asgari:En az, en aşağı, en düşük.
buradan asgari ücret tanımını yaşamak için gerekli en düşük ücret olarak çıkartabiliriz. Türkiye' deki hali hazırda asgari ücret miktarı:435 ytl * yoksulluk sınırı:2261 ytl yorum yok...
yoksulluk; cehaleti doğurur. akabinde de hakkını aramayan, gelişmeye çalışamayan, kendini yenilemeyen embesil bir halka sahip olursunuz.
bu gerekli midir? evet gereklidir.
halk olarak biz fakir kalmalıyız.
fakir kalmalıyız ki; kitap ya da gazete okumayalım. bütün bilgimiz şu televizyon kutusu içinden bize gösterilen türkiye olmalıdır.
fakir kalmalıyız ki; fransa ve kanada gibi ülkelerdeki ücretsiz üniversite, ücretsiz hastane, ücretsiz bakım gibi bir şey varolmalısın.
fakir kalmalıyız ki; gülümsemeyelim ve sürekli bir korku, dehşet ve kendini ıspatlama çabası içerisindeki eziği oynayalım.
böylece ekmeğine yağ süreriz bizi modern çağın köleleri olarak çalıştıran modern çağın köle tüccarlarına ve sahiplerine.
üniversite ve sorun kelimeleri yan yana gelince o göt kadar beynimiz sadece türbanı düşünmeli. sorunun öss gibi salak bir sınavla üniversiteye girmek değil, türbanla girmek olarak görmeliyiz. ardından içeride zerre kadar eğitim verilmemiş mi? salak salak hocalar kendi ezikliklerini öğrencilerini ezerek mi yaşamış? yeteri kadar üniversite yok muymuş? bunlar sorun değil. sorun ve üniversite mi duyduk? aklımıza türban gelsin. bizim salak ve yoksul olmamız istendi devletçe, ve biz de salak ve yoksul olduk.
eğitimini, kültürünü, kalitesini, görgüsünü tarihin en büyük hikayecilerinden değil de; tarihin en şaklaban televizyon palyaçolarından öğrenirsek; bizler de en fazla şaklaban bir palyaçoya dönebiliriz. bu yüzden; bizim şaklaban palyaçolar olmamız istendi devletçe, biz biz de şaklaban palyaçolar olduk. kırmızı burun yerine takım elbise giyiyoruz, kahkaha atmak yerine bize racon diye öğretilen bağırış çağırışları kullanıyoruz.
gerçekten yaşamdan lezzet almanın sınırıdır. ha oradan buradan keserseniz, bu rakamın 3'te birine de yaşarsınız, yaşamak denirse tabi. gerçi nefes alıp vermek yeterli ülkemizde.
efendim sizinle adım adım türkiye'nin reel yoksulluğunu bulalım.
tarifimiz; 1 adet çalışan baba, 2 adet biri lisede, diğeri ortaokula giden öğrenci olan çocuk bir de ev hanımı annemiz var ama bu annemiz yaptığı el işi şeyleri de satarak aile bütçesine katkıda bulunuyor.
bu çekirdek ailemizin evi kiradır.
baba ve çocukların aylık ulaşım masrafını bir hesaplayalım. efendim, günde ortalama 2 lira ulaşıma para veriyorsa bu güzel kardeşlerimiz kelle başı, babanın özel sektörde çalıştığını ve çalışma günlerinin haftanın 6 günü olduğunu varsayarsak, ayda 128 lira ulaşım. hadi çocukların 3,5 aylık tatili var, adamın da 15 günlük yıllık izni, hadi seneye vurunca aylık ortalama eder aşağı yukarı 100 lira.
günde öğün başına 3 lira koyarsak günde 9, ayda 270 lira para eder mi? eder. gayet güzel... hesaplamaya devam.
evimiz de yoksul bir aileye yakışır olsun 300 lira kirası, bu da tamam.
elektrik, su, telefon faturaları ayda toplam 50 lira diyelim -yaşamıyor lan bu aile hele ki, son zamlardan sonra-
adamın aylık cep telefonu için kontör parası 15 lira
ailemizin bütçesi doğalgaza yetmediği için, günde yarım torba kömür kullandığını varsayarsak ve kömürün torbasını 7,5 liradan alalım; ayda 15 torba kömür gidiyor. ayda; 112,5 çıkar, hadi ayda 7,5 liralık da kömürü tutuşturmak için odun var desek, yakacak aylık 120 lira, yılda 5 ay komple yanıyor soba desek, 600 lira bölelim bunu 12 aya; eder mi aylık 50 lira? eder.
bir ara toplam çekelim; 100+270+300+50+15+50=785
devam ediyoruz; kıyafet olayına girelim bir yılda fert başına 50 liralık kıyafet alırsak; 200 lira yapar yılda bunu da ay ortalamasına verdiğimizde, toplamımıza; ayda 16,6 lira eklenir hadi çocukların yüzü suyu hürmetine düz hesap 20 yapalım şunu.
2 ayda bir mutfak tüpü harcanır diyelim, bir tüp şu anda 43 lira hadi 40 diyelim, ayda 20 lira da buradan gelir mi? gelir.
eve zorunlu masraf da aylık ortalama 10 lira diyelim, hani arıza olur, yeni bir şey alınır vs.
annemizin ev bütçesine katkı sağlamak için aldığı hammadde için ayda ortalama 10 lira ayıralım, bu da çok değil sanıyoruz.
bakın eve meyve almadık, çekirdek, falan fıstık almadık, çocuklara kitap almadık, çocuklara harçlık vermedik, sinemaymış, tiyatroymuş göndermedik, evde internet bağlantımız yok, eve aman aman masraf yapmadık. boya, badana, eve alınan eşya vs yıldaki bütçemiz 120 lira herhalde kemeri sıka sıka delik kalmadı. müstakil evde oturuyoruz ki, aidattan yırtalım.
şimdi ara toplamımızın üzerini ekleyelim; 785+20+20+10+10=845 lira. hadi gözden bir yılda gözden kaçan masrafları aylıkı ortalaması 10 lira olsun, 855 lira!
şimdi az önceki değerlendirmemize bir daha koyalım. asgari ücretten bahsediyoruz. asgari ücret alan bir babanın 4 kişilik ailesi, ya acından ölür ya da kredi kartı sarmalından ölür. ikisinden biri.
yoksulluk değil, açlık sınırı 855 lira -bizim hesabımıza göre-. sosyal en ufak aktivite yok, çocukların doğum günü kutlaması yok, kurban kesmek yok, pikniğe gitmek yok, kıyafette öyle levi'smiş, maviymiş, adidasmış yok, memlekete gidip ulaşım için ekstra masraf yok, ferrari'nin yakıt masrafı yok, yok oğlu yok.
ne kadar güzel hesapladık değil mi? tarifimiz çok kolaydı, bardakla, kaşıklaydı ölçülerimiz.
başbakan diyor ki; "8 milyon kişiye kömür dağıttık" hükümet; -devlet demiyorum- sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı eliyle kömür dağıtıyor, bu vakfın şartlarını kömür demokrasisi başlığına yazdım, orada da bambaşka bir hesap var, oradan özet geçeyim çok az. bu vakıf; sağlık güvencesi olmayan veya yeşil kart sahibi ve gelir durumu gerçekten kötü kişilere yapıyor. prosedür böyle. türkiye'de 17 milyon aile var, 8 milyon aile, toplam aile sayısının %47'sine tekabül ediyor. yani, türkiye'nin %47'si yukarda her şeyden kısarak yarattığım açlık sınırının altında yaşıyor. yani; türkiye'nin %47'si, sağlık güvencesinden yoksun veya yeşil kart sahibi ve gelir olarak yakacak alamayacak düzeyde. yakacak alsa aç kalacak düzeyde. bir ülke için acıdır. başbakan da diyor ki; "biz geldiğimizde kişi başına düşen milli gelir 2600 dolardı, şimdi 5500 dolar, neredeeen, nereye!" şimdi ben soruyorum, 5500 dolarken -doğruysa tabi bu 5500 dolar olayı- %47 açlık sınırının altındaysa, 2002'den önce 2600 dolarken, türkiye afrika'daki açlıkla mücadele edemeyen, akbabaların "ölse de yesek" diye beklediği gibi bir ülkeymiş eğer, şu anki durum iyiyse?
ha yok, bu sayı 8 milyon değilse, başbakan alenen yalan söylüyor, ha bu sayı 8 milyon ama gerçekten ihtiyacı olan sayısı 5 milyonsa örneğin, 3 milyon aileye verilen ve parası benim vergilerimden ödenen kömürleri birileri kendi siyasi menfaatleri için kullanıyorsa, bu açık olarak kul hakkıdır. ha, kul hakkı yemek birilerine göre bazen günah, bazen değilse bilemeyiz. israf ederken iyi, faizi tavan yaptırırken iyi, kul hakkı yerken iyi, yolsuzluk yaparken iyi, naylon faturadan yargılanırken bunlara 4 defa af çıkarırken iyi, bunların hepsi islama uygun ama türban olduğunda "vay efendim, %99'u müslüman bu ülkenin" biz "hayır değil" demedik ki? ama her haltı yiyip, islamı sadece türbana bağlamak hakikaten komik.
türk insanının ne kadar kötü şartlarda yaşadığının göstergesidir. zira askeri ücret ile geçinen 4 kişilik bir aile*, anca kira, mufak giderleri vb. gibi giderleri karşıladığı için, ne sinemaya nede tiyatroya gidebilmektedir. okul masraflarını anca karşılar, gidipte kitapçıdan kendi için veya çocukları için kitap alıp okuyamaz. bu gibi örnekler uzar, gider...