henüz morga girme cesaretini kendimde bulamadım ama yoğun bakım üniteleri de insana ölümü ve yaşamı sorgulatıyor...
bazen çıkıp geziyorum; büyük / küçük bedenler... çoğunun bilinci kapalı, makinelere bağlı, öylece yatıyorlar. ölü gibi...
azrail kapılarında yaşıyor. ha geldi ha gelecek...
günlük yaşamın telaşlı, aceleci haline kapılınca insan gerçekleri unutuyor. en kesin gerçeklerden biri de ölüm.
bir insan olarak ahlaklı ve doğru yaşamak ve benim gibi inananlar için ahirete ulaşmadan önceki görevleri yerine getirmek her zaman layıkıyla becerilemeyebiliyor. yoğun bakım ünitelerine girince bu gerçekler insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor!
2 gün önünde uykusuz beklediğim yer. Allah düşmanıma bile o acı bekleyişi yaşatmasın. Kardeşimin kazasında beklemiştim. Allah'a çok şükür ki sapasağlam çıktı. Bir de çıkamayanlar vardı ben beklerken. O ailelerin çığlıkları hâlâ kulağımda. Allah kimseye o acıyı yaşatmasın.
bir arkadaşımın uzaktan bir akrabası yatıyordu. içeri almıyorlar tabii... durumu hakkında bilgi almamı istedi. aldım da... cevap, "her an beklesinler" oldu... nasıl söylenirdi ki bu? nasıl denir o insanlara canınızdan çok sevdiğiniz insanın ölümünü bekleyin diye?
"çok üzgünüm" diye söze başlamıştım ki "kaybettik değil mi?!" dedi... hayır hayır! dedim panikle, yalnızca iyiye gittiğini söyleyemeyeceğim. çok üzgünüm...
arkadaşım rica etti "kardeşiyle annesini sokabilir misin?" diye.
yoğun bakıma çıktım. şifreyi girerken aklımdan her seferinde aynı şey geçiyordu. "allahım düşmanımın bile başına verme"
yoğun bakım ekibiyle konuşurken beni hastanın yanına götürdüler. hemşire uyardı "bence göstermeyelim..."
önce ayaklarını gördüm. yamulmuş gibi duruyordu. sonra yüzüne baktım. aman tanrım! içim fena oldu... yeşille mor arası bir renk! tövbe yarabbim insana benzemiyor!
bayılacağımı hissettim. biraz kendime gelmek için dış kısma çıktım. ne kadar da gençti üstelik...
dışarı çıkıp arkadaşıma durumu anlattım. görmeden önce onları çok iyi hazırlamalısın ya da hiç görmesinler dedim.
görmek istediler elbette. kim istemez ki sevdiği birini son kez yaşarken görmeyi? ona yaşamak denirse tabii.
teker teker içeri aldırdım. çıkan şoka girmiş çıkıyordu. önce donmuş bir ifade. sonrasında ağlama krizleri.
kadınlardan biri dedi ki : "biz hiç üzmedik birbirimizi" gülümsemeye çalıştım. "tek bir kötü söz söylemedik"...
önemli olan buydu işte...
sevdiklerimizin öleceğini düşünsek kaç tanemiz bu cümleleri gönül rahatlığıyla kurabilirdi?
Yaklaşık 1 saat önce bulunduğum yer. insanlar o kadar üzücü bir haldeki kelimeler yetmez. Her yatakta farklı çeşit hastalar, her hastanın farklı bir hali farklı bir siması var. Dedem için girdim bugün. O heybetli, o iri adamın her yerinde kablolar, delik deşik olmuş halde yarı çıplak vaziyette bir haldeydi. Ailemden sonra tek girdim doktora rica ederek. Oradaki hayata tutunma çabasını gördüm. Aklım başıma geldi, ne kadar gereksiz şeyler için üzüldüğüme, sitem ettiğime. Kapıdaki o çaresizliği gördüm. Ailelerin o umutlu bekleyişini. Allah tüm hastalarımıza şifa versin.
Allah kimseyi bu şekilde sınamasın.
hayatın ince bir çizgide olduğunun göstergesi olan yerdir. bir adım ötesi ölüm bir atım gerisi hayat. allah tüm yoğun bakımdaki kardeşlerimize bir adım gerisini nasip etsin.
dünya üzerindeki en iğrenç yerdir. sevdiğiniz biri, ölümle pençeleşirken siz orada mal gibi oturmaktan başka hiç birşey yapamazsınız. biri gelsin ve size bir açıklama yapsın, durumu iyi desin diye umutsuzca beklersiniz. dakikalar, yıllar gibi gelir. içtiğiniz her yudum, boğazınızda düğümlenir. sadece kendi karanlığınızda ve kendi cehenneminizde oturarak, beklersiniz...
her açıldıgında umut dolu gözleri yönelttiğimiz şeffaf kapılara sahip klinik.
gece boyu eczane eczane dolaşma eziyetine katlanacağımız sevdiğimiz bir yakınınızın hayat mücadelesine sessizce ev sahipliği yapıp gözleri yaşlı insanları izleyen ünitedir.
kimi zaman ağıtlarla inlettiğimiz kimi zaman da bir çift neşe dolu göz yaşını akıttıgımız haberleri dinlerken aslında buzdolabı gibi soğuk olmasına rağmen barındırdığı sıcaklıgı çalışanlarına yansıtmaya çalısır.