etti, dönüşte yarı yoldan aldık..diğeri de garibim çek,ndiğine ses çıkaramadı ama, sabahın o vakti yiyip de çıkmış, az daha gidiyordu..
ertesi gün uyanamadık(bizim sporumuz bu kadar olur)
akşama doğru telefonum çaldı..arayan o abla.."kbus benim her yerim ağrıyor..yürüyüşü bırakmaya karar verdim..eşim sen bu halinle de güzelsin dedi" dedi..
anlayacağın sözlük, yeni bir partner bulana kadar yürüyüş işim yattı...
evlilerle yola çıkmadan önce eşlerini de kna etmek lazım anladım..
aman canım bu erkekler de kadın dırdırı dinlememek için, he deyip geçiyorlar herşeye...
deniz kenarında yapılan yarım saatlik bir yürüyüş ( kulağınızda sevdiğiniz müziklerle birlikte tabii ki, ama deniz kenarına en uyacak olanlar ise, scorpions ve pink floyd) ten sonra yapılacak bir banyonun ardından kendinizi daha rahatlamış ve huzurlu hissedersiiz.hiç kuşkunuz olmasın. kafanız dağılır, dertlerinizi kafanızda çözümlersiniz , düşünürsünüz..
kısaca çok iyi gelir.
bir çeşit mouse pedi. ciddiyim başka da bir işlevi yok zaten. toplu mouse kullanan birisi olarak* bir zamanlar bu dergiyi mouse pedi olarak kullanırdım. derginin kaygan bir yapıda olması farenizin içinin pislik yuvası olmasına rağmen kolay bir şekilde kullanılmasını sağlar.
edit: ya aslında neden biliyor musunuz? zorla satmaya çalışan şu adamlara deli oluyorum. ulan daha dergiyi okumadan diğerini getiriyorlar. bi bekle yahu. yoksa faşist değilim hani.
halk cephesinin çıkardığı haftalık dergi.grup yorum konserleri ve halk cephesi etkinlikleriyle ilgili ilanlar verirler bazen.düzeniçi ''sola'' ve düzen partilerine karşı yayın yaparlar.bu dergiyi sattıkları için işkencede ölenler,sakatlananlar olmuşlardır.bu derginin çalışanlarına terörist diyenler acaba bunları biliyorlarmı?bilipte böyle diyorlarsa sormak isterim,hiç mi allah'tan korkmuyorsunuz?
Surekli toplatilmaya mahkum dergi. Bu sistemde siz dunyaya gelmeden once koyulmus kurallari kabul etmek durumundasiniz aksi takdirde 'yuruyus' gibi olur sonunuz. 'Teror propagandasi', 'sucu ve sucluyu ovme' gibi nedenlerden kapatilir genelde. Ama teror nedir? suclu kimdir ? gibi mantikli sorular sorulunca da aslinda olaylarin trajik boyutu aciga cikar.
kurallari onceden koyulmus bir oyun oynadiginizi dusunun. oyle bir oyun olsun ki siz bunu oynamak mecburiyetindesiniz. size mantikli gelmeyen kuralllarin disina ciktiginizda sizi 'illegal' ilan ederler.
Digerleri de kurallarin yanlis oldugunu anlamasin diye izole etme takdigir bu.siz yilmayip her seferinde bunu digerlerine de anlatmaya calistiginizda ise fiziki, psikolojik baskilar artar.
Dünya Halkları Sovyetler Birliğini Arıyor. başlığı ile güzel bir yazı yazmış dergi.
Bu, asla umutsuz bir arayış değil;
Bu, belirsiz bir arayış değil;
Dünya halkları, yeni Ekimlerin nasıl yaratılabileceğini biliyor.
Kışlık Sarayları yine yerle bir edeceğiz!
Yine kuracağız sosyalist sistemimizi ve blokumuzu!
derginin kapatma kararı ile ilgili olarak yaptığı açıklama.
"Oligarşi sadece bu saldırıyla kalmamış aynı zamanda, Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş, Halk Gerçeği dergilerine el koyma ve 1 er ay kapatma, Yeni Kurtuluş dergisinin 1.-2. ve 3. sayılarına el koyma kararlarını vererek, hak hukuk tanımadan nasıl saldırdığını, ellerinde oyun hamuruna dönen ve işlerine geldiği biçimde kurallarını uyguladıkları yargının faşist yapısını göstermiştir"
Oligarşinin hazmedemediği ve Mahir Çayan üzerinden DHKPC propagandası yaptığına karar getirdiği için 1 ay kapatılma cezası alan sosyalist dergidir . Dergileri pdf formatında okuyabilirsiniz.
(bkz: http://www.yuruyus.com/)