https://galeri.uludagsozluk.com/r/1340389/+
Daha da acı olanı, istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi kapısına gelen ambulansın komünist militanlarca içeride yaralı yok diye geri çevrilmesidir.
Bu konuda en büyük kaynak:
Fırtınalı yıllarda Ülkücü hareket
(Turan Feyizoğlu)
Şehadetinin 46. Yılında Ülkücü Şehidimiz Yusuf imamoğlu'nu Ve Tüm Şehitlerimizi Rahmet, Minnet Ve Saygıyla Anıyorum.
Ruhları Şad, Mekanları Cennet Olsun.
Mustafa Kafalı Hocamız’ı, ağabeyimizi her birimiz başka bir dönemde, başka bir zamanda tanımış olabiliriz. Ben, doktoramı bitirip Türkiye’ye döndükten sonra tanıdım. 1968’de. O yıllarda Türkçü olup da Mustafa Kafalı’yı tanımamak mümkün değildi.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Türkiye’de iktidara kendilerine “Dost bir hükümet” getirebilmek için depara kalkmıştı. Bu da, Türkiye’de sık sık vukua gelen ihtilaller yoluyla yapılacaktı. Ama ihtilal politik bir kelime değildi, “devrim” denilecekti ki aptallar ihtilalcilerin şapka, kıyafet ve benzeri şeylerle uğraştığını sansın, muhalifleri de gerici bellesin.
Bir önceki ihtilal üniversitelerde başlamıştı. Bu sefer de öyle olacaktı. Üniversite genç deposuydu, o depoyu sokaklara boşaltmak, hocalar tutsak alınınca “ilim konuşuyor” diye onlardan maksada uygun beyanlar almak mümkündü. Üstelik devlet üniversiteye giremezdi. Velhasıl ideal ihtilal karargâhlarıydı oralar.
Basın uygundu. istenildiği gibi yayın yapıyordu. TRT uygundu. istenildiği gibi yayındaydı. Üniversite de düşürülünce dost hükümete kısa bir yol kalıyordu. Artık belden ateş ederek son taarruza kalkılabilirdi. Fakat o ne! Kendilerine Türkçü diyen, ta Milliyetçiler Derneği’nin, Atsızların, 1944’lerin, Gökalp ve Akçuralar’ın devamı bir avuç insan önlerini kesmişti. Onlar mutlaka imha edilmeliydi…
internet’te kolayca bulabileceğiniz bir belge, Meral Hacıeminoğlu, Sevgi ve Mustafa Kafalı, Oytun Hacıeminoğlu Şahin’le yapılan bir röportaj o günlerden bir kesit sunuyor[i]:
- Yusuf imamoğlu’nun şehit edilmesi de o senelerde miydi?
…
- S. Kafalı: ..Çocukları aşağıdan kovalamışlar; bir öğrenci geldi, aşağıda Yusuf imamoğlu’nu dövüyorlar dedi. Bunun üzerine benim odamdakiler kalkıp aşağıya indiler. Okullar tatil olmuştu, Ertuğrul’u da alıp gelmişiz. Haziran başı. Ortalık karışacak, Ertuğrul babasının yanında. Ben hemen Kafalı’nın odasına gittim, dedim ki, “Kafalı, aşağıda olaylar karışık, çocuk da yanımızda, ben çocuğu alıp gideyim”. Biz Tarih koridorundan çıktık, solcular karşı merdivenlerden grup hâlinde koşarak çıkıyorlar. Önlerinde de imamoğlu. imamoğlu “Hocam, beni öldürecekler!” deyince, Kafalı “Sen dur bakayım oğlum”, dedi. Bana döndü, “Siz çabuk gidin” dedi. Orada bir tabure varmış, tabureyi aldı, çevirerek fırlattı. Merdivenlerden koşarak gelenler tabureyi yiyince, iki kişi devrildi. Biz Ertuğrul’la koşar adım Türkoloji’ye girdik, imamoğlu da girdi. Arkamızdan Kafalı da Türkoloji’ye geldi. Onlar Necmettin Ağabeylerin odasına girdiler. Biz Ertuğrul ile genel kitaplığa girdik ve silâhlar başladı. O zaman polis rektörlük çağırmazsa üniversiteye giremiyordu. Öğrencilerden iki tanesi Faruk Kadri Timurtaş’ın odasında, ikisi de Necmettin Ağabey’in kapısının yanındalar. Bir müddet sonra silâh sesleri kesildi. Rahmetli Âmil Çelebioğlu da o odadaydı. O pencereyi açtı, bizim Edebiyat Fakültesi’nin iç avlusuna bağırıyor, “Koridora kimse çıkamıyor, yaralı var, ambulans çağırın” diye.
- M. Kafalı: Orayı ben anlatayım, çünkü ben Yusuf un yanındaydım. Silâh sesleri kesilince, “Hocam ben bir bakayım” dedi. “Dur oğlum” demeye kalmadı. Kafayı uzattı, mermi kafasından girdi.
S. Kafalı: Üç defa ambulans geldi, içeriye almadılar. Biz de Edebiyat Fakültesinin Genel Kitaplığının balkonuna çıktık. Ben, “Yaralı kim?” diye bağırıyorum, fakat sesimi Âmil’e duyuramıyorum. Hatta bir ara “Yaralı da var, ölü de var” diye anladım. Dekanlıktan “Bir şey yapamıyoruz, ambulans geliyor, Dev-Gençli öğrenciler fakültenin kapısını kapattı, içeriye sokmuyorlar” diyorlar. imamoğlu böylece şehit edildi.
* * *
Röportajın başka bir yerinde eve vardıklarında bir birlerini arayıp sağ salim vardıklarını bildirdiklerini, diğerlerinin de varıp varmadığını kontrol ettiklerini söylüyorlar.
Bizim de Işınsu ile birlikte, ruhsatlı Kırıkkalelerimizin namlularına mermi sürülmüş halde, buzdolabını evin kapısının arkasına dayayıp zorlayacakları beklediğimiz birden fazla gece olmuştur.
Bir avuç dedim, o tarihlerde üniversitelerde, tıpkı basın gibi Türkçü hoca bulmak kolay değildi. istanbul’da sağdan saydığınızda da, soldan saydığınızda da dört rakamını bulurdunuz. Dört doçent. Biz onlara doçentler cuntası diyorduk:
Mehmet Eröz
Necmettin Hacıeminoğlu
Mustafa Kafalı
Erol Güngör
istanbul’da muhakkak başka hocalarımız da vardı ama bir Yusuf imamoğlu’nun “Beni öldürecekler hocam” diyerek sığınabileceği bunlardan ibaretti.
Tabure fırlatarak birkaç “devrimci” eşkıyayı devirebilecek de belki bir tek Mustafa Kafalı vardı.
* * *
Işınsu Töre Dergisi’ni istanbul’da çıkarmaya başlamıştı. Töre Dergisi, 1970-1980 arasının fikir—sanat destanıdır. Bunun ayrıntısına girmeyeyim. Ancak şurası açıktır ki Töre’yi Töre yapan unsurlar arasında en önemlisi istanbul’daki o Doçentler Cuntasıdır. Eröz’süz, Hacıeminoğlu’suz, Kafalı ve Güngör’süz Töre düşünülemez. Kafalı Hocamız’dan yazı almak zordu ama konuyu yazdı mı bitirirdi… Adım adım çevre Türklüğü’nü bize anlatan, öğreten odur. Irak, Suriye… Keşke iktidarlar da onun kadar bilseler, bilemeseler de onu okusalar… dı.
ülkücü şehidimiz.
8 Haziran 1970 tarihinde istanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde şehit edilen. Yusuf iMAMOĞLU’NUN yapılan otopsi sonucu 36 saattir yemek yemediğini okulun arka bahçesinde bulunan ağaçların altında son namazını kılan imamoğlu’nun cebinden 35 kuruş çıktığını biliyor muydunuz?
bazılarının hiç unutamadığı bazılarının ise hiç tanımadığı vatansever bir insan. çünkü bu ülkede ölenlerin önce ideolojisine bakılır. biri ölünce ilk soru 'kimlendenmiş ?' ise konuşacak pek şey yoktur.
bu ülkede 15 yaşında çocuklar deniz gezmiş'i bilir ölüm tarihinde söylediği ve söylemediği sözleri orda burda paylaşılır. ama yusuf imamoğlu ya da onun gibi kaç kişi deniz gibi bilinir ? bilinmez. dedim ya önce ideolojiye bakılır.
deniz gezmiş'e lafımız yok tabi ama onun kurduğu örgütle öldürdüğü insanları görmezden gelip yusuf abimizin cebinden çıkan 35 kurşuna takılanlar var.. işte buna 'istediği şeye inanmak işine geleni görmek' deniyor.
YUSUF iMAMOĞLU'NUN,
ÜLKÜDAŞLARI iÇiN YAZDIĞI BiR ŞiiR...
Unutturacaklarmış benliğimizi,
Kundaklayacaklarmış kimliğimizi,
Yeniden göstermek için varlığımızı,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Kur'an'a rehber diye sarıldık,
Eğilmedik, düştük öldük, kırıldık,
Ne yazık düşmanı dışta bilirdik,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Elimizi Hak'tan yana açarak,
Zafer ışığını coşup saçarak,
Maziden atiye bir yol açarak,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
imamoğlu getir bu aşkı dile,
Atıver kendini şu coşkun sele,
Kimbilir kaç yürek çarpar seninle,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
8 Haziran 1970 günü okumakta olduğu istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde komünistler tarafından şehid edilen YUSUF iMAMOĞLU ağabeyimizi rahmet ve minnetle anıyoruz!..
unutmak ihanettir!.. Unutmadık, unutturmayacağız
8 haziran 1970 tarihinde kızıl komünistlerce öldürülen ülkücü şehitdir.şehadetinden sonra cebinden yalnızca 35 kr para ve küçük bir kuran-ı kerim çıkmıştır.
ruhun şad mekanın cennet olsun yiğidim.
üniversitede aynı evde kaldığım arkadaşımın dayısıdır.
ev arkadaşımın anlattığına göre üniversite kapısına "muhammed'in p.çleri dışarı" yazılmasına verdiği tepki; o yazıyı silmek için eline aldığı boya ve fırça son hareketleri olmuş.
çapraz ateşle katledilmiş, deniz gezmiş'in ekipleri tarafından.
bir de sevdiği kız varmış, arkasından intihara kalkışmış.
Bulgaristan göçmeni, bursainegöllü bir ailenin çocuğu olup, coğrafya bölümü son sınıfta okumaktadır. okul binasının içindeki asistan odasından çıkarken kurşunlara hedef olmuştur.
yapılan otopsisinde yaklaşık 36 saattir yemek yemediği belirlenmiş, öldüğünde cebinden 35 kuruş çıkmıştır.