sevgiliden ayrılınmışsa slow müziklerde etrafa ağır bakışlar atmak varken buna tercihen içiniz kıpır kıpır olup sadece sizin duydunuz o hareketli parçaları dinleyip 'jim carry' misali el kol ayrı ayrı yürümek film karesinden öte bir şeyin olması söz konususur..
egonuzu tatmin eden olaydır. o sırada iç sesiniz size şöyle seslenir: 'işte bu... özgürlük damarlarında dolaşıyor senin. dünyaya böylesine geniş bir pencereden bakabilen tek insan sensin dostum şu hayatta. baksana insanların hep bir acelesi var, kimse etrafta ne olup bittiğinin farkında bile değil, ama sen... sen hepsinden farklısın dude!'
film karesinin önce klibe, sonra uzun metraj filme dönmesiyle birlikte başınıza gelebilecek kazaların sebebidir.
bunu müzik dinlerken defalarca trafiği altüst etmiş biri olarak söylüyorum!
böyle durumlarda kendinize verdiğiniz gazdan dolayı, yüzünüzde anlam veremediğiniz salak bir bir tebessüm oluşur. yoldan geçenlerin size tip tip bakması veya laf atması muhtemeldir. (bkz: kendimden biliyorum)
Tavsiye: Boulevard of broken dreams'i dinleyin daha gerçekçi olur. *
duygusal bir müzik dinleniyorsa sanki şarkı o kişiye yazılmıştır ve kendisini terkeden en son sevgilisini düşünerek içinden "ah keşke bu şarkıyı dinlediğimi görseydi"gibi cümleler düşünür. eğer otobüs veya feribottaysanız çenenizi elinize yaslayarak bir yandan yolu seyretmek bir yandan kendini kahraman sanma durumudur.
arabesk dinleniyorsa daha da kötü kaldırıma felan çıkarken ağır çekim, omuzlar düşük, isyan hareketleri, birine çakma hissi, gözler küçük emrah gibi olabiliyor.
kısa yada uzun soluklu seyahatlerin en güzel tatlarındandır. vapura binilmiştir.mp3 çalardan tanita tikaram , twist in my sobriety açılır. deniz dalgaları ve martılara farklı anlamlar yüklenmeye başlanmıştır bile. çevreye sağdan sola kendine has bakışlar fırlatılır. görkemli geçen ve melankoliyle harmanlanan bir 5 dakika sonrasında ansızın judas priest, painkiller ile vapuru sallamaya başlar. rob halford bu dokunaklı filme ne sürpriz bir son yaşatmıştır.
Flim karesindeymiş gibi hissedildiği için doğru orantılı olarak, gözlerin sizde olduğunu, izlenildiğinizide düşünürsünüz. ve bu olay saçma sapan haraket ve davranışların başlamasına sebep olabilir. kendimden biliyorum
Sokaktan geçen bir insana aynı zamanda fakat iki farklı müzik eşliğinde bakarsanız ezgilerin gücünün farkına varabilirsiniz.
Birinde elleri cebinde kendini sokaklara bırakmış bir insan görürsünüz diğerinde ise isyankar ve agresif bir genç ya da hayatı bütün olumsuzluklarına rağmen iyi benimsemiş ve kendini mutlu kılmış bir insan.
Ritim, bütün bakış açılarıyla oyuncak gibi oynayabilir.
Bu yüzden müzik her şeydir, sanılanın aksine müzik ile farklı bir kimliğe bürünmek * salakça değil içgüdüsel bir şeydir.
insan manyak bir mahlukat olduğundan efendim yolda giderken böyle bir havaya girilir, çevredenkiler önemsizleşir spotlar üzerinize tutulur o şarkıyla beraber bir bütün olursunuz yolda ama çevredekilerin bundan haberi yoktur ne dinlediğinizi bilmezler nası hissettiğinizi sadece onların şüpheli bakışlarını görürsünüz.
Son ses manowar dinlerken yoldan geçen biri sana hafiftan omuzunu çarptırdığında dönüp bir kafa atmaktır.eğer karşındaki kişi senden iriyse o filimden bir an önce çıkılıp Müslüm gürses dinlenmesi gerekir.
(bkz: ben hep yenilmeye mahkummuyum)
mp3 gibi sıkıştırılmış bir ses formatında dinlenilen müzikten etkilenen bir insanın, ac3, wav ve diğer daha fazla kanallı, daha az sıkıştırma görmüş formatlarda dinlediği müzikle nirvanaya ermesi muhtemeldir.
bunlar, divx formatında film izleyip, sesi, görüntüyü beğenmez, bir de üstüne yorumlar yaparlar.
çok film izleyen, dolayısıyla engin hayaldünyası olan ve bu arada mp3 dinleyen insanın başına gelmesi olası bir durumdur. yaşanabilir. hatta bazen iyi bile hissettirir. iki kişilik bir hadisedir, insanın kendi ve müziğin hissettirdiği yeni birisi.
Etrafınızdaki insanların konuşmalarının anlamsızlaştığı şarkıyla bütünleşildiği
şahsın kendini solist sanmaya doğru gittiği birkaç gün aynı davranışların tekrarlanması durumunda psikolojik kişilik bozukluklarının meydana gelebileceği durum.*
Pink Floyd, Echoes çalmaktadır. Bir an denizin dibinde olduğunuzu düşünürsünüz. Karşıya geçmek için beklerken, önünüzden arabalar yerine milyonlarca balık geçmeye başlar. Etrafınızda sizinle birlikte bekleyen insanlar, akıntı yüzünden sağa sola salınan yosunlara dönüşürler. Kulaklarınızda
strangers passing in the street *
by chance two separate glances meet *
and i am you and what i see is me. *
and do i take you by the hand *
and lead you through the land *
and help me understand *
the best i can. *
diyen o dinlendirici sesi duyarsınız.. Sözlerdeki gibi, gözlerinizin çarptığı kişilerden birinin gelip yardım etmesini dilersiniz. Akıntı hızlanır... Denizanaları etrafta salınmaktadır. Kimsenin yardım etmeyeceğini bilirsiniz. Sizin için yeşil ışık yanar, yosunların arasından sıyrılır ve kendi denizinizin derinliklerinde gözden kaybolursunuz...
(bkz: laissez faire laissez passer) zaten bünyeler, hayatın "dar alanda kısa paslaşmalar"ında, havadan gelen her topu şaaapp diye yüzlerine yiyorken, aman bee bırakınız böyle deşarj olsunlar...
film karesinden öte klip çekimi moduna girilmesi daha muhtemel durumdur. bünye bir anda klip çekimi moduna girer. hareketler çoktan müziğin ritmine kaptırılmıştır. dolmuş durdururken bile o kalkan el müziğin ritmiyle kalkar ve iner. dolmuşta para uzatırken bile bu ritim duygusu kaybolmaz.