faydalı bir besindir ama çok pis kokuyor be. hele yumurta yerken yanında bişeyler içmiş birinin bardağı daha sonra iyi yıkanmamışsa ondan sonra o bardağı kullananın midesinde ki herşeyin dışarı çıkması mümkündür.
--spoiler--
filmde aslında o kadar cok sey oluyor ki. daha filmin ilk sahnesinde sislerin icinden gelen bir kadın kameramıza pozunu veriyor ve sonra yine sise dogru yol alıyor. biz zaten buradan bu kadının oldugunu ve filmde onemli bir yere sahip oldugunu anlayabiliyoruz. filmin ilerleyen sahnelerinde yusuf un olen annesini gormuyoruz ama zaten gormemiz gerekeni gorduk ilk sahneeden.
sonra filmin ana kahramanı yusuf a yonelmeye baslıyoruz. yusuf nacizane kitap dukkanında oturup sarabını icerken iceri pek guzel bir hatun geliyor gecenin bir vakti, ustune ustluk yusuf a kur da yapıyor. ancak yusuf hic oralı olmuyor. buradan yusuf un kadın duskunu, argo tabiriyle "abazan" olmadıgını anlıyoruz. bu cıkarım filmin ilerleyen sahnelerinde onemli rol oynayacak.
yusuf dedigimiz karakter hayata bosvermiş. umurunda degil dunya. tire den gelen acil telefonun ne anlama geldigini bildigi halde, cevap vermeyi erteliyor. annesinin ciceklerine bakarken " aa, babam cicek acmıs" diye espriler yapabiliyor. ayrıca yusuf un hayatı cozulmemiş dugumlerle dolu ve adeta bir kuyunun dibinde, cıkmayı bekliyor. bunu filmin bircok yerinden anlayabiliyoruz. (ipleri geren amca, yusuf un kendini kuyunun dibinde gordugu ruya,ayla nın asıgıyla yapılan kuyu muhabbeti, dallari birbirine gecmiş agaclar).
yusuf bu haller icindeyken, annesinin cenazesini kaldırıp donecektir istanbul a. ancak bir turlu donemez. en buyuk sorun da adak adaması gerekmektedir. bu sırada annesinin pek sevdigi ayla ile yakınlasmaya baslar. ancak bu yakınlasma "kotu" amaclı degildir. zira yusuf un kadınlarla ilgili dusuncesini, kitap almaya gelen kadın karsısındaki tavır sayesinde ogrenmiştik. bu noktada, yusuf yavas yavas kendini bulmaya baslar. bu kendini bulma hadisesinin zirve yaptıgı nokta, kopekle birlikte olan sahneleridir. yusuf da yıllarca kendini cekmiş, karanlıkta kalmıs ve her gelen olaya havlayarak kendini koruyup iyice kapanmıstır. kopek bunu yusuf un yuzune vurmustur artık. ki bundan sonra yusuf istanbul a donmek yerine, tire de kalmayı tercih eder.
filmdeki diger onemli karakter de,mezara su doken cocuktur. yusuf bu işi yapması karsılıgında cocuga para vermiştir, sehirde bu işler boyle doner cunku. ancak cocuk daha sonra parayı yusuf a geri verir, yusuf icin bir seylerin farkına varmak icin bir donum noktasıdır bu. zira alıstıgının dısında karsılıksız bir seylerin yapılabildigini gormustur. diger bir karakter olan ayla nın sevgilisi tesisatcı sayesinde de, ayla nın yusuf a olan duygularını dolaylı yoldan anlayabiliyoruz.
filmin yumurta adında olmasını ise soyle yorumlayabiliriz. yumurta bir anlamda yeni bir dogumu temsil ederken, bir yandan insanlar tarafından kullanıldıgı zaman olumu temsil edebilir.(civcivi yiyoruz resmen) zira filmin basında yusuf elinde tuttugu yumurtayı dusurur. bu olay yusuf un karamsar haline denk gelir ve olumun habercisi olarak gorulebilir. filmin sonunda ise ayla elinde yumurtayla gelip yusuf la karsılasır, yusuf a verir yumurtayı. işte burada yusuf yumurtayı alır ve yumurta hayatı temsil eden bir hal alır.
--spoiler--
goruldugu gibi 90 dakika boyunca bir suru sey anlatılıyor filmde. tabii bunlar benim cıkarımlarım. bir baska birisi cıkıp "hayır orada anlatılmak istenen o degil" diyebilir, ki denmesi gerekir zaten. bu sinema turunun ozelligi de budur, farklı yorumlamalara acıktır ki guzelligi buradan gelir. simdi sen sinemada minimalist cizgiyi sevmiyor olabilir, bu yuzden filmden hoslanmamıs olabilirsin. ancak " ne bu bir halt olmuyor, entel danteller boyle yapıyor hep" gibi argumanlar uretirsen, oldukca sıg bir dusunce yapısında oldugun izlenimi uyanır millette. o yuzden biraz daha dikkat diyoruz.
''mavi yaz akşamlarında, özgür gezicem ben. ayaklarımın altında nemli, serin kırlar; başakları devşirip, otları ezicem...
yıkayıp, arıtacak çıplak başımı rüzgar. ne bir söz, ne düşünce, yanlız bitmeyen bir düş ve yüreğimdeki sevgi.. büyük sonsuz umutlu. çekip gidicem çingene gibi başıboş. doğada bi kadınla gibi mutlu...''
yumurta filminin fragmanından nejat işler in sesiyle...
"sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi" filmi.
doğa temalı belgesellerde bile daha çok diyalog var.
--spoiler--
tamam anladık yusuf'un içindeki savaşını, karı kız hastası olmadığını, inanmadığı şeyleri, hislerini falan da hani sürükleyici bir şeyler bekliyor insan. bir açıklama bekliyor. puzzle istemiyoruz.
--spoiler--
türkiyedeki sanatsal sinemanın en çok etkilendiği/öykündüğü yönetmenler arasında andrey tarkovski gelir. fakat bu öykünmelerin tarkovskinin senaryolarından aparma bir hal almadığı da aşikar. bunun teknik sebepleri yanında tarkovski'ye öykünmenin fiyasko ile sonuçlanabileceği ihtimalide vardır. yumurta senaryo/yönetmenlik olarak tarkovski'nin etkilerini tam olarak sağıltmasa da onun en önemli fikirlerinden biri etrafında şekillenmiştir.
tarkovski kainatta bitmeyen sonsuz bir müzik olduğunu söyler ve filmlerinin konusunun ele alınması dışında müziğe ihtiyaç olmadığını belirtir. işte yumurta tarkovski'nin bu fikri etrafında şekillenmiş bir filmdir. açılış sahnesinde plaktan çalan müzik ile bizi karşılayan film daha sonra evrendeki mevcut sesleri kullanarak yoluna devam eder. zaten tarkovskinin filmlerinin vurucu/şiirsel olmasının sebeplerinden biri de budur.
semih kaplanoğlu ve dahi birçok türk yönetmenin tarkovskinin bu şiirselliğine/bilgeliğine öykünmesine lafım yok elbet. zaten kaplanoğlunun elindeki senaryo buna uygun biçimde kaleme alınmış. bence sinopsis oluşmadan önce tarkovskinin filmlerini izleyip yerelşiirsellik yakalamak istemişler ve senaryoyu bu düşünce etrafında şekillendirmişler.
senaryo işi bittikten sonra buna uygun oyuncular seçilmiş. özellikle saadet ışıl aksoy tam tarkovski filmlerine yakışır türden bir oyuncu. nejat işler ise oyunculuk yetenekleri belli olan bir adam. hal böyle olunca işin ucunda tarkovski'de olunca sinema eleştirmenlerinden bunca ödül alması garip karşılanmamlı. çünkü bıçak sırtı bir iş yapmışlar bu film berbat bir tarkovski takliti de olabilirmiş ama başarılı bir film ortaya çıkmış.
evrendeki seslerin filmlerde yeterince yer almaması ''kendi'' müziklerinin olması ve yalnızca tarkovski filmlerinde bu tür açlıkları giderebiliyor olmamızı düşününce yumurta seçkin bir yeri hakediyor.
tarkovski sevmiyorsanız/sıkıcı geliyorsa bu filmi izlemeyin.
avuca alıp uç taraflarından bastırmak suretiyle kırılması pek zor olan cisim. ayrıca kendisi "yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?" şeklindeki bir hedeye konu olmuştur. sorunun cevabı da "daha sonradan tavuk adını alacak olan canlı ilk olarak yumurtadan çıkar" şeklinde belirlenmiştir. kabul edene.
