yilmaz ozdil in sabah tan kovulmasi

entry15 galeri0
    1.
  1. pek yakında gerçekleşecek olaydır. seçimlere bu kadar zaman kala, iktidar partisine, (seçimler yaklaşınca en yakın rakibinin malına mülküne ey koyma, muhalefet gazetesini kapatma!, muhalefet eden yazarları sindirme gibi alışkanlıkları olan bir başbakandan ve iktidar partisinden söz ediyoruz. e normal. ) bu kadar sert girişen bir yazarın başına gelecek şeydir.

    evet ne yazıyor, bu adam, akp nin artık kılıf bulamadığı çalıntı minarelerinin öyküsünü...

    ne yazıyor bu adam, bin dereden su getirsen yine de arındırılamayacak kadar kirlenmiş politikacıları, partileri, bakanları, başbakanı *..

    ne yazıyor bu adam, artık daha fazla dibe batması mümkün olmayan bir siyasi partinin ve onun beraberinde getirdiği ideolojiyi, sıvı yağ gibi suyun üstünde tutmaya çalışan ahlak yoksunlarını.

    ne yazıyor bu adam, "rezil olmanın asla mümkün olmadığı" bu ülkede, iktidar partisinin nasıl sefiller i oynadığını.

    tabi kovarlar bu adamı, tabi kovacaklar bu adamı.

    işte yılmaz özdil'in kovulmasına neden olacak yazılar:
    5 ...
  2. 2.
  3. milletvekili başlıklı yazısı, tarih 9 mayıs.

    Milletvekili...
    Deniyor ki...
    "Bakanlıklar adeta boşalıyor... Bürokratlar, AKP'den aday olmak için istifa ediyor."

    Bana sorarsanız...
    Ona "boşalıyor" denmez.
    "Doldurmuşlar" denir.
    Şu da denir tabii...
    "Hani kadrolaşma yoktu?"

    Yeri gelmişken...
    Başka sorular da soralım bari.

    Milletvekili dediğin, "yandaş memur", "aşiret ağası" veya
    "tarikat şeyhi" demek midir?
    Milletvekili dediğin, particilikten başka hiçbir işte çalışmamış
    "siyaset esnafı" mıdır?
    Mesela...
    Başbakan'ın bayıldığı Mercedes'in camını kıran balyozla poz veren milletvekilinin, millete ne gibi bir faydası olmuştur?

    Bu ülkenin ne zaman, TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca gibi milletvekili olacak?
    Bu ülkenin ne zaman, çağdaş yaşam için çabalayan Prof. Necla Arat gibi milletvekili olacak?
    Bu ülkenin ne zaman, dünyayı bilen, yedi dil konuşan Ali Şen
    gibi Spor Bakanı olacak?
    Niye inan Kıraç gibi bir vizyoner, Sanayi Bakanı olamıyor?
    Yap bak Ali Sabancı'yı Ulaştırma Bakanı, ülke nasıl uçuyor...
    Ümit Boyner?
    Al, başmüzakereci yap.
    "Bilişim" konusunu Ali Koç ile tartışabilecek kalibrede kimse var mı Meclis'te? Niye yok?
    Prof. Bingür Sönmez'in, Prof. Mehmet Öz'ün, Mehmet Ali Aydınlar'ın, Prof . Osman Müftüoğlu'nun, Prof. Yankı Yazgan'ın içinde bulunduğu Meclis Sağlık Komisyonu'nu düşünebiliyor musunuz?
    Atilla Koç mu...
    Vural Öger mi?
    Veya Fettah Tamince mi?
    "Kültür" ise mevzu...
    13 dil biliyor, 13 dil...
    Ünvanı da Profesör...
    Irgatları sömüren ağaların ayağına gitmesini biliyorsun da, ilber Ortaylı'yı aramak neden aklına gelmiyor hiç?
    "Şu şu milletvekili halkın çıkarını ondan daha fazla düşünür" diyebilir misiniz, eğer Uğur Dündar milletvekili adayı olsa?
    Türkiye'nin en büyük fonunu maksimum kârla çalıştıran ve "ben Erdemir'i yabancıya yar etmem arkadaş" diyen Coşkun Ulusoy'u kapmak için neden yalvarmıyor bu ülkenin partileri?
    Şükrü Kızılot?
    "Bu yasa olur" derse, oluyor. "Bu yasa olmaz" derse, olmuyor. Neden milletvekili olmuyor?
    Rifat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün, Sabih Kanadoğlu...
    Vural Savaş, Prof. Süheyl Batum, Prof. Zafer Üskül...
    Deniz Ülke Arıboğan...
    Prof. Salih Neftçi...
    illa kriz olduğunda mı başvuracağız bu beyinlere?
    Neden durum normalken sisteme dahil etmiyoruz?

