Günleri canevimde kayıtlı
Tarihleri kalmaz aklımda
Tufandan bu yana nice savaş,
nice kıyım, nice salgın, nice kıtlık, infaz
nice
Acıyı takınmış yüzlerle
Nice gömü törenlerinde toplaştık
Mermeri aşınmış şadırvanlar gibi
yoruldu belleğim Belleğim uçurtması çözük bir çocuk
Menzile varamayan yolcusu sonsuzluğun
Fakat yüreğim
onsekizinde henüz Çeyizi dürülü utangaç kızı
Umudun
gökhan türkmen'in söylediği şarkının adıdır, sözleri şöyledir:
Bir gece bitti düşüm aniden
Aniden sahiden bir sahilden
Bir gece daha bitti ömrümden
Ömrümden gönlümden her günümden
Sen miydin ben artık yokum diyen
Der miydim böylesine hiç sen
Sevmiştin hani çok'ta mutluydun
Umutluydun hani sen bu sevgiden
Sevgini bir başka sanırdım
Sanırdım sarıldım yanıldım
Bu rüya hiç bitmez sanırdım
Sanırdım yanıldım kırıldım
Yalanmış tüm gerçek bildiğim
Bir damlaymış dünyalar dediğin
Denizler götürse gözyaşımı
Anlarmı sevgilim dediğin
Durunca dünya durunca
Hayat durunca anlar durunca
Ve ben bir karınca
Sevdim kararınca
Düştüm rüyalardan düşler kararınca
Ah bendim bebeğin
Hani essiz çiçeğin
Şimdi yalnızlığımda nerelere gideyim
Sorunca kader sorunca
Dostum sorunca kendime sorunca
Ve canım ben bir yonca
Ama öldüm solunca
Bile bile yüreğin yaprağımı yolunca
Ah bendim herşeyin
Hani sonsuz emelin
Şimdi yalnızlığınla nerelere gideyim
Kaç kez geçmiştim senin için canımdan
Gözümü kırpmazdım kan gitse yanımdan
Ve kimler gitmişti
Ah neler yanımdan, sen hep yanımdaydın
Daha başlamadan
Ah sendin dünyalar !
Ne gökler ne diyarlar
Şimdi yokluğunda büyüyor yalnızlıklar
ölüler beni serinliğe yakıştıramaz
çünkü hiç kimse çıkmak istemez bu mevsimden dışarı
çünkü bitkinliklerini günden saklar ekinler
ekinler çocukların en rahat uykuları
gece ayakları kokan bir adam gibi gelir
eşiklere oturmuş aya doğru çocuklar
o serin bereket gölgeleri çocuklar
yani çocuk o güzel tüccar
yorgunluklar alıp kargılar dağıtan
geceye karanlıktan önce gelen çocuklar
bu şaşkınlığı çünkü gece uyuyamaz
sanki ne kalmıştır çocuklara isa'dan
ölüler beni ölüme yakıştıramaz
gibi hala saçlarımda tozlu bir akşam
yorgun geldim bu dunyaya
kimse bilmez
sonsuzluk benim olsa
fayda etmez
oyle bir derde dustum ki
hic sorma
katlanmak zor gucun yoksa
caresizlik gozlerinde can verirken
ellerimde sustun artik sen
soylerim ben senin yerine
iste ben boyle oldum
gittim kendimi gomdum
sonra topraga sordum
dunya boyle degildi
toprak dedi sen kordun
...ve bir gün
soğuk, sisli bir gün
yaşanmışlıkların yorgunluğuyla
ayaklarını yere sürterek yürürken
anlamsız ve boş bakışlarla etrafı gözetlerken
huzur denen o bilinmez duyguyu
ve mutluluk diye tabir edilen
o gözlerdeki gülüşü
aramaktan yorulmuş bir hiçim... ***
Hicri izgören'in bir şiiri..
ne zaman dağılsa sesim
şakağıma dayardın gözlerini
oysa adınla başlamak istedim bu akşama
istedim ki bir ayrılıkta bitmesin buruk
günlerdir bir tek dize düşüremedim
bu kaçıncı sürgünüm bütün renklerimi götürdün
kanayan bir öyküdür içimizdeki bozgun
hergün yeni bir hüznü takıp koluna
bütün saatleri acıya kuruyor sanki
şarkıların hüzzam makamındayız
kanıyoruz göçebe yollarda yılkı atlar
bir acı kahve hatrını unuttuk
her köşe başında bir maskara
tuzun ve şarabın tadı değişti
nasılsa eskidi yüzün -değişmedi gözlerin-
alevler yakmıyor artık inceltmiyor buzları
üstümüzde sağır ve dilsiz bir gökyüzü
her şey ayrıksı sanki bulutlar paslanacak
işte solan bozkır akşam ve zaman
sessizlik -sensizlik daha ne kadar
-aşksa aşk işte nabzım-
bütün sağnaklarını yağdır haydi yağdır
ister bir cehennem aç ister bir mayıs getir
her vurguna hazırım nasılsa her şey pusuda gibi
bu bungun akşama yazdırarak adını
dal gibi serin yine gözlerin
(bkz: Hicri izgören)