Yalnızlığı ve sonucunda getirdiği yabancılaşmayı en iyi şekilde ele alan varoluşçu yazar. anayurt oteli ve aylak adam gibi iki müthiş eseri edebiyatımıza kazandırmış. zamanın ötesinde yazmış yazdıkları daha sonralar anlaşılmaya başlanmıştır.
aylak adamın c si ve anayurt oteli nin zebercet i türk edebiyatının en orijinal karakterlerinden olsa gerek.
türk edebiyatı'nın -bana göre- kült romanlarından biri olan aylak adam'ı ile tanınır yusuf atılgan. sonra anayurt oteli'yle, sonra canistan'ıyla , sonra da öyküleriyle.
''benim yazarlığımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır.'' der atılgan, bu yüzden çok az eser verdiği kabul edilir. belki de az olması, öz olmasını sağlamıştır bu eserlerin, hepsi de birbirinden kıymetlidir. ama yine ''çok az'' da olsa 2 tane şiiri olduğundan pek bahsedilmez yusuf atılgan'ın. ölü su ve ayrılık şiirleridir bunlar:
ÖLÜ SU
içsin mi kansıcağı ikindilerde
iki ucu denizsiz çay suyundan
Dört boynuzlu yörük öküzü
Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan
duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa
sıvanın altında kim var
Susuz aç
kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden
as kendini çakıroğlan
bir türküde oturacaksın yapayalnız
sabah çayları bir türküde üzüm
Kısır tarlada gereksiz bir kaya
ya da iskender sininde bir kabartma taşdonuğu
(yaşadıydı Karacaoğlan Kızı Yunus karıncası
kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı)
Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda
Suçluyum sayın yargıç
bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime
Ya siz sayın Yargıç?
ayrılık
Doğu yeli esiyor karşıdan
kirpiklerim tozlu
Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan
Sensiz
Bir serin denizde misin kumda mısın
Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu
Bensiz
Çorak tarlada geçkin bir at çakalı
Bir telli kavak bir zeytin bir kuş
Sensiz
Evde misin masal söyleyenin var mı
Açık mı kapılar yataklar boş mu
Bensiz
aylak adam gibi türk edebiyatında yer etmiş büyük eserlerden birinin yazarıdır. sadece şu pasaj için bile defalarca okunabilir bir kitaptır:
"tutamak sorunu dedim. dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır. herkes kendi tutamağının en iyi en yüksek olduğuna inanır. gülünçlüğünü fark etmez. kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. herkesin, "veli ağanı öküzleri gibi öküz yoktur" demesini isterdi. daha gülünçleri de vardır. ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi. bir kadın. birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven, bir kadın."
"...bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu,kadınlar da böyleydi:dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu."
Türk edebiyatının açık ara en iyi yazarıdır bu adam. Anayurt Oteli gibi bir başyapıtı ortaya çıkarmıştır. Fakir Baykurt ile birlikte türk edebiyatının en underrated yazarıdır aynı zamanda
yerli edebiyatın kesinlikle en ilginç karakteri,"yazdıklarımdan çok yaşadıklarımla var olmak isterim" gibi bir sözü vardı zannedersem kendisinin, yapıtları her ne kadar sayıca az da olsa türkiye edebiyat tarihinde çok önemli yere sahiptir. aylak adam son dönemlerde tekrar popüler olan kaybeden edebiyatının önünü açmıştır ve belki bu anlamda yazılan en iyi kitaptır diyebiliriz. kendisinin şaheseri olan anayurt oteli ise okuyanlar üzerinde bambaşka bir etkiye sahiptir, türkiye romancılığının en ilginç öyküsüdür ve yarattığı karakter zebercet türkiye roman tarihinin en ilginç roman karakteridir. böyle bir yapıtı biz eğer anadilinde değil de çeviri roman olarak okusaydık inanıyorum ki dünya edebiyat tarihine geçmiş bir roman olarak bilinirdi. son başladığı ve yarım kalan romanı canistan ise bir köy romanıdır lakin ilk adımlarını attığı o kısacık metinde bile köy gerçekçiliği yazarlarından nasıl da ayrı bir üsluba sahip olduğu gözlemlenebilir. iyi ki sadece yaşadıklarıyla değil yazdıklarıyla da varolmuş yusuf atılgan.
Kucuk insanlarin buyuk yasamlarini anlatan buyuk adam. Kucuk kurgularla oyle cok satafatli olmayan orjinal cumlelerle edebiyatin en sevdigim hallerini olusturmustur kendisi. Zebercet'i bile sebepsizce sevdirebilir size aktarma sekli. Ah zebercet ah bu arada..
--spoiler--
"Bana tek insan yeter. Sevişen iki kişinin kurduğu toplum. Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre, insan toplumlarının en iyisi, bu daracık, sorunsuz, iki kişilik toplumlar değil mi?"
"Bacaklarındaki el gergin, okşamakla kanmamış daha ileri kaydı. Kadının sonradan kazandığı o ek-içgüdüyle bacaklarını kıstı. Annesi, küçükken orasını kurcaladığını gördükçe eline iğne batırırdı. Salt oraya verilen önem Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz. Ben de öteki nazlı dişiler gibi miyim? Kendini yeniden koyuvereceği sıra Erhanın eli bacaklarından ayrıldı. Kinli, istediğine karşı gelinmiş şımarık bir oğlan sesi duydu:
Ne o, yoksa kız mısın?
Önce şaştı. Ah, bu kadarı fazla içinde yıkıcı, acı verici bir deprem başladı. Dönüp baktı. Şu yakışıklı erkek işte buydu. Artık tanıyordu onu. Şiirlerin, kitaplardan kapma büyük sözlerin yapma süsünden sıyrılmış; beylik yargılarla dolu, bayağı. Böyleleri için en önemlisi kızlıktı. Oysa B.nin ona vermek istediği şeyin yanında kızlık neydi ki? Yarın gidip onların bu kızlık dedikleri şeyi tanımadığı bir erkeğe verecekti. Yanındaki erkek bunu almanın sorumluluğundan korkar. Biliyor, korkaktır o. Ona sarılmaktan, onunla öpüşmekten tat aldı diye kendini hor gördü. Bulaşık bezi. Vıcık vıcık Onların gözünde bütün kadınlar birdir. Amaçlarına götürmekteki başarısı denenmiş o pek rahat sıralarını bozmazlar: Önce el tutulur, sonra öpülür, sonra memeler okşanır; en son etekliğin altı gelir. Ben onun için yeni bir kobayım, bir deney hayvanı Birden suya düşmüş gibi üşüdü."
yalnızlığı, yabancılaşmayı ve insanın kendine dönüşünü başarılı bir şekilde işleyen 1921 manisa doğumlu yazar.
aylak adam'da anlattığı hayat, herkesin özenebileceği türden bir hayatken; kimse kolay kolay anayurt oteli'ndeki zebercet'in yerinde olmayı tercih edemez. canistan isimli tamamlayamadan vefat ettiği bir kısa romanı daha vardır ki; köy hayatını, çiftçiliği ve çalışkanlığı çok güzel anlatmıştır.
uçlarda yaşayan karakterlerden ve uçlarda yaşanan olaylardan, hayatlardan söz eder romanlarında. öykülerini okumak kısmet olmadı.
aynı zamanda notos adlı edebiyat dergisinin 35.sayısının kapak konusudur.