    inanın, bu isimleri öylesine yazıyorum... Çoğunu tanımam bile.
    Ama yaptıkları ortada...
    Aklıma gelen benzer isimleri yazmaya kalksam, köşeye değil, sayfalara sığmaz.
    Demem o ki...

    Türkiye'nin yetişmiş, yetiştirmiş, üretmiş, kazanmış, kazandırmış, eğilmemiş, bükülmemiş, yamulmamış insanları var.

    Hayatını emir alıp, koltuğunu kurtarmak üzerine değil...
    Risk alıp, başarı kazanmak üzerine kurmuş insanları var.

    Her seçim bir fırsattır...
    Sıkıştırın gönül verdiğiniz partileri, bu karattaki insanlarımızı göreve çağırsınlar.
    Yoksa...
    Balyozcularla, bu kadar.
    2 ...
  4. 3.
  5. dünyanın en büyük ailesi başlıklı yazısı, tarih: 1 mayıs

    Dünyanın en büyük ailesi...
    1923 de bizim.
    1453 de.
    Şehit kanı da bizim.
    Alın teri de.
    Mehter de bizim.
    Nazım da.
    Süleymaniye de bizim.
    Ayasofya da.
    Türkü de bizim.
    Arya da.
    Edirne de bizim.
    Ardahan da.
    Meydan da bizim.
    Çankaya da.

    Bana göre, mesajı budur...
    Tandoğan'ın da.
    Çağlayan'ın da.

    istersen bundan sonraki mitingi Haymana Ovası'nda yap...
    Yine sığmaz. Yine taşar.

    Deniyor ki bazen, "habire eleştiriyorsun, hiç mi iyi bir şey yok bu ülkede?"
    Var işte.
    Edirneli eczacının, Trabzonlu öğretmen arkadaşı var artık...
    Tandoğan'da tanıştılar.
    izmirli avukatın, Urfalı muhasebeci arkadaşı var...
    Çağlayan'da tanıştılar.
    Antalyalı turizmci, Samsunlu doktoru tatile bekliyor bu yaz...
    Ankara'da sözleştiler.
    Mersinli mandalinci, bir kasa gönderecek döner dönmez, Bursalı öğrenciye... Kaldığı yurdun adresini aldı istanbul'da.

    Ya da şöyle bak...
    insan, o güne kadar hiç tanımadığı birine, "anacığım, şöyle otur, dinlen biraz", "kardeş, al biraz su iç" , "yenge, simit alıp geleceğim, kızıma göz kulak olur musun" der mi?
    Der...
    Dünyanın en büyük ailesidir çünkü bu... Milyonlarca akraba.

    Komünist suçlamasıyla 12 Eylül'den sonra vebalı muamelesi gören şarkıcı, söylüyorsa...
    Ülkücü olduğu için 12 Eylül'den sonra işkence gören eski bakan, eşlik ediyorsa...
    7'sindeki bebe oradaysa...
    77'sindeki dede oradaysa...
    Sen daha ne mesaj arıyorsun?

    AB'yi de tebrik ederim, bu arada...
    Böleyim derken, birleştirdiler.
    Kenetlediler hatta.
    Ben AB'nin yerinde olsam, gazete köşelerinde çöreklenen ikinci cumhuriyetçileri, mahkemeye veririm... O kadar para döktüler fonlardan, gene de beceremedi yeteneksiz herifler.
    1 ...
  6. 4.
  7. "Gelen ağam giden paşam" başlıklı yazısı, tarih: 26 nisan..

    "Erdoğan aday olacak..."
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.
    "Erdoğan aday olmayacak..."
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.
    "Galiba Nimet Çubukçu..."
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.
    "ibre, Vecdi Gönül'e dönüyor..."
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.
    "Abdullah Gül aday oldu..."
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.

    Başbakan, çıkıp dese ki, "cumhurbaşkanı mumhurbaşkanı yok kardeşim, Çankaya'yı lağvettik..."
    Eminim şu başlığı atarlar:
    Borsa moral buldu.
    Piyasa rahatladı.

    Allah sizi inandırsın...
    Başbakan henüz kürsüdeyken, "adayım Abdull" der demez... Bizim Ankara Bürosu, Abdullah Gül'ün sevdiği yemeklerin listesini bile geçmişti istanbul'a... Jet hızıyla.
    Kuru fasulye.
    Pilav.
    Mantı.
    Bir yeşil salata yaparmış...
    Parmaklarınızı yermişsiniz...
    O derece.

    Kimi, ne alakası varsa, Beşiktaş'ın ilk 11'ini bir nefeste sayabildiğini anlatıyor... Kimi, burcunun özelliklerinin altını çiziyor... Sezgili, tutkulu, kararlıymış akrepler... Uğurlu rengi kırmızı, uğurlu kokusu misk... Peki ya ünlü akrepler? Alain Delon, Alfred Nobel, Nadia Comaneci, Maradona, Abdullah Gül.

    "Gül döktüm yollarına" diyen de var... "Güllerin içinden bir Gül'ü seçti" diyen de...
    "Çankaya'da Gül'eceğiz..."
    "Çankaya'nın Gül'ü..."
    "Milletin yüzü Gül'dü..."
    "Göbek adı Cumhur."
    "Duygu seli..."
    "Ağlamak istiyorum..."
    Ne ararsan var.
    Romantizm fırtınası bir nevi.

    Şöyle demiş bir yazar mesela...
    "Anadolu'nun bağrından çıkan, mütevazı bir aileye mensup evladımız, cumhurbaşkanı oluyorsa, bundan gurur duymalıyız."
    Sezer, Saksonyalı çünkü.
    Babası da Dük'tü.

    Ama en güzeli şu...
    "George Clooney'e benziyor."
    Yani arkadaşlar, gözünüzü seveyim, yalakalığın da bir sınırı var yahu... George Clooney'e benzemiyor ki birader.
    Brad Pitt deseniz, hadi neyse.

    Uzun lafın kısası...
    Ne Gül'dür sorun, ne başkası.

    Türkiye'de anormal işler oluyorsa, hadiseler normal mecrasında akmıyorsa, basit itirazlar nefretlere dönüşüyorsa, millet kamplara bölünüyorsa, hoşgörünün yerini tahammülsüzlük alıyorsa, bilin ki... Bunun en büyük sebeplerinden biri, bu şakşakçılık, bu yağcılıktır.
    Özde değil, sözde gazeteciliktir.
    2 ...
  8. 5.
  9. "Kınıyorum..." başlıklı yazısı, tarih: 20 nisan...

    (beyazyelkenli'nin subjektif yorumu; bir bakan portresi, ve sadece baktığının ispatı...)

    Hablemitoğlu...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu menfur saldırıyı lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Neve Şalom, Beth Israel...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu alçakça saldırıları lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    HSBC, konsolosluk.
    içişleri Bakanı Aksu, "bu alçakça saldırıları lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Kuşadası'nda patlama...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu saldırıyı lanetliyorum, şiddetle, nefretle kınıyorum" dedi.
    istanbul'da polis şehit...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu menfur saldırıyı lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Rahip Santoro...
    içişleri Bakanı Aksu, "yaşam ha kkına yapılan bu saldırıyı lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Cumhuriyet'e peş peşe bombalar...
    içişleri Bakanı Aksu, " huzurumuzu hedef alan bu saldırıları nefretle kınıyorum" dedi.
    Danıştay basıldı...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu saldırıyı lanetliyorum, şiddetle, nefretle kınıyorum" dedi.
    Diyarbakır'da bomba...
    içişleri Bakanı Aksu, "insanlık dışı saldırıyı lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Hrant Dink...
    içişleri Bakanı Aksu, "bu menfur saldırıyı lanetliyorum, nefretle kınıyorum" dedi.
    Malatya...
    içişleri Bakanı Aksu, " bu vahşeti lanetliyorum, şiddetle ve nefretle kınıyorum" dedi.

    içişleri Bakanı Aksu hakkında Meclis'te verilen gensoru önergesi reddedildi... içişleri Bakanı Aksu, "yaşananları siyasi malzeme yapmaya çalışanları esefle ve şiddetle kınıyorum" dedi.
    0 ...
  10. 6.
  11. "Peynir gemisi" başlıklı yazısı, tarih: 10 nisan

    Barzani, "Türkiye bize karışırsa, biz de Türkiye'ye karışırız" dedi... Bu lafa karşılık, "Barzani haddini aştı" cevabı verildi.

    Sanki bi yerden hatırlıyorum bu cevabı.

    Girdim arşive...
    4 yıldır verilen cevaplara baktım.
    Skor şöyle...

    "Barzani haddini aştı."
    946 kez.
    "Barzani yine haddini aştı."
    719 kez.

    Bu bizim "had" nasıl bir şey ki, aşa aşa bitiremiyor adam.

    "Barzani ağzını bozdu."
    410 kez.
    "Barzani meydan okudu."
    2 bin 346 kez.
    "Barzani kışkırtıyor."
    623 kez.
    "Barzani saçmaladı."
    Bin 380 kez.
    "Barzani kaşınıyor."
    Bin 520 kez.
    "Barzani tehdit etti."
    7 bin 200 kez.
    "Barzani rest çekti."
    473 kez.
    "Barzani tahrik etti."
    Bin 423 kez.
    "Barzani'den küstahlık."
    603 kez.
    "Barzani'den büyük küstahlık."
    537 kez.
    "Barzani'den yeni küstahlık."
    402 kez.

    Başka?

    "Üç günde on şehit."
    Kaçıncı kez?

    MERAKLISINA NOT: Bazen kalabalık içinde yapayalnız kalırsın... Olur böyle şeyler. Teslim olma adetimiz yok. "Pazar" a kadar değil, mezara kadar bu işler.
    1 ...
  12. 7.
  13. "Kurnaz papağan" başlıklı yazısı, tarih: 6 nisan.. (harika bir yazı, bir kıssa'dan bin hisse)

    "Bulunmaz Hint kumaşıyım" diye ortalıkta dolananların sayısı arttı... E bir Hint masalı anlatmanın zamanı gelmiş demek ki...

    Memleketin birinde...
    Bir papağan yaşarmış.
    Sahibi, büyücü.
    Büyücü ne derse...
    Papağan da aynen tasdiklermiş.
    Taklalar atar, şirinlikler yaparmış.
    Tam yalaka yani.
    Ama bir derdi varmış...
    Kediler.
    Çok korkuyormuş kedilerden.
    Yerler merler diye.
    Büyücü seviyor ya... "Bir iyilik yapayım şuna" demiş, kediye çevirmiş papağanı... Mahallede rahatça gezsin, dolaşsın diye.
    Bir gün, iki gün...
    Bizim kedi papağan, gene tir tir titriyor.
    Bu sefer niye?
    Köpekler.
    Dobermanları kangalları bırak...
    Finolardan bile ödü patlıyor.
    Büyücü, bakmış olacak gibi değil...
    Direkt aslana çevirmiş, kedi papağanı.
    Daha ne...
    Cüsseyse cüsse, yeleyse yele.
    Kükre kükreyebildiğin kadar.
    Ama gel gör ki...
    Bizim imitasyon aslan, değil ormanda salına salına gezmeyi, sokağa bile çıkamıyor...
    Çünkü avcılar var!
    "Beni de avcı yap" diye yalvarmaya başlamış... işte o gün anlamış büyücü...
    Her kalıba girebiliyor ama, bu yürekle insan olabilmesi mümkün değil.
    Üstelik, fark etmiş ki... O kuş beyniyle adım adım şekil değiştirerek, ne kedi ne aslan, aslında avcı olmak istiyor bizim papağan.
    Tüfeği kaptığı gün...
    ilk kurşunu, genetik sırlarını bilen büyücüye sıkacak... Kendisini fareye çevirmesin diye.

    Kıssadan hisse.
    Sen sen ol... Müthiş rol kabiliyetiyle insan taklidi yaparak, kuş olduğunu bile inkâr edebiliyorsa bir kuş... Gözyaşlarına sakın kanma.
    0 ...
  14. 8.
  15. "Öyle büyüdük ki aklınız durur..." başlıklı yazısı, tarih: 4 nisan

    "Uyusun da büyüsün" ekonomisinin son verileri açıklandı... Tarafsız medya, vatandaşın doğru bilgi alması için, bu verilerin olumlu ve olumsuz taraflarını "objektif ölçülerle" yansıttı sayfalarına.
    Manzara şu...

    iHRACAT DOLUDiZGiN GiDiYOR, MART'TA TARiHi BiR REKOR DAHA KIRDIK
    ithalat da rekor kırdı.

    iŞTE iSTiKRAR BEREKETi TÜRKiYE EKONOMiSi 5 YILDA 2'YE KATLANDI
    borcumuz da 2'ye katlandı.

    BÜYÜME TAVANA VURDU EKONOMiMiZi 400 MiLYAR DOLARLIK DEVLER LiGiNE ÇIKARMAYI BAŞARDIK
    iç tüketim dibe vurdu, satışlar yüzde 40 azaldı.

    GELiR DAĞILIMI DÜZELDi FAKiRLiK AZALDI ZENGiNLER KAYBETTi
    japonya'da 24, bizde 26 dolar milyarderi var; kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı yüzde 78 arttı.

    BU AY YÜKSEK ÇIKACAK DiYENLER YiNE YANILDI MART ENFLASYONUMUZ SADECE BiNDE 9 ÇIKTI
    geçen ay 4 lira olan sivri biber, bu ay 6 lira.

    KiŞi BAŞINA MiLLi GELiR 300 DOLAR YÜKSELDi 5.500 DOLARA DAYANDI
    Rahmi Koç ile senin maaşı topluyorsun, sonra 2'ye bölüyorsun, çıkan rakam senin "kişi başına düşen milli gelir."
    0 ...
  16. 9.
  17. "Al sana akreditasyon..." başlıklı yazısı, tarih: 31 mart

    Ve, Genelkurmay'ı soydular...

    Hani, asker karşıtı gazeteciler, asker yandaşı gazeteciler listesi vardı ya... işte onu, Genelkurmay Karargahı'ndan araklamışlar.

    24 saat nöbetçi var. Girerken, çıkarken, sıkı arama... Cep telefonu sokmak yasak; kapıda alırlar. Dinlemeye karşı özel cihazlar falan... Duvar dibinden yürü, siviller gelip, bu kaldırımdan yürüme birader diye uyarır. Üstünden uçamazsın, yanına parkedemezsin.
    Meğer...
    Tarikatçı fareler cirit atıyormuş içerde.

    "Kim" soymuşun cevabını veremem.
    Kanunen yasak.
    Ama "zaman" derseniz...
    O kesin.

    12 Ekim 2006.
    Hatırlayan var mı...
    Neler olmuştu 12 Ekim 2006'da?

    Bir... Orhan Pamuk, Nobel aldı.
    iki... Fransa, soykırım yoktur diyeni hapse tıkacak yasayı kabul etti.
    Üç... Lübnan'a asker uğurladık.

    Yani...
    "Orhan Pamuk'la gurur duy Türkiye, dünya bize imreniyor" dedikleri gün... "Fransa'ya bi ambargo uygularız, mahvolurlar" dedikleri gün... "Ortadoğu'daki sorunları çözecek dünya gücüyüz" dedikleri gün...
    O gün.
    Genelkurmay'ı soymuşlar.

    Askeri zor durumda bırakıp, bu ülkeyi karıştırmak isteyenleri bulmak istiyorsan illa... "Zaman" a da dikkat edeceksin demek ki.
    0 ...
  18. 10.
  19. "Kim"yager..." başlıklı yazısı, tarih: 25 mart

    Alt kimlik üst kimlik, hepimiz Ermeni'yiz, atalarımız Truvalı'ydı, galiba iyonyalı'yız falan derken, olacağı buydu...
    Bir gazete anket yapıyor:
    "Biz kimiz?"

    Toplum mühendislerini biliyorduk...
    Bunlar kim'yager...
    Onun için soruyorlar millete:
    "Biz kimiz?"

    Ben söyleyeyim...
    Sizi leylekler getirdi yavrum.

    insan durup dururken, kendine DNA testi yaptırır mı kardeşim...
    "Acaba ben kimim?"
    Şüphen mi var?

    Düşünsenize, koskoca gazetenin kelli felli yazarları, almışlar ellerine saç örneklerini, Adli Tıp'ın kapısını çalıyor. Tak tak tak...
    - Kim o?
    - Bilmiyoruz... Onun için geldik.

    Aslında bu belirsizlik, gazetelerin tiraj arttırması için promosyon vesilesi bile olur.
    Şöyle bir reklam mesela...
    "Tarot falıyla kim olduğunu öğren!"
    Gönderiyorsun, doğum tarihim şu, annemin kızlık soyadı bu, rumuz cami avlusu...
    Kart açıp, açıklıyorlar:
    "Müjde... Japonsunuz."

    Veya...
    "Yükselen burcu kova olan oğlaklar, bu ay kendini Pakistanlı hissedebilir... Ama sevdiğinizden alacağınız bir haber, karmaşık duygular içine girmenize sebep olacak... italyan olmak için güçlü arzular hissedeceksiniz."

    Ya da tıbbi tavsiyeler...
    "Türküm diye üzülmeyin... Eğer normal bir Türkseniz, yani patolojik değil, ailevi nedenlerle Türkseniz, kahvaltıdan sonra green card alın, geçer."

    Uzun lafın kısası...
    Eveleyip gevelemeyin.
    Dün gece etnik kökenini umursamadan ekmek yediği ülke için canını dişine takan Aurelio'dan utanmıyorsanız... Açık açık yazın şunu, siz de kurtulun, biz de kurtulalım:
    "Kimliğimi kaybettim...
    Hükümsüzdür."
    0 ...
  20. 11.
  21. "Tespih..." başlıklı yazısı, tarih: 24 mart * *
    Türkiye'nin en zengin insanı kim?
    Satan.

    Evet, Türkiye'nin en zengin insanı, malını mülkünü yabancıya satan bir işadamı.

    Halbuki, dünyanın hangi gelişmiş ülkesine giderseniz gidin, o ülkenin en zengin insanı, mutlaka "üreten" işadamıdır.
    Bizde, satan.

    O yüzden, kamuya ait arazi elin Arap'ına satılınca bütün gazetelerimize mutluluk verici, müjde dolu kelimelerle manşet oldu...
    "Türkiye kazandı..."
    "Burma bilezik..."
    "Şeyh bereketi..."
    Neden mutluyuz? Sattık çünkü.

    Milletin malını mülkünü sattıkları zaman, seviniyor bu ülkenin basını... Hele yabancıya satıldıysa, ayakta alkışlıyor. Alkışlamayana da kızıyorlar... illa sevineceksin.

    Hatırlarsınız... Bizim şakşakçı gazeteciler, Türk Bankası'nı satın alan Yunan Bankası'nı gezmeye gitmişlerdi... Adamlar da, duvarlarındaki "Türk kafasını ezen Yunanlı" tablolarını göstermişti bunlara... Gık dememişlerdi... Ben de "aferin" demiştim.
    Kızdılar... Ahlaksız falan dediler bana.
    Meslekten atılmamı isteyen bile oldu.

    Şimdi aynı tayfanın yeni bir marifeti ortaya çıktı... Gene "tablo" ile alakalı.

    Bizim Merkez Bankası'nın kasasında 800 adet tablo var. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle bir sergi açıldı. Bu tablolar sergileniyor.
    E gazeteciler gitmiş tabii.
    Bakmışlar bakmışlar tablolara... Sonra da, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'a ne demişler biliyor musunuz?
    "Bunları satsak, kaç dolar eder?"

    Basına bak!
    Gezdir Topkapı'yı...
    Kaşıkçı'ya müşteri getirsinler.

    Ama böyle bitmiyor hadise...
    Gazeteciler pişmiş kelle gibi sırıtırken, Merkez Bankası Başkanı lafı ağızlarına sokmuş... Demiş ki:
    "Sanatın değeri, parayla ölçülmez. Üstelik, bu tablolar çocuklarımıza kalacak. Babadan kalma tespihi sat, döner ye, olmaz! Çalış, kazan, öyle ye."

    Tekrar yazayım...
    "Sanatın değeri, parayla ölçülmez. Üstelik, bu tablolar çocuklarımıza kalacak. Babadan kalma tespihi sat, döner ye, olmaz! Çalış, kazan, öyle ye."

    Kendisine teşekkür ediyorum.
    Ve...
    Gazete yöneticilerine bir önerim var. Merkez Bankası Başkanı'nın bu lafını alın, çerçeveletip, ekonomi servislerine asın!
    Memleketin içine düştüğü "tablo" yu anlamıyorlar... Belki bu lafı göre göre, ne demek istediğini anlarlar.
    0 ...
  22. 12.
  23. "Morgıç gıç ister..." başlıklı yazısı; tarih: 16 mart

    Ayağımız mı sıkıyor, nedir...
    ABD'de yüz senedir tıkır tıkır işleyen morgıç sistemi, Türkiye'de morgıç kanunu çıktıktan bir hafta sonra iflas etti!

    Özüne bakarsak...
    Yen carry trade'i kapanıyor olabilir. Esas olarak problem, margin call'lardan kaynaklanıyor da olabilir. Ya da gelişmeler olsa olsa, hedge fonların aynı pozisyona daha iyi seviyeden dalmasına yardımcı olabilir... Veya, kredi spreadleri kademeli olarak yükselmeye devam ederse, FED faizleri beklenenden hızlı inebilir... Bunu gören hedge fonları, Yen'deki short pozisyonlarını hemen boşaltabilir de, diyebiliriz.

    Ama bunu böyle dersek...
    Dişinden tırnağından arttırıp, asgari ücretiyle 2 oda 1 salon almayı hayal eden triko işçisi ibrahim'e pek faydası olmaz.

    Dolayısıyla finansal ukala dümbelekliğini bırakıp, Türkçe konuşalım...
    "En saf alıcı teorisi" deniyor buna.

    Sene 1929...
    Suikaste kurban giden ABD Başkanı Kennedy'nin babası Joseph Kennedy, Wall Street'in en büyük yatırımcılarından biriydi. Bir gün yürüyerek işe gidiyor... Ayakkabısını boyatmaya karar veriyor. Koyuyor ayağını, boyacı tezgahına... Bir yandan laflıyorlar. Boyacı diyor ki, "borsada acayip para var abi, son aylarda müthiş kazandırıyor..." Bunu duyan Kennedy, içinden diyor ki, "boyacı bile borsadan para kazanıldığını düşünüyorsa, bu iş bitmiş, başka alacak kimse kalmamıştır..." O gün, elinde hisse senedi olarak ne var, ne yok, satıyor... Bir hafta sonra, tarihe "kara perşembe" olarak geçen 1929 krizi patlıyor. Borsa'daki hisse senetleri, tuvalet kağıdı oluyor. Sıfırı tüketenler gökdelenlerden falan atlıyor... Kennedy ailesi ise, "en saf alıcı" yı farkettiği için, servetini koruyor.

    Sebepleri çok farklı tabii ki.
    Ama biraz da eğlenelim dersek...
    Amerikalılar şöyle düşünmüş olabilir:
    "Gıçında donu olmayan Türkler bile, asgari ücretiyle ev sahibi olabileceğine inandırılıyorsa, bu iş bitmiş kardeşim..."
    0 ...
  24. 13.
  25. "Takkeli şarapçı... Viskici takunyalı..." başlıklı yazısından, tarih: 10 mart

    Bir basın karnesi çıktı ortaya...
    Hangi gazeteciler asker karşıtı?
    Hangi gazeteciler asker yandaşı?
    24 saat geçmeden...
    Bir basın karnesi daha çıktı ortaya.
    Hangi gazeteler AKP karşıtı?
    Hangi gazeteler AKP yandaşı?