psikolojik bir film, öyle ki filmin kahramını yerine koyuyorsunuz kendinizi, öyle ayarlanmış, bir şişe şaraba bir yemek kitabı değiş tokuş eden tiki kızımızın ötesinde başlıyor sahneler, memleket havasını tüm esintisiyle surrond home theatre dan odanın içinde hissederken yemyeşil manzaralar sizi alabildiğine uzağa götürmeye yetiyor, çok sonradan öğrendiğimiz annesinin mezarında su döken çocukla kahvaltı masasında karşılaşmasıda izleyicinin dikkatini ölçmüştür, dialoglar o denli az ki yusuf un arabasının el freni sesiyle oturduğunuz yerden irkilmeniz mümkün, olanca sadeliğiyle verilen hikayede bir ara çerkez düğünü ile heyecanlanıp coşmak bile mümkün hatta düğünde döktüren çerkez kızını gördükten sonra keşke daha uzun tutulsaydı dediğimiz vakidir, nejat işlersaadet ışıl aksoy o denli birbirinden uzak iken bir o kadar da aynı frekansta devam etmekteler aslında, arabasına binip hoşçakal diye giderken güzelim kızcağızın ardından, " salak böyle güzel kızı niye bırakıyosun " diye nejat işlere kızdığımızı duymuş olmalı ki yolunu değiştirip tüm gece bir kangal köpeğiyle karşılıklı ağlaşmıştır, taklit edeyim de piyasa olsun zihniyetin çok uzak, adamakıllı düzeyde güzel bir film olmuştur.
mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgâr.
ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu.
hayatımdan bir buçuk saat çalan film. siz de kaybetmek isterseniz siz de izleyin. yok benim vaktim önemli diyorsanız kesinlikle yakınından bile geçmeyin.
--spoiler--
filmin başında yazılar yazarken sadece ses vardır ve;
nejat işler dükkandan çıkar kepenkleri kapar, arabasına biner. buraya kadar herşey normaldir.
sonrasında bir el freni çekme sesi duyulur ve araba çalıştırılıp hareket eder.
yahu el frenini indirirken de ses çıkar mı?
yanılıyor olabilirim ama olay böyleydi yani. daha doğrusu sesler böyleydi.
--spoiler--
insanın her tür filme gidecek kategorik arkadaşları olmalı, evet hayat bu kadar güzel ve uyumlu olmalı, şanslıyım işte lanet olası hayatta, dark knightye gittiğim elemanların kolundan tutup kesinlikle yumurtaya götüremem götürsem çıkıştaki hezeyanlardan üç gün kendime gelemeyeceğimi bilirim. bu bilgiler kapsamında haber saldım tüm sanat sanat içindir diyip sinema filmi izleyenlere, toplanın filme gidiyoruz. hepsi geldi sürü halinde doluştuk sinema salonuna. film bittiğinde hepsinin suratındaki o huzur herşeye değerdi. bir cafeye geçtik, kamera tekniklerinden tutun da, kamera camına düşüp kırılan yumurtanın felsefesine kadar, zırt pırt filmdeki hatunun boynuna zumlayan yönetmenin cinsel fantazilerinden eve elektirik tamir etmeye gelen elemanla ana karakter hatun arasındaki gerilime kadar her haltın kritiğini yaptık, sonunda bir gün bitti mutlu ve huzurluyduk.
filmi kötülemek istemiyorum, bir filmin yapılmasında harcanan emeğe saygım sonsuz. fakat hemen hemen hiç dialog olmayan, konunun ne olduğu belirsiz, bir sahnenin 10 dk gösterildiği, hatta mevzuyu ilk 5 dk'dan sonra görüp gerisini izlemenize gerek bile kalmayan, sıkıcı, ağır işleyen bir sanat filmi bile olmadığını düşündüğüm -ki sanat filmi yaftasını yakıştırayacağım harikulade filmler vardır- şahsımca bir buçuk saatlik bir zaman kaybı.
hiç sanmasamda beğenecekler de olabilir elbet. sürç-i lisan etmişsek affola.
Yumurta dayanmadan neden
Anlamazsın hersey berbat zaten
illaki kazık gerek sonuna kadar bekliyerek
Halin vaktin yerindeyse
işler tıkır tıkır yürürse
Mutlusun sen huzurlu
Madem ceplerin dolu
ama bir gün Canın yanarsa
avaz avaz başla bağırmaya
Umursamazdın başkalarını
Başına aynısı gelmiş olsada
Bu bencillik değil işte sorun
Hep kendin kendin demek
Oysa yumurta dayanmadan
Gerceği görmek ve istemek