özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından adı resmen konulmamış olsada uygulanan ekonomi politikasıdır. türkiyeninde uygulamakda olduğu politikadır.
bilindiği gibi ikinci dünya savaşı sonrası ekonomistlerin ilgisini çeken azgelişmiş yada gelişmekte olan ülkerlerin gelişme yolundaki en büyük sorunları yetersiz sermaye birikimiydi. yani bu ülkeler kalkınma sürecinde, yapması gereken yatırımların finansmanını karşılayacak sermaye birikimine sahip değillerdi. hal böyle olunca gelişmekte olan ülkerlerin birincil hedeflerinden birisi, yurtiçinde kıt olan sermayeyi dışarıdaki yatırımcılardan edinmek oldu.
şimdi dışardaki yatırımcıda afedersiniz mal değil ya, kalksın dünyanın bir ucundan bilmediği etmediği üstüne üstlük azgelişmiş bir ülkeye elindeki parayı yatırsın. azgelişmiş ülkeler düşündüler taşındılar sonra kaındılar ve buna bir çözüm bulamk için ona buna akıl danıştılar.
bu süreç sonunda şöyle bir yaklaşım gelişti, efendim yabancı yatırımcının senin ülkene gelmesini istiyorsan, herşeyden önce ona yüksek faiz vereceksin--tam bu noktada bzk türkiye gün itibari ile dünya üzerinde en yüksek reel faizi veren ülkeyiz ayıptır söylemesi-- sonra buda yetmez kuruda düşük tutacaksın..bunları yaptın mı yabancı yatırımc sel olur akar, dediler.
işin derinlerine girmeden yapılabilecek en basit tanım burdur sanırım. he ben daha babasınıda yaparım ya neyse..
efendim düşük kur yüksek faiz politikası, ne yazıkkı akıl verenlerin dedikleri gibi etkiler yaratmadı. evet yabancı sermaye geliyordu ülkeler lakin bu kırılganlığı artmış olan dünya ekonomisinde, herhangi biryerde çıakcak krizin, söz konusu ülkeler üzerine etkisinide arttırmıştı. zira elin gavurunun ülkesinde ekonomik kriz oldumu adam parasını sizin ülkenizden çekiyordu. hal böyle olunca bu politika beklenen başarıyı vermedi.
bunun yanında kısa dönemli spekülatif amaçlı sermaye yada son dönemlerin moda tanımıyla sıcak para kavramı gündeme geldi. bu kişiler ülkeye geliyor, düşük kur yüksek faizden yararlanıyor ve kısa süre sonra ülkelerine geri dönüyorlardı. bunun en iyi örneğini geçtiğimiz dönemlerde yaşadık. 2002 yılında türkiyeye gelen yunan sigorta şirketi 100 milyon dolarlık yatırım yapmış ve 2006 yılı itibari ile 300 milyon doları cebine koyup gitmişti. dünyanın başka hiç bir yerinde bu sürede 200 milyon dolar kazanamıyacağını sanırım belirtmeme gerek yok.
aslen kemal derviş in acil eylem planının kısa vadeli bir politikasıydı bu; lakin akp hükümeti çok sevdi bu modeli, hatta imf ile kombine etti, haftada bir milyar dolar faiz ödesekte borsa elli bini görüyor, dolar ve euro düşük ohh ne ala!
işin en ilginç yanı da borsa yüksek, kur düşük olunca akp zaten tek iyi olduğunu iddia ettiği ve sürekli üzerine çalıştığı ekonomi üzerinden siyaset yapıyor, insanlar da bu yüzden oy veriyor.
bu sistemin bir dezavantajı da parası faizde işlemekte olan sermaye sahibinin parayı anında vergisiz olarak çekebilmesidir türkiye den çünkü malesef vergi koymadık zamanında. kanımca en azından paranın çıkışında vergi koymamız şart!
yüksek faizin ekonomideki kırılganlığını arttırıp, abd deki mortgage(mor gıç)piyasasındaki ufak hareketi bile takip edip, hop oturup hop kalkmamıza sebep olması yanında, düşük kurun da olumsuz etkileri olmuştur. şöyle ki; düşük kurla paramız değerlenmiş, ihracat baltalanmış, zaten nihai malı üretebilmek için gereken ara mal ithalatını arttırmıştır. ihracatçılar kan ağlıyoruz diye bas bas bağırır olmuşlardır.,zaten türkiye'nin cari açık gibi bir sorunu yoktur. sıcak para her derde deva olmaktadır, daha ne olsundur. tamam dolarizasyonunun önüne geçmek gibi bir katkısı olmuştur, en azından benim babam parasını dolar olarak tutup, borç vereceği zaman dolar üzerinden vermekten vazgeçmiştir ama bir ucundan açıp öbür ucundan toparlamaya çalışmaktır bu politika ve yanlış uçtan toparlamaktır, yeterli büyüme sağlanmadan sıcak paralar elimizde erimez umarım. ha benim başkaca iyi bir önerim var mı derseniz, bilgim mevcut durumu değerlendirecek kadardır.