bir gün parayı kırarsam -ki bunun olmasını en azından şimdilik pek mümkün görmüyorum- ilk işim olabilir.
farklı bir kültürle, farklı bir dinle, farklı gelenek, göreneklerle ve farklı insanlarla tanışıp kaynaşmak harika olurdu.
yıllardır bağcılar'da oturup her saat başı arizona kertenkelesi suratlı kekostikosları görmekten artık gözlerimi çöpe atma isteği doğmaya başladı içimde...
Eşimle öylesine sohbet ediyoruz: Gitseydik hangi ülkeye giderdik? Bi' ara Fransa ve Almanya lafı çıktı; aman Allah korusun, diye kesip attım. Oradakiler buradan daha fena. Yol iz bilmez bizler, orada kaçışsız çiklete basarız. Türkiye'de en azından tartıştığın embesili ölü balık gibi bırakabiliyor, cevap veremeyeceği pek çok şeyi ağzının ortasına inşaatçı küreğinin tersiyle ve var güçle yapıştırır gibi yapıştırabiliyorsun. Ülkemi bu BOP Eşbaşkanı yalayıcıları ve ampul sineklerine rağmen çok seviyorum ve gitmek aklımın ucundan cidden hiç geçmedi; ama gitsem ya Kanada ya Avusturalya ya da Japonya'ya giderdim. Bunlardan ne kadar uzak, o kadar ruh sağlığın iyi ne de olsa :-).
benim belki de ömür boyu yapamayacağım şeydir. yabancı dilim olması lazımmış ama insan her yerde insan aslında. yabancı bir turist de bana translate'den soru sormuştu. yapbilenlerin çok şanslı olduğu şey. neyse ki ülkemiz yeterince büyük. kıbrıs'a ablamla gidebilirmişiz 2-3 sene sonra. zor bir eylem olabilir ama iş çıkışı kalabalık metrobüse binmek de zor mesela. normal insanlara göre bile zorsa atipik otizmli olduğum için ben hayli hayli zorlanabilirim.