yoklugunda simdi kac damla gozyasi eder adin

entry5 galeri0
    1.
  1. unutmaya çalıştığınız birini, unutmak için her çabalayışınıda ne çok şey hatırladığınızı farkedersiniz. bir dua gibi sayıkladığınız ismi; varlığında yitirdiği anlamları, yokluğunda gözyaşıyla tekrar kazanır;

    --spoiler--
    cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
    mendili kan kokan sevgili arkadaşım
    usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
    elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
    adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın mecrasında
    yolun sonunu söylüyordu
    günahkar iki melek olan sağdıçlarım

    al birkaç bulutlu sözcük
    atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
    mekik, taflan, kar kesadı bir iklim
    aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
    bu ilişkinin topoğrafyasını
    mezhepler tarihinden bulup çıkardım
    adanan boynunda o gümüş zincir
    bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
    işte yazgının kara zırhlısı!
    kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
    çünkü hiçtir bütün duygular
    korkunun verimi yanında

    benim ruhum nehirler kadar derin!
    kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!

    arı bir sessizlik duruyor
    şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
    gövdenin demir çekirdeği
    kalkan teninin altında
    sana okunaksız bana saydam giz
    içindeki uğultunun izini sürüyorum
    bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
    harabeler diriliyor
    heykeller tamamlanıyor
    kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
    başka çağlara gidip geliyoruz
    aşk tanrısı için
    seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
    aşkın kaplan ve yılan düğümüyle

    öpüyorum seni boynundaki yaradan
    iniyorum kaynağına
    aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
    dokunuşlarımın parıltısında
    düğümlü mendilin, gümüş zincirin
    sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
    çözülüyor avuçlarımda

    tılsım tamamlanıyor
    ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
    indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
    zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
    tılsım tamamlanıyor
    dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
    sevgilim, oluyorsun
    uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
    bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına

    adın yoktu tanıştığımızda
    eksiğini de duymadık
    bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini
    adının yerine kullandık

    adın yoktu tanıştığımızda
    sonra da olmadı
    çünkü başka biri oldun zamanla

    şimdi adın var
    şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
    yükseliyor ve tehdit ediyor
    kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
    yüzümün pususunda geziyor
    sularda bilenmiş bıçaklar
    uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
    etimle ruhum arasında çelişen ilke
    geri döndü bana
    kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
    içimdeki tarih bitti
    siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
    ve şimdi adın var
    ve şimdi
    ikimizin vaktinde
    intikam saati geldi

    omayra, bu adı verdim sana
    ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
    iki çakılına bir deniz vereyim
    hayallerine mavi buğday
    dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
    esmer ve çırılçıplak bir gecede
    bütün düşmanların gelecek
    koynumdaki cenazene

    seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
    kucağımda başın
    gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
    kendi enkazımın üstünde
    kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
    öldürerek yaşatacağım seni kendimde

    ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
    gücünden habersiz sakin gülüşün
    kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
    ben ki hileli bir oyun,
    birkaç kırık zar
    ve kara muskalı tılsımlarla
    almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
    asıl sen tutsak etmişsin beni
    dünyaya kapalı kapıların ardındaki
    içi boş sessizliğine

    sığlığın, sevgisizliğin
    o sonsuz kendiliğindenliğin
    dünyanın sana değmeyen yerleri
    nasıl da çekici yapıyor seni
    o kadar bağlandım ki
    tutkusuz bedenine
    ya öldüreceğim seni
    ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne

    sayıklayan bir ağaç gibiyim omayra
    uğultusu geliyor ta derinden
    gövdemin geçtiği masalların
    içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
    geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
    bak sana korkaklığımı veriyorum
    var olmanın bütün varoşlarından
    ben yenildim, işte silahlarım
    tılsım tamamlandı
    sonuna geldim çizgilerini sildiğim
    bir büyük haritanın
    aşkım ölümün sınırında omayra
    olduğun yerde kal kımıldama
    --spoiler--
    2 ...
  2. 2.
  3. gripin'in "ben sensiz istanbul'a düşmanım" adlı şarkısında geçen bir sözdür ayrıca. * * *
    0 ...
  4. 3.
  5. 'şimdi'si olmayan cümledir. sonrası vardır eheh ekih.
    0 ...
  6. 4.
  7. ben sensiz istanbula düşmanımın en guzel sözlerinden biridir. * * *
    1 ...
  8. 5.
  9. Yoksun sen! Artık canım yazmayacak telefonumda ve dökülmeyecek aşk sözcükleri dudaklarımdan. Uyandım, bir de ne göreyim?! Yokum ben! Boyum, endamım, bir süzümlük siluet bile değilmiş, meğer. Bakılası yüzüm, değilesi gözüm kalmamış meğer! Ah yüreğim, ağırmış da bırakmışım kaldırımda gelirken.. Yoksa dayanmazdı bu sahneye... Olmayan yüzüm, devrilesi gövdem gibi süzülüp de gidivermek yerine, bırakıverirdi beni yarı yolda.

    Oysa asansördeki aynada vardı bir yansımam. Kanlı, yorgun, mor halkalı gözlerim vardı, solgun çehremle perçemlerimin kesiştiği yerde... Yine de makbuldür sanmıştım, yine de bir sevinç dalgası geçiriverir sevgilinin içinden hani... Bir sürprizlik değeri vardır sanmıştım. Bir sohbetlik, bir hayli sitemlik, bir hal çarelik hatırı saklıdır sanmıştım amma.. Eh be kardeşim, kendisi yokmuş ki hatırı olsun! Bu bitmek bilmez hayat acemiliği değil mi zaten aşkı taze tutan? Hangi aşık deneyimli hissetmiş kendini, hangi sevdalı kafasını sallamış bilgiç bilgiç de biz bu yollardan geçmiştik demiş. Aşkın hafızası balık, intikamınki fil, siteminki deve...

    Bundan sonra seni düşündüğümde hep o son bakışın -daha doğrusu bakmaya değer bulmayıp da kısaca süzdükten sonra bilgisayar ekranındaki oyuna dönüşün- gelecek aklıma, o kısık gözlerle, büzülmüş dudaklarla tıslayarak Hayırdır?! Yemeğe mi geldin? deyişin, hafifçe ters dönerken dünya, önce yana, sonra yukarıya.. Gerisi hayal meyal.. Arkamı dönüp gitmeye başladım galiba, sense çevik bir hareketle kalktın, sanırım bürodakiler durumu farketmesinler diye- bir sandalye çektin otur dedin ve aynı kayıtsızlıkla oyununa devam ettin. Ben de, aynı nedenle, 30 saniye kadar oturduktan sonra Rahatsız ettim herhalde. gibi manasız bir söz söyleyip kalktım. Sesim boğuk ve çaresiz çıkmıştı. Güçlü ve net olmalıydı oysa, ve ilaveten iyi bak endamıma, çünkü burada son görüşün beni, biraz daha gayret edersen dünya gözüyle de son görüşün olacak demeliydim hatta.. Ama ağzımı açsaydım, hıçkırıklar çıkacaktı. Sakin (olduğunu sandığım, en azından filmlerdeki gibi koşmayan) adımlarla terkettim mekanı. Merdivenlerden ben değil, gözyaşlarım iniyordu. Aşağıda gözlerimi silip güvenlik görevlilerine gülümsemeye çalışarak çıktım turnikelerden.. Ve güneş, hani yaranı aydınlatır da sızlatır, sokar gözüne gözüne inatla.. Dönüp bakmadım desem, yalan olur. Ardından koşulacak kadar bile değerim yokmuş, gördün mü?! işte o an, bittin sen!

    Ne yaptığını anladığında, artık anlamış olmak derin bir acı, sonsuz bir pişmanlık ve telafisi olmayan bir kayıp olacak tek kazancın! Evet! Hayatının hatasını yaptın ve bu sana hayatının aşkına mal olacak, bilesin! insan ne olursa olsun el üstünde tutar sevdiğini, gözü gibi bakar, krallar gibi ağırlar.. Hele ki ele güne karşı... Sen bana ister kızmış, ister küsmüş ol, bir büro dolusu insanın, hele o kadının hani sana asıldığını, arada göz kırptığını ve fakat senin yüz vermediğini söylediğin kadının- önünde onurumu kır, sokak itine bile layık görmeyeceğin muameleyi yap, kovmaktan beter et.. Bu insanlık ve kadınlık onuruyla alakalıdır ve hepsinin önünde benden özür dilersen belki affedilebilir. Ama sevgilinin bir sevgili kalbi vardır ki öyle hiç kolay kırılmayan, yılmayan, pes etmeyen, sana kocamaaaaaaaaan kucağını her daim açmış, her gün güler yüzle karşılamış, kuş sütüyle ağırlamış, bir gün kem bakmamış, tek bir kötü söz söylememiş, saygıda da sevgi kadar cönmertmiş ve sabırlıymış..mış.. mış.. Her neyse, artık bir hükmü yok bunların.. işte o kalbi bir kaybettin mi, bunun telafisi mümkün değil.

    Sonsuz genişlikte bir kap düşün, her sözün, her eylemin, her halin ve her şeyin kabul görüyor, ne koyarsan acı tatlı alıyor, sana dair, sen olup, sana akıyor, ama asla, patlamıyor, taşmıyor. Sen o kaba tekme attın sevgili ve artık sevgili değilsin bundan kelli... Kırdın, parçaladın, yok ettin, toz duman ettin.. iki dünya bi araya gelse bakmam yüzüne, yok ki gözüm! Değil mi ki yok saydın sen kanlanmış gözlerimi, solgun yüzümü... Olmayan sırtım dönük sana bundan böyle...

    Topla kırıkları da yapıştır bakalım, yeni bir yürek yarat küllerimden, varsa değerim. Biraz da sen yalvar geceler boyu, sen dök göz yaşlarını, itil kakıl da yılma kolaysa, biraz- yo, hayır biraz değil, çok, pek çok- sürün, acı çek, mahrum kal, inle inim inim, vur başını taşlara, değer bilmezliğinin acısı, öfkenin aşkına üstün gelişinin pişmanlığı yaksın kavursun seni! O zaman büyürsün belki, öğrenirsin sabrı, emeği.. Her şeyin kabulüm dersin, başka her şeyi bırakır, dinlersin geceler boyu, beni, yalnız beni. Yalnız dinler, yalnız anlarsın ahları, sitemleri yaraları, izleri... Yanlız anlar, yanlız dinler ve sağaltırsın belki... Tabii varsa değerim. Her şeyin bedeli var sevgili, ki sevgili değilsin bundan kelli, ağırdır hazırsan ödemeye, ipotek edersin yüreğini, uzundur vadesi. Tabii varsa değerim.

    Yoksun sen! Derin uykulardan uyandım ne göreyim; yokmuşum! Hiç gelmemişim dünyaya, huzurla doldu ruhum.. Tanımamışım hiç seni... Bugün, bu dem, bu saat rasladığım bir hayal, bir yabancı sıfatla buz oldu içim. Bakılası yüzüm, değilesi gözüm hiç olmamış meğer, hayalmişim! Ah yüreğim, hiç olmamış iyi ki... Yoksa dayanmazdı bu sahneye.. Olmayan yüzüm, devrilesi gövdem gibi süzülüp de gidivermek yerine, bırakıverirdi beni yarı yolda...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük