"var" olma durumundan beraat etmek! Olmak nedir? meydana gelmek, vuku bulmak anlamlarına gelir. Yok olmak bu haliyle, yokluğu meydana getirmek ya da yoklukta "varlık kazanmak" anlamına geliyor. Yani bir eylemi - veya- bir süreci imliyor; zaman-mekân ikileminin o ebedi döngüsü! Ya yok bir oluş değilse? Ya "yok" olunmuyor da doğuluyorsa? Özellikle ikinci soru kelime anlamı düşünüldüğünde "olmak" halini de anlamlandırıyor. Kısacası "yok olmak" yokun kendisi olmanın başka bir sıfatı...
tekrar tekrar tanımlanması zorunlu olan şey. hiçbir şeyin yok olamayacağı, yani bilim insanlarının, enerjinin yaratılmayıp, yok edilemeyeceğini gösterdikten bu yana, yok olmak diye bir şey yoktur. dönüşmek vardır. bunu en iyi, tarihi en az 2500 yıl öncesine giden, en yetkin örneği de marksizm olan diyalektik felsefe anlatır bize. her şey akar, her şey değişir. hiçbir şey yok olmaz.
bir parmak şıklatması uzunluğunda, metro geçerken önünüzden, bir adım yakınlığında. direksiyonu çevirmekten vazgeçmek o an için. sadece bir an. sadece bir adımla, yarın çekilecek bir fotoğraf karesinde bulunmamak.
yok olmak, ne kadar anlatılamaz ve içi doldurulamaz bir şey olsa da, var olmak farklı mı sanırsınız? o bir adımı atmayı düşünürken, yok olmayı düşünürken, ne kadar zorlanıyorsak ve o adımı atmıyorsak, bu da var olmak tercihidir.
bazen var olmak, yok olmak kadar zor bir tercih olur. çok mu farklıyız sanıyorsunuz? çok mu artistim sanıyorsunuz? bu kararları her gün herkes binlerce kez veriyor ve ben bunun farkındayım. saklanamazsınız. oradasınız biliyorum. yüzünüz yok ama sesiniz benimle.
en vazgeçmiş anlarımda tutuyorsun yakamdan. tövbelerin kaçıncı kez çiğnenebileceğini seninle öğrendim. sonsuz yolları yürüyorum adım adım aklımda bakışlarınla. şarkılar birer birer adını haykırıyor sessizliğinde gecenin. koridorların karanlığından geçerken ismini haykırıyor kulaklarımı çınlatan geceler. bir ayna var yolun sonunda ve gözlerim görünüyor yaşları dökerken. bitmeyecek gibi son verişler, yok oluşlar. tozlanıp kuru bir öksürüğe yar olacak sayfalara yazıyorsun adımı sensizliğin alışkanlığa dönüşmesini beklediğin günler dahilinde.
bir anahtar var elimde, sana uzatıyorum. kalbimin kilidini açtığında sana akıyor bütün yıldızlar. bütün bulutlar sana siper oluyor ve güneş her doğduğunda gölgende kalıyor güzelliğinle. zirvelere yağan kar, yokluğundan çok titretiyor zayıf düşmüş bedenimi. teninin kokusu canlanıyor anılarımda gelemem dediğin anda. sarsılıyorum, saçmalayamıyorum bile...
belki de hiç doğmamaktır. Sevginin hiç hissedilemediği, aşk acısının hiç yaşanmadığı ve senin hiç olmadığındır. Ellerimde bir güvercin sürüsünden yakalamaya çalışıp bana kendi elleriye teslim olan bir özgür güvercin var şimdi. korkak ve de çaresiz. Aynı benim gibi. kendini mecburen teslim etmek ne zor şeydir. ben bunu haketmiyorum dediğinde insan bence hakediyordur o yaşadıklarını. An olur gurur duyulan bir insanken, an olur aynı insan nefret edilen insandır artık.
Yenilmek ne zor şey ve yenilmeye alışmaya çalışmak. Yemin ederim, cesaretim olsa bir an bile tereddüt etmeden ölümü seçerdim. Ama sonra arkamdan kaçtı gitti, savaşmadı diyecekler. içimdeki o naiflik aslında ne derece güçlüymüş diye düşünürken ağlayamadığımı hissettim şimdilerde. Nasır tutmuş bir göz yaşına sahip olmak galiba bu. belki bir ölümün sınavındayım ki elimden hiçbir şey gelmiyor artık.
Bir yanım kal derken bir yanım öl diyor şimdilerde. Nefret edilmek, haz alınmamak ne zor bir şeymiş. ömrümün en mutsuz zamanlarını yaşıyorum. belki de bu bir sınavdır. sınavsa çoktan kaldığım bir sınavdır. cevabı belli ve berbat bir kopuk iplik parçası ömrümde yok olmayı bile seçemeyen, o ürkek güvercinin beneninde binlercesinden sadece yok olmaya çalışıp da olamayan.
hafıza ekseninde, her küçük detayın dahi bir yeri var hayatlar üzerinde. ve insanlar, formatlanabilir bir bellek taşımadıklarından her bir izi son nefeslerine kadar taşıma potansiyeline sahipler genel yapı itibari ile...
unutmak mümkün birşeyi belki bir daha hatırlamamak üzere ancak kimin, ne zaman çıkagelip hatırlatacağı herdaim muallakta. hal böyle olunca bizim açımızdan birşeylerin yok olması da olanaksız kılınmış durumda sanki. kaybetmek, kaybolmak dahi mümkün ama bunun da adı tam anlamıyla "yok olmak" olmasa gerek. birşeyleri yok etmek için izlerinden, yaşanmışlıklarından, anılarından arınmalı insan, aksi takdirde nasıl yapılabilir ki?
derin bir uyku dahi değil oysa yok olmak, bu bile yetersiz görüyorum ki... öyle olmasa derin uykusundakileri her fırsatta dürter, yok olunamayacağı gerçeğini yüzümüze çarpar mıydık her sabah aynadaki kendimizin?
aslında başka bir açıdan bakılınca var olmaktır.yok olmak bir yerlerde kaybolmaktır.kayboldugunuz yerler gerçeklerdir ve gerçekler herzaman varolmuştur.şimdi dogal olarak gerçeklerin içinde yok olmak var olmaya eş deger olmuştur.
bir kavram olarak tanımlıdır, ancak tanımını dolduracak örneklemeden sonsuza kadar uzak kalacaktır...
zaten kötüsü de budur.
asla tam olarak yok olamazsınız. insanların hafızalarındasınızdır, dünyada bir iz bırakmışsınızdır.. en yok olmaya ihtiyacınız olduğu anda, varolduğunuz gerçeği suratınıza çarpar, ezer.
bazen deli gibi özlem duyulan şeydir. büzülmek, küçülmek.. minicik olmak. yaşamamışcasına silinmek, toprağa karışmak. kabir azabından, geride kalanlardan bağımsız biçimde silikleşmek.