ben bi yokuşum sende inişim
yokki bir derdin nerden bilesin
hiç düşmemişsin yere
yok yara izi dizlerinde
hiç sızmamışsın
kendi özünden yeryüzüne
benim derdim kendime
ben bi nefesim sende sesimsin
belli belirsiz buruk içimsin
ben bi nefesim sende sesimsin
belli belirsiz buruk içimsin
hiç düşmemişsin yere
yok yara izi dizlerinde
hiç sızmamışsın
kendi özünden yeryüzüne.
özdemir asaf sayesinde tanıştığım kavram... Özdemir Asaf, yanılmıyorsam "Do" isimli şiirinde şu dizeyi kullanır:
"ben hep kendine çıkan bir yokuştum"
Bu dizede ilk aklıma gelen düşünce "bir varolma biçimi olarak yorgunluk" oldu. Aynı sisfos efsanesinde olduğu gibi kayayı en tepeye taşıyıp, sonra kayanın yuvarlanmasına tanık olup, baştan yeniden kayayı itmeye benziyor bir yokuşu çıkmak. Bu haliyle yokuşlar gündelik hayatın mitolojisi gibime gelir. Yanlara çakılmış evlerin gerçekliği beni inceden düşündürür; cidden o evler orada mıdırlar yoksa benim yorgunluğumdan ötürü gördüğüm bir sanrı mı? Elbette cevabım ikincisi olurdu. Çünkü bir mitolojinin içinde nasıl yaşardı ki insan? Anca anlatılmalıydılar. işte özdemir asaf'ın o "kendine çıkan yokuş" ifadesi de bu noktada etkili:
kendini anlatan bir masal, bir mitoloji... Ne acıdır ki dinleyeni de kendidir!
''hiç düşmemişsin yere , yok yara izi dizlerinde '' ve '' benim derdim kendime '' sözlerini barındıran şarkıdır. Her dinlemede (bkz: tirik) gelir akla ve sarhoş olup söylenilir.
Öteki dünyada, akşam vakitleri,
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil.