bulunduğunuz noktadan ulaşmak istediğiniz noktaya kadar geçecek olduğunuz kimi zaman fiziksel şartları kimi zaman da sert süreçleri ifade eden terimdir.
ortada bir yol var mıydı bilmiyorum ama yürüyordum.
ortada bir ağaç, bir dal var mıydı bilmiyorum ama her yeri bürüyordu.
ortada bir el, bir kol var mıydı bilmiyorum ama birinin koluna giriyordum.
ortada bir yumurta, bir fol var mıydı bilmiyorum ama soframı, koluna girdiğim o hiç kimsenin yardımıyla, gölgeden dalların bürüdüğü olmayan bir yola seriyordum.
işte benim yaşam maceram buydu. evet yaşadım ama ortada gerçekten bir ben var mıydı, onu da bilmiyorum.
çatal ve bıçakların çarpıştığı sofraların toplanacağı güne özlemle...
müthiş bir ikilemdir çoğu zaman. kavuşmanın ve ayrılmanın medcezirlerine taşırken insanı, harekette kalmamızı sağlayandır. durağanlıktan alır bizi. yoldayken insan öğrenir ve keşfeder. bu yüzden yolda olmak önemlidir. Yılmaz Erdoğan’ın ifadesiyle; yol gitmez, o bir durma biçimidir ve yaşamak hızlı bir ölme biçimidir.
Binali Yıldırım bakanken Türkiye'nin tüm yollarını elden geçirmiş ve durmadan eklemeler düzenlemeler yapmıştır. Yol denilince tek bu adam geliyor aklıma. En güzel yolların eser sahibidir kendisi.
Bu hayatta en sevdiğim şey olabilir. Çocuğum olsa bu kadar sevecegimi sanmiyorum. Yolu, yolda olmayı.
Amaç bir yere gitmek degil aslinda, sadece yolun kendisidir.
https://m.youtube.com/watch?v=OR2Xj1VzLm4
sözleri de şöyle :
dağların yamacına çıktım oturamadım
seni gördüm karşımda ama inanamadım
kaçtım gittim oradan ardıma bakamadım
sen gittin ya burada sensiz var olamadım
indim dere düzüne gözlerim yaşla doldu
ağlamaya doymadım yaşlar sel oldu aktı
senle oturduğumuz kayalar yosun tuttu
senin ela gözlerin kalbimi yaktı gitti oy
bu sevdalık olur mu sensiz hiç yaşanır mı?
seni görmeden geçen gün, günden sayılır mı?
düştüm senin peşine aradım bulamadım
savruldum gurbet elde ama tutunamadım
geçti gitti yıllarım hiçbir şey anlamadım
sen gittin ya burada sensiz var olamadım oy
bu sevdalık olur mu sensiz hiç yaşanır mı?
seni görmeden geçen gün günden sayılır mı?
--spoiler--
Başım dağ saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
---
Şehirler bana bir tuzak,
insan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
--spoiler--
Gidenindir. Kalan 3'ün 1'irini alıyor. Yol güzeldir, yol tebeşiri akmış bembeyaz bir zihindir. Sürprizlere gebe, insan hikayeleriyle dopdolu, sayısız yol ayrımı ve her ayrımın kendine mahsus güzelliği ile doludur. Bir de erken kalkan bunu alıp alıp duruyormuş.
sıcak bir yaz günü güneş doğar doğmaz arabaya atlayıp çıkmak istediğim.
serin serin hedefine doğru gidersin.
gittiğin yeri de seviyorsan harika geçer.
lakin yıllardır yapamadığımdır. neden?
sabah erkenden çıkayım derim uyanamam.
gittiğim yeri sevdiğim halde çevresinde gıcık insanlar olduğu ve sabahın köründe kendi evim de olsa neden geldiğimin altında farklı sepebler arayacaklarından ayaklarım geri geri gider.
çünkü bu adamlar cahil ve paraya odaklı, rekabete odaklı insanlar.
kendi karakterleri yok. senden benden öğrendiklerini sana satmaya kalkan tipler.
parayı istif eder yemezler ama senin parayı nereye harcadığının hesabını tutarlar.
bir yakınları bi işi başardığında bunlar bırakın alkışlamayı, haset içinde kıvranırlar ve bu insanları sevdiğin halde bu durumdan kurtulmalarına yardımcı olamazsın çünkü burunlarından kıl aldırmazlar.
insan böyle bişey lan.
geçen yaz, kuzenimle beraber uzun bir yola çıkmayı planladık. gün geldi, gerçekleştirmek için yola çıktık. yolumuzun üzerinde senin memleketin bulunuyordu. geçmek istemedim ama kuzenime de diyemedim oradan geçmeyelim diye. neden diye soracak, anlatacağız edeceğiz uzun iş. katlanırım dedim. katlandım da.
bir iki saat gittikten sonra, yol üzerinde yer alan tabelalarda memleketinin ismi yazmaya başladı. beni aldı bir telaş! sanki yol sana geliyor gibi hissetmeye başlamıştım. büyük bir heyecan duyuyordum. oraya, senin memleketine yaklaştıkça fikrim değişti. iyi ki gelmişim demeye başladım. sağ ön koltukta girdim memeleketinin içine. karından giren bir bıçak gibiydi araba. flulaştı şehir içinde her şey benim için. sonra dedim kuzenime, bir çekte çay içelim şuradaki kahvede.
kahvehane aynıydı. 18 yaşımda adımımı attığım ve bir düğün için gelip de, düğünden sıkılıp maç izlediğim, karadenizin terk edilmiş izlenimi veren bir kazasında. çay söyledim, aynı yere aynı şekilde oturdum. tv'de yine maç vardı.
kuzenle çaylarımızı yudumlayıp bitirdik. arabaya ağır ağır yürüdüm. kuzen normalde arabada sigara içittirmez. yaktım, at mat dedi. siklemedim.
şehrinden çıkarken, seni oradan almışım gibi hissettim. 2 saat kadar arka koltukta olduğunu düşündüm ve benimle gelmişsin gibi hissettim. kafamı her arkaya çevirmem de yokluğun çarptı yüzüme birer tokat gibi.
bunları böyle şeyleri buraya yazıyorum çünkü, artık canımı acıtmıyor. artık devam etmek istiyorum ve başarıyorum galiba.
cekimi ve oyunculuğu guzel film.
Fakat tam olarak güzel yansitilamamis. Misal duvar filmi cok iyi anlatilabilmis. Eksiksiz neredeyse. Ödülu hak etmis mi derseniz hak etmistir.
– Bak, benimle evlenince öyle başka erkeklerle konuşmak, istemediğim giysileri giymek, dışarı çıkmak, etrafa bakmak yok ona göre.
+ Bana çok uzun mektuplar yaz ama sakın bizim adrese gönderme, babam kızar.
– Senin baban da çok geri kafalıymış.