hani her gün ekranda gördüğün adamı bir gün sokakta görünce bi yabancılaşma olur ya, işte bunun gibi bir şey bu da sanki. bana ilk selami şahin'i ankara'da karanfil sokak'ta gördüğümde olmuştu aynısı. anaa bi baktım geliyür karşıdan doğru... kafasına malboroya kasnak atar gibi belirli bir mesafeden atılarak kondurulmuş gibi duran peruğu, kendine has gülümsemesi, simsiyah bıyığı falan tastamam o işte lan... dedim bu herif de insanmış.
mesela yiğit bulut'un da saçlarıyla ilgili böyle bir olayı var. hatta kendisinden hazzetmeyen meslektaşları onu aşağılamak için sıklıkla "jöleli" derler uluorta dikkat ettinizse. peki ya gerçek bu mu? az sonra hepsini "sansürsüz" olarak anlatıcam. hatta anlatıyorum, ne az sonrası amına koyiyim. hee işte adamı televizyonda görüyoruz, belirli bir yabancılaşma oluyor. halbuki yiğit abimizin de senin benim gibi, selami şahin ve bıyığı gibi insani kaygıları var. makine değil sonuçta. biz zannediyoruz ki adamın her daim jöle stoğu hazır. hobby ıslak-wet ya da hobby sert-hard jölelerden koli koli depolamış evinde, kartonuyla almış falan. hiçbi tasası yok o yönden. ama şey oldu diyelim, bi gün yiğit abimiz uykudan kalkmış traşını olmuş, lacileri çekmiş, tam evden çıkacak jöle kutusuna(kavanozuna) davranıyor... aha o da nesi! jöle bir pinçik kalmış. hiçbir sike merhem olacak gibi değil. hay ananı sikiyim! hemen markete gitse... mümkün değil olmaz, yayına geç kalır. acil çıkması lazım. e ama saçlar? saçlar çok feci... saçlar yarrağı yemiş vaziyette, kimi ordan kalkmış inmem diyor, kimi arkadan ütülenmiş kenarımı yıkmam diyor... öne tarasa justin bieber gibi oluyor, yana tarasa hiç olmuyor, serbest bıraksa insanlıktan çıkıyor. e ne yapacak şimdi bu adam? ne yapacağı mı var yarrak hasan, tabi ki eski usul limon suyuna talim o günlük. hemen gider ve dolabı açar, oradan beş-altı adet limonu alır, ikiye keser, avcuna güzeelce sıkıp sıkıp saçına götürür ellerini. o bildiğimiz yandan ayrılmış gibi ama geriye de doğru taranmış gibi, son derece ıslak görünümlü yapışık formu elde eder ve gönül rahatlığıyla programa yetişir. artık hep alıştığımız gibi kendine güvenli bir şekilde tükettiğimiz çikilotadaki şekerin menşeini masaya yatırabilir o akşamki programda.
işte bunun kısa filmini çekesim bile var. ama tabi bir adet yiğit bulut, 5-6 adet limon, bir kamera, birkaç da boş jöle kavanozu lazım bana. siz siz olun yiğit bulut'u "jöleli" diyerek aşağılamayın. dediğim gibi, insanlık hali, belki o gün "limon suylu" da olabilir. bunu da bir düşünün derim.