    "Neden" böyle bir tasnif yaptıklarını anlıyorum... Ama "neye göre" böyle bir tasnif yaptıklarını anlamak, hakikaten güç.
    Çünkü...

    Hem 12 Eylülcü, hem Özalcı, hem Demirelci, hem Çillerci, hem Erbakancı, hem Yılmazcı, hem 28 Şubatçı, hem Erdoğancı olan gazeteciler var.
    Bunlar hangi kategoriye giriyor?

    Şarap içenler fişlenmiş mesela...
    Rakı içenler ne olacak?

    Şarap sorunsa eğer...
    Hem tarikatçı olup, hem de Ramazan'a denk gelen "happy birthday" partisinde şarap içen gazeteci var...
    Bunun AKP lehine yazdıkları caiz midir?

    Hem Nişantaşı barlarından çıkmayan, hem sosyete kulüplerinin gülü olan... Aynı zamanda tarikatçıları alenen desteklediği halde, asker yandaşı listesinde olan da var.
    Raporu yazan subay uyuyor mu?
    Televole seyretmiyor mu?

    Diyelim ki, sabah içtimaya kalkacak, erkenden yatıyor, o yüzden seyredemiyor...
    Peki "sicil" e de mi bakmıyor?
    Çünkü "tırışkadan rapor" la askere gitmeyip, asker yandaşı görünen de var.

    Gazeteci cemiyetleri, konseyleri falan da, ayağa kalkmış... Neymiş, "basın özgürlüğüne aykırıymış" bu tür hareketler.
    Ben soruyorum o halde...
    4 bin lira maaş alıp, tripleks villada oturan gazeteci var... Yemese içmese, bahçe masrafını bile karşılayamaz o maaşla.
    Bıraktık villayı, hiç transfer parası almadığı halde, köşkte oturan gazeteci var, köşkte!
    Hepsine mi babasından miras kaldı?
    Nereden geldiği belli olmayan bu "değirmenin suyu" basın özgürlüğünün neresinde?

    Bunların ipliği...
    Listesi ne zaman çıkacak pazara?
    1 ...
  26. 14.
  27. hıncal uluç gibi her gün patronlarına ve iktidara kin kusan bir yazar hala köşesinde durduğuna göre, yılmaz özdil bazı aksaklıkları ve sistemi, zaman zaman eleştirse bile, emin çölaşan gibi kronik muhalif olmadığına ve sürekli mantık sınırları içinde tespitler yapmaya çalıştığına göre, gerçekleşmesi uzak ihtimal...
    0 ...
  28. 15.
  29. kolay kolay gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm vakadır.

    yılmaz özdil gerçekten de günümüz köşe yazarları içinde yazdığı mizahi muhalefet yazılarıyla öne çıkmaktadır.
    ve bu işi de hakkını vererek yapmaktadır.
    ama çok satan büyük aktüel gazetelerin hepsinde bir iki tane muhalif yazar her daim zaten bulunmaktadır.
    hürriyette milliyette hatta radikalde bile bunlardan bir kısmına rastlayabilirsin.
    ve tabi ki bu da bir satış stratejisidir.
    nitekim bu gazetelerin okur yelpazesi çok geniştir.
    toplumun her kesiminden her türlü kültür düzeyinden her yaştan her meslekten insanlar bu gazeteleri okumaktadır.
    bununla beraber yılmaz özdil gibi yazarların da kemikleşmiş bir okur kitlesi mevcuttur.
    okurlar mevzubahis gazetenin genel yayın anlayışını beğenmese bile o gazeteyi alacaklardır.
    dolayısıyla bir nevi şeytanın avukatı olarak görülen bu yazarlar aslında zannedildiği üzere kapıya konulmayacak bilakis el üstünde tutulacaklardır.

    bence bir sakınca yoktur hiç olmazsa böyle gazetelerde yazarak daha çok insana ulaşma şansını elde edeceklerdir.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük