yunus yaşar

entry1 galeri0
    1.
  1. Çok az kişi tarafından tanınan, Antalya'nın Bey Dağları kadar güzel bir adamdır. Şairdir kendisi, Atilla ilhan bir değerlendirmesinde "Öldükten elli yıl sonra kalacak dizeleri" olduğunu söylemiştir.

    Sulu Boya Zamanlar/1

    1/ uzaklar bulundu
    yalnızlığın kusursuz resmiydi geceye yansıyan
    yosma akşamlar ki
    bedenimde bir isterik diş izi...
    günahkâr bir isa gibi
    denizin ortasında yanıyordu tenim
    uzaklar bulundu / sen yoktun hâlâ.

    2/ gölgen tökezliyor
    gölgen tökezliyor
    pıt diye düşüyor ışıktan önce pencereme
    kanarya sarısı gülüşlerinde saklı kalıyor sesin.

    3/ beklemekten vazgeçme
    Homeros Truva'yı anlatmamıştı daha
    okyanusların sesiyle dans ederken
    ana tanrıça.
    ve sen / devşirilmiş menevşe yalnızlığıyla
    önümde yol, yüzümde umut
    beklemekten vazgeçme diyorsun
    seviştiğinde diyorsun
    bütün duyargalarınla
    'ezilmiş üzüm salkımları gibi sevişeceksin...'

    4/ eskizler
    boyalı ve kokulu kadınların esrik gülüşleriydi geceye yansıyan
    ayaklarını Akdeniz'e / sırtını Beydağları'na dayamış
    sere serpe uyuyordu Antalya...
    Kaleiçi'nin nazenin bir köşesine
    gerip tuvalimi
    eritilmiş balmumuyla eskizlerini çizdim;
    - gece mi gözlerinden
    gözlerin mi
    geceden karanlıktı?
    uzun zaman önce yitirdiklerimiz döküldü sokaklara
    sokaklar ki: çok isim değiştirmiş
    çok eprimiş...

    5/ ayla
    halay diziminde mumların aylasıydı geceye yansıyan
    her yerde korku vardı:
    'yazma / yazdıkça sıra sana gelecek'
    sair zaman mıydı / yoksa şair zamanı mı
    hüznün öpücüğü kuşatıyordu gözlerimin akını
    göçecek yerim yoktu.
    ara sıra selâmların geliyor sulu boya zamanlardan
    inkânsız aşkların aryası
    gülüşünü düşürmüşsün tanyerine...
    en temiz bir sabaha uyanıyordu dünya
    el nino uğultuları silip süpürüyordu ne varsa/ kir, çete vs...
    caddeler kentlerden/ kentler ülkelerden/ ülkeler haritadan
    siliniyordu...
    bakakaldım... peşim sıra takvimler
    yaldız bir düş kümesi gökyüzü
    solgun ayın yüzünde yüzünün profili...
    antik mermerlerde yalnızlığına doymuş figürler
    tarihin iç cebinde bir namlu gibi uzanıyordu
    anlamını yitirmiş sözcük çöplüğüydü yasalar...

    6/ efkâr pozları
    dünyanın aşküssünden efkâr pozlarıydı geceye yansıyan
    sen ey sınırsız uçuşların/ kıyışız denizlerin yolcusu
    yel gibi geçtin... çıplaktın... bir kırık hava bıraktın boşlukta...
    avara kasnak gibi dönüp durdu av kuşları
    döndüm durdum
    zamanı düğümlediğimiz yerde...
    hem yaşayıp hem yazdığımız
    SANAT mıydı/ yoksa SONAT mı
    arsenik yeşili gözlerinden usuma uzanan göze...

    7/ söze nereden başlamalı
    söze nereden başlamalı
    ki
    suçüstü yakalamalı yaşamı yazmadan önce
    önce sessiz cümleleri çözmeli dudaklarında
    zamanı düğümlediğimiz yerden
    yeniden başlamalı...
    dünyanın işkence üssünden örneğin
    'kurşun deliklerini gözyaşlarıyla dolduran çocukların
    ağıtlarıyla dünyayı tokatladığı yerden
    ya da sevdayı hayatın namusu bilmiş
    gözaltında kaybedilen
    ihtiyar yüzyılın, çok dünyalı kâşiflerinden...
    bir el sıkımı beraberliklerden başlamalı örneğin
    buselik vakti yaralı bir kuşağın
    türkülere düşen yerinden...

    8/ mor düşler
    salaş bir meyhanede mor düşlerin demiydi geceye yansıyan
    zaman daraldıkça büyüyordu yalnızlık
    büyüyordu düşünce dizgemdeki uçurum...
    ve sen Pamphylia'ya uzanmış kırk memeli Artemis
    ayışığı bir gelinlik üstünde
    fistolu bir mendilde yüreğin kaygan yosun...
    haberin olsun, kendimle yüzleştim
    yeniden gözden geçirdim omzumda taşıdığım yerkürenin atlasını
    acıların aynası, fotoğraflar döküldü...

    9/ nereye ölüm?
    nereye ölüm? hayatın açık renkli yüzüyle randevum var
    gençliğimin bir köşesine sıkışmış
    iki eli yakamda an'lar var.
    sevme hakkımı kullanırken sevme dediler
    bir renk çığlığı düştüler tarihin tutanaklarına
    'erguvanlar' var...
    nereye ölüm
    ödeştik
    mi?

    10/ şiir kovam
    bir cinayetin anonsuydu geceye yansıyan
    kalbinden vuruldu akşam üstü Antalya
    iki şiir kovanı bulundu mahallinde.
    geceyi içerden kilitledim
    çıngıraklar bağladım saçlarına
    avazı çıktığı kadar sevgilim her yer...

    11/ ah anlamıyorsun
    şiire sığınmaktan başka çarem yok
    dizelerde yüzünün özgün baskısı
    masumca sokuluyorsun koynuna türkülerin...
    senden çıkıp sana koşuyorum
    ah anlamıyorsun/ leylâki gülüşlerin açıyor
    ipince kalıyorum sevdayı şahane dönemimde...
    içimin gurbet yanında titrek bir mum ışığı yanıyor
    yanıyor penceresi yüreğimin... canımın canı yanıyor
    yanıyor dünyevi düşlerim...
    iki gözüm, bugün hıdrellez
    seni bir ateşe sarıp gül dalına bağladım
    bir alay 68'li kanat havalandı deniz'e doğru...
    gömütü başında seni okuyacak hep bir ağızdan
    haslet, karanlık ve ben... sabahı bulacağız yine
    seni beklerken.

    12/ ıslık rengindeydin
    acemi dağcılar gibi acının tepesinde
    ben sana koştum/ sen saklandın şiire
    yüreğimin terini sesinle kuruladım...
    ıslık rengindeydin/ mola verdi iklimler
    bir çiçek terine dolandı ayaklarım
    döküldü düşlerimin çarpım tablosu...
    hatıra defterimdeki sana çıkan tüm adresler döküldü
    lunaparklarda unutulmuş çocuk sevinçlerine kanştı çığlığım
    sokak çocukları bölüştü günlüklerimi...
    bugün içimde dolaşma şiir
    zihnimin balkonunda bir yığın sözcük
    boşluğa bıraktı kendini.
    ü ş ü r s ü n.

    1997-2005

    Yunus Yaşar
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük