"ağustos'un sonunda oraya geliyorum." dediğinde inanmadım pek. ya da çok uzaktı "ağustos'un sonu". hatta arada geleceğini aklımdan atmaya çalıştım. çünkü düşünsem çok, zaman geçmeyecekti. "yatcam kalkcam, yatcam kalkcam"lar da işe yaramazdı. ama son gün dediğim gibi işyerimin camına çıktım saymak istedim gri arabaları. memlekette çok var gri araba. yanlış bir ölçü olur diye vazgeçtim. pembeleri de saymaya ben cesaret edemedim ya hiç gelmezsin diye.
eteklerim zil çala çala geldim ya aştiye, arabanın camından seni gördüm ya dalgalı saçlarını açmışsın, elinde sigaran. belli saatlerdir ayrı kalmışlığın hasreti var. öyle bir çekişti işte.
belli. yaşadıkların, fotoğraflarında nasıl bir olgunluk verdiyse karşımda görüp sesini ilk duyduğumda, sarıldığımda oh be geldi dediğimde içimden geçirdim "küçük bir kız sevinci var gözlerinde". ve içime ışık oldu.
öyle bir geldin ki ankaraya, duman ettin beni kızım. yanımda car car konuşurken bazen dinlemedim seni itiraf ediyorum. daldığım zamanlarda aklımdan geçen, "harbiden geldi yaa karşımda şimdi" idi. sonra böyle güldüm eblek eblek.
sürekli yazıştıklarımızı karşılıklı konuşurken, esrarengiz bir şey oldu. sanki senden 2 tane oldu. 2 tane züleyha, aynı şeyleri yaşamış, aynı şeylere takılmış, aynı atmış kolunu, aynı yazmış, o cezveyi aynı yapıştırmış aynı adamın suratına. ikisi de hayatımda. biri klavye başındaki züleyha ki yazışması dünyanın en zevkli nimetlerinden biri, diğeri gecenin 3'ünde elinde sigara hararetle klavyeden yazdıklarını anlatan züleyha. ki bunun verdiği mutluluğu tarif edemem.
biraz önce yanımda makyajını çıkardın, şimdi uzandın elinde telefonun göksel açtın onu dinliyoruz. "hadi yaa destan yazdın haa. ayar mı veriyorsun yoksa?" diye atarlandın. biliyorsun ki tek ayarım sana:
züleyha -mesajıma cevap verilmemesine sinir olurum.
saks mavisi +ama sen de bazen benim mesajlarıma cevap vermiyorsun.
olur.
bugün onlarca fotoğraf çektik. biraz önce baktık. ama hiç birinde artık o kadar olgun görünmüyorsun. o gözündeki ışığı yakaladım çünkü, yaşadım seni.
artık gebze- ankara arası o kadar da uzak değil. uzun tatil günlerimde planlarıma bir yenisi daha eklendi. "siktir et yazlığı, gebze'ye gideyim" diyip yüzyıllık kuzenlerimi satacak yavşaklıktayım şuan.
yarın ellerimle bindireceğim seni otobüse sırtına "pıt pıt" yapıp. ama merak ediyorum bundan sonrasını. film devamı bekler gibi.
(#16638389)
alır götürür, geri getirmez,
alır götürür, sormaz gelir misin diye,
alır götürür, seni kendine,
alır götürür, kendini yaşarsın ,
alır götürür, aldığın nefes boşa gelir ,
alır getirir, geçmişini,
söversin kendi gelmişine geçmişine !
yusufun züleyhası, zelicka' dır. yusuf' un büyük aşkıdır. aşkları bir efsanedir. kenan ülkesinde yaşar yusuf ve züleyha' nın yusuf' a duyduğu aşkın tarifi yoktur. ama yusuf' un efendisiyle evlidir züleyha ve yusuf, aşkını kalbine gömüp susmak zorundadır. herkes kınar züleyha' yı ama o, aşkını haykırır karşılık olarak. ama züleyha' nın bu büyük aşkının karşılığı olarak zindana atarlar yusuf'u, senelerce sabırla çile çeker zindanlarda. ve züleyha bir mektup yazar sonra o' na ve şöyle der: " yusuf, kelamım artık sende hükümsüz. ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme, bil ki kelamdan da ötede sadece ah var, ah ki dünya onun üzerinde durur, gökkubbe onun hararetiyle döner...."
#16461123 LEAAAN SIÇTIĞIN YERE Bi DiKKAT et hele bebe, o stadın semtinden geçerken destur salavat ne varsa getirilecek iken saygıda, hürmetde kusur etmeden geçilmeyecek iken sıçmak ne demektir?!?
''istiyorsak, saatler harcadığımız bu ortamda birileri birşeyler de öğrensin, faydalansın, geliştirsin hiç değilse fikir edinsin yazdığın kelimeyi seçeceksin arkadaş.''
çok isabetli düşünceleri bizlerle paylaşmış olan değerli yazar. kendisine teşekkürü bir borç bilirim.
evvela bana sallaşmasından rahatsız olmadığım yazar, kalemiyle bastıra bastıra yazdıkları beni bazen ağlatıyor bazen güldürüyor bazen kalemimi bıraktırıyor.yüreğine sağlık.