çok güzel ve anlamlı bir söz.
velev ki bu laf hiç kimse tarafından söylenmemiş olsun! ama bu akıl tutulması nedir arkadaş!
eğer sen iç politikanı ve dahi dış politikanı söylemler üzerine kurmuşsan senin zaten o koltukta oturma hakkın yok. hele bir söz üzerine biz zaten 70 yıldır buna istinaden dış politikada pasifiz demek, akil bir söylem hiç değildir.
adama sorarlar o zaman 70 yıldır bu am.na koduğum siyasetçileri niye vatanı, milleti ve devleti düşünmemiş diye!
yurtta sulh cihanda sulh yüksek özdeyişinin tefsiri: musul'u yok pahasına sat! lozan'da inanılmaz astronomik hatalar yapıp devletin borçlarını katla(osmanlı'yı reddettiğin halde borçlarını da öde!)! ingiliz-arap coğrafyasından kovuldun bir daha oraya gözünün ucuyla bile bakma! mah diye bir saçmalıkla teşkilat-ı mahsusayı ('' belge çalmek için koca fransız taburunu uyutan'' yiğitleri, gözünü kırpmadan ölüme gidenleri tasfiye et!), ingilizler komşularından, kardeşlerinden, değerlerinden vazgeç desin: eyvallah de! ezanı, kur'an'ı kerim'i yasak et: allah demeyi yasakla, yasağa uymayanları jandarma sopasıyla sindir! türküleri ve sanat müziğini değerlerini ve çevre coğrafyayı çağrıştırıyor diye yasak et! vs.
mustafa kemal'in söylediğine dair hiçbir belge bulunmayan bu söz; zamanında ülkemizin ingilizlerin başına bela olmaması için uydurulmuştur...
daha iyi anlamak için basite indirgersek şöyle söylenebilir çok rahatlıkla ve atamın kemikleri de sızlamaz.
kendi içinde huzuru sağlayamayan insan çevresindeki diğer insanlarla da geçinemez. kendisiyle barışık insan herkesle barışıktır. kendisiyle kavgalı olan herkesle kavga halindedir. **
"O gün gazetede bir tatlı telaş, bir güzel heyecan... Kılıçdaroğlu gelecekmiş!
Bize bayıldığından değil, kendini mecbur hissettiğinden. Danışmanları "boş bırakma, oraya da uğra" demişler. Seçim öncesi...
Köşe yazarları da "arz-ı endam" edecekler tabii, çaylar içilecek, soru moru soracaklar, o da kendini tanıtacak, adam kara gözlerimizin hatırı için değil bunun için geliyor.
Ben katılmadım. Kılıçdaroğlu'nun hangi konuda ne diyeceğini merak etmiyordum, çünkü biliyordum.
O gün Emre Aköz pat diye sormuş: "Dış politikanız nedir?" Kılıçdaroğlu da pat diye cevap vermiş: "Yurtta sulh, cihanda sulh." Elbette. Hayatta en hakiki mürşit de ilimdir.
Bu politikayı Kemalistler ne zaman, ne ölçüde uygulamışlardır ve de ne anlama gelmektedir?
Örneğin, bir zamanların "esir Türkler'i kurtarma" tutkusu buna ne kadar uymaktadır? (Ortalıkta esir Türk kalmayınca laf da bitti. Uygurlar var ama Çin'e kimse bulaşamıyor.
Hem, Uygurlar yüzünden Çin'le papaz olursanız sonra onunla nasıl ittifak kuracaksınız Amerika'ya karşı? Yaaa, bunu hiç düşünmüş müydünüz muhterem faşistler?) "Yurtta sulh cihanda sulh" temel ilkemizdi de niçin savaşı göze alıp "Hatay işine" girdik?
inönü çekiniyor, Suriye üzerinde "mandaterlik" hakkı bulunan Fransa'yla bir savaştan korkuyor, Atatürk hiç aldırmıyor, Fransa'nın derdinin başından aşkın olduğunu, bizim "oldubittimize" ses çıkaramayacağını söylüyordu. Atatürk haklı çıktı. inönü'ye de ufak ufak emeklilik yolu göründü.
Israrla Lozan yazmaktan zevk aldığınız Lausanne Antlaşması, Hatay'ı bize mi vermişti?
Balkan Paktı niçin imzalandı?
Var mıydı Yugoslavya'nın bütünlüğünü korumak uğruna savaş tehlikesini göze almak, ilkelerimiz arasında?
ikinci Dünya Savaşı'na girmedik.
Peki sonra niçin Kore'ye asker gönderdik?
Kıbrıs'a niçin çıktık?
Yurtta sulh cihanda sulh için... Peki niçin oranın kuzeyini otuz sekiz yıldır ısrarla elimizde tutmaya çalışıyoruz?
Yurtta sulh... Muhalefeti ezmek, partileri kapatmak, konuşma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmak, grev hakkını yoketmek, azınlıkları tasfiye etmek yoluyla sulh... "Zoraki" sulh derler buna.
Ben size "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini halkın anlayacağı şekilde tercüme edeyim: "Şu dönem ve görünür bir gelecekte de çok güçsüz olduğumuz ve öyle kalacağımız için imparatorluğun kanını aramayacağız... Kaybettiğimiz toprakları yeniden ele geçirmeye halimiz yok, dolayısıyla isteğimiz de yok."
"Kimseye verecek bir karış toprağımız yok, kimsenin toprağında gözümüz de yok" demek, "kayıpları sineye çekiyoruz ama bundan fazla da geri çekilmeyiz" demektir.
Gözünüz yoktu da Hatay'ı niçin aldınız? Gözünüz yoktu da, taa 1881 yılında elimizden çıkmış ve Lausanne'da hiç tartışma konusu bile edilmemiş Kıbrıs'ın bir bölümünü niçin aldınız?
Bürokrat zümresi bizi kandırmasın, meseleyi doğru koysun: Gücümüz yetmediği sürece yurtta sulh cihanda sulh der geçeriz, hele bir kendimize gelelim, düşünürüz!"
çok güzel bir söz. keşke uygulamasıda olabilseydi. hatta tüm dünyada ordu, asker, silah gibi kavramlar hiç olmasaydı.tüm dünya ülkeleri bütçelerinin büyük bir kısmını güvenlik nedeniyle kullanmak yerine, barış içinde yaşanan dünyada, insanların ferahı için kullansaydı.
Yalnız Atatürk'tür ki ne insanlarla insanlar, ne milletlerle milletler arasında bir kin, bir düşmanlık duygusu gütmeden eserini vermiştir. Düşmanını daha yendiği anda affetmiştir. Esir ettiği generallere, daha savaş meydanında mertçe el uzatan tek adam odur. Bu generalleri kendi yurduna salan, önderleri, devlet ve hükümet reislerini ülkesine dost olarak çağıran, onları kendi toprağında dost olarak karşılayan, ağırlayan ve onların hepsini istisnasız fetheden odur. Kısacası "Yurtta sulh, cihanda sulh" yalnız onun sloganıdır.
Oynadığım strateji oyunlarında (Empire Earth, Age of Empires vs.) bile uygulamaya çalıştığım , Dünya'daki tüm liderlerin benimsemesi gereken bir sözdür.Büyük bir sözdür , söyleyeninse büyüklüğü tartışılmaz.
DÜNYANIN ÖZLENEN BARIŞ SÖYLEMLERiNDEN EN VECiZ VE EN LEZiZ OLANIDIR.
ASLINDA BiR UCUNDAN BAKILINCA YURDUMUN BARIŞI BOZULMADIKÇA DÜNYANIN BARIŞINA KATKI SAĞLAMAYA HAZIRIM MESAJIDA iÇERMEKTEDiR. BARIŞA HiZMET EDEN BiR KARTALIN, DÜNYA AKBABALARINA TOKAT GiBi CEVABIDIR.