Daha önce nick altı yazmıştım ama yine yazmak istedim. sözlüğün güzel insanlarındandır kendisi. her şeyden önce vefalıdır, "yüzünü bile görmediğim insanlar -yazarlar- neden umrumda olsun" demez, hal hatır sorar, değer verir. yazdıkları ve üslubu zaten ayrı bir dünya. kendisini dost olarak gördüğümden şunu söylemeden de geçemem: son dönemlerde üslubu daha farklı gibi. eskiye dönmesi gerekiyor bence. yine de birçok yazardan çok çok üstündür. sözlük! değerini bil bu insanın.
işte tam da bu gündeydi. 2bin12 nin ağustos ayının 22 nci günü. hüzün ayının, ayrılık arefesinde atılmış iki kelimelik 365 günlük bir mesaj.
''aldın götürdün'' demiştim sadece.
dertliydim kendimce.
onda daha fazlası da varmış.
görememiştim nehrin taa yukarılarından kopup gelen bir ağaç gövdesi olduğunu, küçük dal parçası halimle.
gel sen dedi, derdi birde bende gör.
doğruymuş.
ummadık taş baş yarar demiş ya atalar.
o daldan, dal ondan aldığı güçle
karaya tutundular, topraktan beslendiler eskisi gibi. nehir aynı nehir hız aynı hız.
ben onun dalı, o benim gövdem.
o benim gövdem, ben onun ağırlık merkezi.
acıyla yoğrulmuş, tecrübeyle beslenmiş, yaşama ümidini hiç kaybetmemiş, savaşçı insan yüce kişilik
aldın götürdün.
iyi ki varsın...
nickini kıskandığım yazar. yusuf olmak kadar, bir ömür yusuf'u bekleyebilmek zor iş sonuçta. bir yusuf'un züleyhası olmak kolay mı?
o yüzden ilk olarak, yusufu kaybettim eşliğindeki asla unutamadığım ekmek teknesi sahnesini hediye ediyorum sana sevgili yazar.
sonrasında nazan bekiroğlu anlatımından şu satırları da isminin güzelliğine ithafen sana armağan ederim.
--spoiler--
zaman geldi zaman geçti.baktabul
züleyha efendi,yusuf köleydi.ama züleyha bir kadın,yusuf bir erkek şimdi.
kim kaderin züleyha'yı köle etmek için önce yusuf'u pazarlara düşürdüğünü tahmin edebilirdi ki?
yusuf'un gelişi ahir ise evvelin yittiğinden kim söz edebilirdi?
değil mi ki evvel olan bazen ahir gelirdi.
geceydi.aşk,gökyüzünün tabakalarını inip de birer birer,züleyha'nın kalbinin zarına değdi,o en içteki fuada işledi.
yusuf'un kokusu dokundu önce züleyha'nın ruhuna.sonra sesi.
oysa züleyha rüyasında ne kokuyu,ne de sesi bilmişti.
sesi ve kokusu ruhuna çarptığında,züleyha,yusuf'u hatırladı.
züleyha yusuf'u hatırladı ama bu ilk hatırlayışta tenden cana,candan tene dönecek olan döngü içinde önce teniyle hatırladı.
bir kadınla bir erkeğin birbirine irtibatlanmasında,yalnız başına kaldığında eksik kalan o basamakta hatırladı.
güzelliği farketmeden güzelliğin cezbesinde kaldı.
züleyha uyandı.
ama züleyha,rüyasında bir velinin şüphesiyle değil,teninin ürperişiyle uyandı.
bir yangının hararetine düşen tapınaklar geldi tapınaklar geçti içinden züleyha'nın .
kendisi bilmiyordu,hiç kimseler henüz bilmiyordu.
ama yürünecek yolu vardı.
ku-yı dilaraya hu demeye,
kalbin hassas terazisine düşmeye,
çok çile,
çok gözyaşı,
çok zaman vardı.
geceydi.
nil kıyısında gece hiç bu kadar yağmurlu,yağmur hiç bu kadar karanlık olmamıştı.
yusuf'un elleri,yusuf'un gözleri,yusuf'un alnı.
yusuf şimdilik züleyha için sadece bu kadardı.
züleyha kendi kalbine baktığında,yusuf'u neden sevdiğini ve yusuf'u nasıl sevdiğini merak etti ilk kez.
perdeler kalktı kalbinin üstünden.işık.
