"gitmek mi zor, kalmak mı zor" sorusunun başlangıcıdır.
bırakıp gidensen, gitmek zordur. bırakılansan kalmak zordur. ama gidensen eğer gittiğin yer değişikliklere gebedir. dolayısıyla gitmek daha az acıtır insanın canını
sözlükte koşturamayan yazar.
sözlüğe giremiyor efenim, aslında giriyor da başlıklara bakamıyor. ben sayfasından başka bir şey çalışmıyor, başlığa tıkladığı zaman donuyormuş...
--spoiler--
Zamanı geldi ayrılığın doğumla ölüm gibi
Yalnız biz değildik ki kendini kandıran
Gidişin senin olur bırakırsan sesini
Paylaşmak hep bahane tanımadan içini
Yalnızlık var içimde yağmuru andıran
Ayrılık beyaz bir sayfa yolumda duran
Kelimeler hep bahane duymadan konuşursan
Yerçekimi bu yüzümüzün toprağını arayan
kırk yılın başı cafeden giren ve onda da başına gelmeyen kalmamış yazardır. az önce de sağnak yağmur başlamıştır,buyursundur burdan yaksındır.bu ne biçim cümledir.tanım yapacağım diye yazar kendinden geçmiştir.
iç hesaplaşma için en güzel zamanlardan biri. geçen kilometreler düşüncelerini derinleştirdikçe derinleştirir. hele birde kulagında hafif hafif çalan bir müzik varsa, tadından yenmez. gözelerin yoldaki çizgilere, agaçlara, bulutlara takıla takıla yaparsin yaptıklarının muhasebesini.
bu yolculuk, uyku ile diz bağının çözülmesi arasında ki ilişki, az evvel çıktığım patikanın yollarında, saçlarımda gezinir tüm yalnız başına kalmış devrik cümlelerin sahipsiz bakışları.
beynim çatlarcasına, gözlerim kanarcasına, ve dilimin dua okuduğu tüm soğuk gecelerin buğusuna salıp, nokta koymayı hiç istemediğim yazılarımın arasında, hiç içmediğim bir viski şişesi ile sızıp kalmak belkide bu anlamını tarf edemediğim yolculuk.
hayat kavramını sıkıştırıp yaşadığımız şu günceler, göz bebeklerimizin hiç buluşmadığı, yüzümüzdeki sahte tebessümlere yelken açtıran zaman dilimi, sevgisiz, saygısız ruhsuz bir kum saati.. dönüp geriye bakmak gerekir mi? yoksa ayak topuklarımızdan yükselen su, biz ilerledilçe arkamızdan gelecek mi? artık minareler suyun altında kalmıştır. kuşlar okyanuslarda mola verdiği adayı bulamamak tadır. hayat değişmiştir. yolculuk vaktidir. vakit yol almaktır umuda, umuda sıkılan kurşunların peşi sıra güneşe bakmaktır. siyah bir gül goncası ile uçurumdan atlamaktır bu yolculuk.
yazdığım tüm müsveddeleri topladım. bir elimde kibrit, diğerinde yaşadığım hatıratların bir bileşkesi.. elim varmıyor kağıtlara dokunmaya, kibrit nazlı nazlı yanıp sönüyor. arkamdaki gölge kafamı okşuyor önce, sonra yanağıma bir öpücük kondurup süzülüyor gecenin içine.
yirmidokuz harfin kombinasyonu meğer ne çokmuş. meğer ne aşk öyküleri sığarmış bu kombinasyon ile kitaplara. bu yolculuk uzun sürmeyecek. 29 harf ile yanyana. bu yolculuk geceden sabaha.
insanlardan bir insandı.
Yollardan bir yol göründü günlerden bir gün ona.
Daha önce hiç kimsenin gitmediği bir yol,
Durmadı, düşünmedi, sual etmedi, hemen koyuldu yola.
Dağlar tepeler aştı.
Köyler, kasabalar, şehirler geçti.
Günler, aylar, yıllar boyu adım adım yürüdü yolu.
Sonra bir an geldi, yol bitiverdi.
Yolun bittiği yerde durup önce geriye baktı.
Arkasında bıraktığı o uzun yolculuğu geçirdi içinden.
Sonra döndü, âlemin yürümekle tükenmeyen uçsuz bucaksızlığına baktı sessizce.
içine bir fısıltı düştü o anda.
Fısıltının gösterdiği istikamete doğru yürümeye başladı yine.
O yürüdükçe yol peşinden geldi.
O durunca yol da durdu.
Yolculuk kendi devri içinde sürüp gitti böyle.
Yolcu yol, yol da yolcu olmuştu artık.
kamil koç bünyesindeki dergidir, yolculuk. biraz kurcalayayım diye alıp yol boyunca bırakamadım elimden. içindeki fotoğraflar gerçekten görülmeye değer.