tek başına "aylak adam"ı yeter de artar bile. türk edebiyatından böylesi sağlam ve özgün bir yazar çıkması gözlerde mutluluk gözyaşlarının akmasına sebebiyet verir.
"ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! bir kadın. birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!" eline sağlık usta... kaleminden oluk oluk tecrübe akıyor...
genç yaşlarında üniversiteden sonra çiftçilik yapan bu adam, acaba ne kadar aylak adam'dır? sorusunu hep merak etmişimdir. ama aylak adamla farklı konular işlemiş ve kendi döneminde yeni bir ses olmuştur. roman salt aşkı arayan bir adamı anlatır, vakit geçirdiği kadınlar ona benzemez, hep onu kendi deyimiyle 'eli torbalılar'dan zannederler.
-adınız güler, değil mi?
-ben daha sizinkini bilmiyorum.
-öğreneceksiniz. insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. ama yapışıp kalıyor ona. onsuz olmuyor. (sustu. bir sigara yaktı.) bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: sigara içtiğimi. işte bir başkası: bütün bu ''siz''lerden ''iz''lerden ''uz''lardan sıkılırım ben.
tekdüze sürüp giden yalnızlaşmış hayatlarımızı, küçük ayrıntıları, takıntıların verdiği çaresizliği, insanlara ve hayata karşı sessiz öfkememizi kendine özgü bir üslüpla anlatan harikulade yazın işçisi. Ne ölü ne sağ olan Zebercet'in ve her şeye karşı olan Aylak Adam ''C'' nin yaratıçısı.
türk edebiyatının pek bilinmeyen en iyi yazarıdır. varoluşçu izler barından aylak ve anayurt oteli romanları vardır. ve tabi ki mükemmel c ve zebercet karakterleri..
evdeki ve kümes isimli eserlerini okumayan bir insan sakın ha sakın yusuf atılgan ismini ağzına almasın. tamam aylak adam da iyidir, ama bu ikisi bir başkadır. hele o evdekindeki kereste motifinin işlenişi, gerçekten başarılıdır. bir yusuf atılgan bir haldun taner yani o derece.
yalnızlığı, yabancılaşmayı ve insanın kendine dönüşünü başarılı bir şekilde işleyen 1921 manisa doğumlu yazar.
aylak adam'da anlattığı hayat, herkesin özenebileceği türden bir hayatken; kimse kolay kolay anayurt oteli'ndeki zebercet'in yerinde olmayı tercih edemez. canistan isimli tamamlayamadan vefat ettiği bir kısa romanı daha vardır ki; köy hayatını, çiftçiliği ve çalışkanlığı çok güzel anlatmıştır.
uçlarda yaşayan karakterlerden ve uçlarda yaşanan olaylardan, hayatlardan söz eder romanlarında. öykülerini okumak kısmet olmadı.
aynı zamanda notos adlı edebiyat dergisinin 35.sayısının kapak konusudur.
"Bacaklarındaki el gergin, okşamakla kanmamış daha ileri kaydı. Kadının sonradan kazandığı o ek-içgüdüyle bacaklarını kıstı. Annesi, küçükken orasını kurcaladığını gördükçe eline iğne batırırdı. Salt oraya verilen önem Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz. Ben de öteki nazlı dişiler gibi miyim? Kendini yeniden koyuvereceği sıra Erhanın eli bacaklarından ayrıldı. Kinli, istediğine karşı gelinmiş şımarık bir oğlan sesi duydu:
Ne o, yoksa kız mısın?
Önce şaştı. Ah, bu kadarı fazla içinde yıkıcı, acı verici bir deprem başladı. Dönüp baktı. Şu yakışıklı erkek işte buydu. Artık tanıyordu onu. Şiirlerin, kitaplardan kapma büyük sözlerin yapma süsünden sıyrılmış; beylik yargılarla dolu, bayağı. Böyleleri için en önemlisi kızlıktı. Oysa B.nin ona vermek istediği şeyin yanında kızlık neydi ki? Yarın gidip onların bu kızlık dedikleri şeyi tanımadığı bir erkeğe verecekti. Yanındaki erkek bunu almanın sorumluluğundan korkar. Biliyor, korkaktır o. Ona sarılmaktan, onunla öpüşmekten tat aldı diye kendini hor gördü. Bulaşık bezi. Vıcık vıcık Onların gözünde bütün kadınlar birdir. Amaçlarına götürmekteki başarısı denenmiş o pek rahat sıralarını bozmazlar: Önce el tutulur, sonra öpülür, sonra memeler okşanır; en son etekliğin altı gelir. Ben onun için yeni bir kobayım, bir deney hayvanı Birden suya düşmüş gibi üşüdü."
--spoiler--
"Bana tek insan yeter. Sevişen iki kişinin kurduğu toplum. Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre, insan toplumlarının en iyisi, bu daracık, sorunsuz, iki kişilik toplumlar değil mi?"