"yusuf,seni sevdiysem"dedi züleyha,hükümdarın tahtına hükümdardan başkası oturamayacağından.
şehzade için saklanan giysiler ancak şehzadenin bedenine uyacağından.
padişahların ülkeler fethettiği görülmüştür de,kölelerin ülkeler fethettiğine bir yusuf'ta tanık olmuşuzdur.görüyorsun ya yusuf,seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir şey bırakmamış olduğundan.senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni olmadığından.
elbette yazılacak çok şey, söylenecek binlerce söz var değil mi yazar arkadaşım? ama ne kadar söz varsa söylenecek, hepsi sonsuzdur. o yüzden ben durmayı bilirim diyorum ve gidiyorum buralardan.
ne güzel nickmiş bee* sevgiler.
hunharca cezalandırılmasi gereken yazar. dugunumde yanımda olmasını özel olarak istediğim insanların başında yer alıyordu bu güzeller güzeli. ama kısmet değilmiş. gerçi düğünümun olduğu gün yaptığı yer bildirimi gözümden kaçmadı :) . ben oh züleyham keyifte rahatta mutlu derken, aslında öyle değilmis ve benim haberim yokmuş. sen benim her şeyime gel. beni dinle bana destek ol. sonra ben evlendim geç saatlerde aranmaz deyip arama. haksızlık yapıyorsun tamamen. sana bunları yüzüne söylerdim ama cezalandırdim işte kendi çapımda. hem evlendiğim adam akşam akşam ne telefon konuşması böyle derse cevabım da hazır : züleyhamla da mı konuşmuyağ.
muhlama tavanın dibine yanar ya hani, ya da kuymak kuzinenin üstünde tam pişer böyle orta yeri fokurdar. mısır ekmeğini yoğurda ofalarsın da taşırırsın hani tastan, üstten üstten alırsın yoğurda bulanmış ekmekleri. heh işte tam o kıvamda ve tatda muhabbeti olan yazar.
ne güzel yazıyor. bir entryde gözümde canlandırdığı görüntüsü çok güzel. saçı kulağının arkasında, güzelce de giyinmiş... bilmiyorum, bana sanatçı görüntüsünün bir parçasıymış gibi geliyor o saç. ya da ben saçlarımı öyle yapmayı seviyor olduğumdan olabilir.
süper bir mahlas. apostroflardan bağımsız; ama bir o kadar da hür, yek, sek, tek... biricik bir gardaşımızdır kendisi. selamlıyoruz hüpürdetmelik cillop memelerimizle.
wladimir barthol'un alamut isimli romanında benzeri bir durum oluşturulmuştur. sabbah'ın fedailerinden birisi ile -sözde- cennetindeki - sözde- hurilerden birinin birbirine aşık olması olayı vardır.
Yusuf olmakta zor, Züleyha olmakta zor bu zamanda,
Züleyha olsan, Yusuf bulunmaz... ne kuyuda ne pazarda.
Yusuf olsan Züleyha yok...ne sarayda ne zindanda.
Sevdalar yaşanır! ...Yaşanırda yine bu zamanda,
Züleyhanın da Yusufun da sadece dudaklarında...
Bunun tarifi hiç olmadı. Sen hayatımıza, öyle neşe verdin ki her zaman kahkahalarımızı, mutluluğumuzu kelimelere dökemedik. Dökemeyiz de. Bir insanın sahip olabileceği en güzel şeysin. iyi ki varsın Züleyha. iyi ki doğmuşsun. Seni çoook seviyorum