albert camus'nün 1946 yılında abd'ye, 1949'da ise Güney Amerika'ya yaptığı yolculukları anlatır günlüklerdir. Albert abi bazen hasta, bazen huzursuz, yorgun ve ağrılı; tüm yol, yolcu ve yolculuk sevenler için Amerika kıtasını gözlemliyor.
"denizde her zaman derin bir dinginliğe erdim ve şu denizin, bugün dünyanın bütün gözyaşlarını sürüklediği izlenimine kapılsam da, şu sonsuz yalnızlık bana bir an iyi geliyor." *
albert camus, abd'yi yeni dünya'yı; anlamaya ve değerlendirmeye çalışan bir gazeteci gibi geziyor, bir yandan da gelecekte kaleme alacağı yapıtlarını düşünerek, onlara dair notlar alıyor. özel bir yazarın çevresindeki hayatla etkileşimleri ekseninde, gelecek büyük yapıtların ilhamını kelimelere döküş serüvenine tanık olmak da heyecan verici bir yaşayış.**
(muddy waters dan sevgilerle*...)
--spoiler--
kendi yöntemleriyle sömürgeleştirdikleri bu ülkeye yaşamı, tutkuyu ve nostaljiyi yalnızca zencilerin verdikleri izlenimi.*
--spoiler--
--spoiler--
üstün zekalı kişiler her zaman yalnızdı burada.**
--spoiler--
--spoiler--
yaşamın trajik olmadığını ortaya koymak için her şeyin kullanıldığı bu ülkede, (üniversite gençleri) bir eksiklik duygusu yaşıyorlar. bu büyük çaba dokunaklı, ama trajiği ancak üzerinde durduktan sonra geri çevirmek gerekir; daha önce değil.
--spoiler--
--spoiler--
insan ilişkileri olmadığı için insan ilişkileri ne kolay burada! görünüşte kalıyor hepsi. saygıdan ve tembellikten böyle.*
--spoiler--
--spoiler--
coşkun bir dünyanın sınırında kendisinden geçen şu unutulmaz yüz:
veba. tarrau sık sık ispanyol dansçı kadınlara gidiyor. tutkudan başka şeyi sevmiyor. doğallıkla bir adamın dövüşmesi gerekiyor. ''ama öte yandan, sevmeyi bırakırsa, adamın dövüşmesinin anlamı mı kalır.''
--spoiler--
--spoiler--
ey, bütün yıldızların salındığı ve gemi direklerinin üzerinden kaydığı gecelerin tatlılığı ve içimizdeki şu sessizlik, en sonunda beni her şeyden kurtaran şu sessizlik.
--spoiler--
albert camus'un Güney Amerika'ya** resmi bir konuk olarak bir yıldız gibi gittiği gemi yolculuğu boyunca günlüğüne yazdığı ruh buhranları, gelecek eserlerin habercisi etkilenişler ve hayata dair hissedilenler.
--spoiler--
sığınmaya geldiğim geminin kıçında göçmenler tulum şarabı içiyor, şarkı söylüyorlar. onlarla bilinmeyen ve mutlu biri olarak kalıyorum (on saniye boyunca). sonra da uzanıp, denize bakıyorum. gemi direklerinin üzerinden ayça biçiminde bir ay yükseliyor. henüz yoğun olmayan gecede gözün görebilidği yere kadar deniz- ve o sırada sularda bir dinginlik duygusu, güçlü bir melankoli yükseliyor. denizde her zaman derin bir dinginliğe erdim ve şu denizin, bugün dünyanın bütün gözyaşlarını sürüklediği izlenimine kapılsam da, şu sonsuz yalnızlık bana bir an iyi geliyor.*
--spoiler--
--spoiler--
karanlıkta üst güverteye çıkıyor, çalışma kararları aldıktan sonra, günümü denizin, ayın, yıldızların karşısında bitiriyorum.
--spoiler--
--spoiler--
akşam yemeğinden sonra geminin baş tarafına, denizin karşısına gidiyorum yeniden. deniz görkemli, ağır ve nakışlı. rüzgar, artık enginliğini bile tasavvur etmediğim alanları gezip dolşatıktan sonra, karşıdan gelip hoyratça yüzümü kırbaçlıyor. kendimi yalnız ve biraz yitik, sonunda hoşnut ve şu bilinmeyen geleceğin, sevdiğim şu büyüklüğün karşısında, yavaş yavaş güçlerimin yeniden doğduğunu duyumsarken buluyorum.
--spoiler--
--spoiler--
zor uyanış. yaşamak, başkalarına ve bunun da ötesinde kendine kötülük yapmaktır. acımasız toprak! hiçbir şeye dokunmamak için ne yapmalı? hangi kesin sürgünü bulmalı?
--spoiler--
--spoiler--
itiraf etmeliyim ki, acı çektirme olgusu, uzun süre ilgimi çekmemişti, beni bu konuda aydınlatan, aşk oldu. şimdi artık buna dayanamam. öldürmek, bir anlamda acı çektirmekten daha iyidir.
dün açıklıkla fark ettiğim şey, sonunda ölmek istediğimdi.
--spoiler--
-itiraf etmeliyim ki, yaşamım boyunca ilk kez ruhsal bir çözülme içindeyim. her şeye direnmiş olan bu güç denge, bütün çabalarıma karşın yıkıldı. bunlar, içinde belirsiz biçimlerin gezindiği, enerjimin yoğunluğunun azaldığı içimin tirşe suları. bu çöküntü, bir açıdan cehennem. beni burada kabul eden insanlar, doğal görünmek için harcadığım çabayı sezselerdi, en azından gülümsemeye çalışırlardı.
-yasamak, baskalarina ve bunun da otesinde kendine kotuluk yapmaktir. acimasiz toprak! hicbir seye dokunmamak icin ne yapmali? hangi kesin surgunu bulmali?
-kendimi, yalnız ve biraz yitik, sonunda hoşnut ve şu bilinmeyen geleceğin, sevdiğim şu büyüklüğün karşısında, -yavaş yavaş güçlerimin yeniden doğduğunu duyumsarken buluyorum.