anne ve küçük oğlu ,misafirliğe zuhal teyzelerine giderler..velet ve annesi otururlar. zuhal teyze şeker,çikolata ikramı için yanlarına gelir..dağıtım yapılır.
anne: oğlummm.. teşekkür ettin mi zuhal teyzene?
çocuk: teşekkür ederim zuhal teyze..
zuhal teyze: yürü git len, başkasının lafıyla.
çocuk: kes sesini!!!!
anne: aaa, ne biçim konuşuyorsunuz ayol birbirinizle ..
zuhal teyze: bu iti bir daha getirme buraya..
çocuk: zuhal ,kaldırma beni ayağa!
-oğlumun nesi var doktor?
-hım..onikiparmak bağırsağında iltahap var
-aman doktor biz nerden buluruz o kadar parmağı?
-yanlış anladınız...antibiyotikle tedavi edeceğiz
-bravo bravo...fakiriz diye antinkuntinle tedavi edin bizi
-antibiyotik diyorum
-kes yeterince dinledim
-eeh yürü git be adam!!
-o parmakları bulacağım doktor...ne pahasına olursa olsun
iki arkadas kahvede orturmaktadir.tecrübeli ve yasca büyük olan girer konuya:
-bütün kadinlar bas belasidir ismet. senin annen benim annem bi de senin kiz kardes haric.
+teyzemi de severim ben..
-teyzen de haric.
+amca kizi ?
-tamam ismet, konu kapandi.
+aaa... amca kizi disarda kaldi.
+alo orası sönmez holding mi?
-hayır beyfendi yanlış numara, ev burası.
+kendi eviniz mi kira mı?
-sana ne kardeşim, git işine ya...
+kira dimi, kodumun pis fakirleri!
-meraba!allah diye bağıran kaplumbağanın sahibi siz misiniz?
-evet
-bi bağırsın bakalım
-allah!
-siz değil,o bağırsın
-yalan söyledim,allahsız tosbağa bu
-istanbul belediyesinin bana verdiği bitkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum.
-bitki mi?
-evet, bunu verdiler bana belediyeden.
-siz nikah memuru değil misiniz?
-hayır, belediye bahçıvanıyım.
-e ne bu cüppe falan?
-cüppe değil o, annem ördü, adı cükke.
turbo ile çok eskilerden arkadaş olduğunu 2003 yılında çizdiği bir köşesinde belirtmişti. yani eskiden rap'çiymiş. hala devam etmiş olsa ya kafa dönüyor ya duvar boyuyor olacaktı.
kendisinin bi zamanlar hayvan dergisinde yazdığı yazısı.. harika olmuş hakikaten..
"ergenlik nedir bilmiyorum... muhteşem çocukluk dönemimin bitimine denk gelen berbat zamanlardı sadece... olması gerekenin aksine vücudumda tüyler çıkmadı. boyum uzamadı. sesim kalınlaşmadı... önceleri komik görünüyordum diğer çocukların arasında... sonra da görünmez oldum zaten.
çocukluk öyküleri yazsaydım ne güzel olacaktı. salak gibi ergenlik öyküleri diye köşe yapmışsınız... salaklar....
evet her neyse... günlerden bir gün beni gibi bir çocukla tanıştım. oğuz... tek şansım odur. bir de karikatür... hayatta kalmamı sağlamışlardır.
evin önündeki duvarda oturduğumuz bir gün oğuz paçamı sıvadı. "vay göööt!!! bacaklarında kıl çıkmış lan!" diye bağırdı. bir süre benimle konuşmadı... çok geçmeden onun da bacaklarında kıllar çıkmaya başlayınca eski muhabbetimize geri döndük....
'hiç ergenliğe girmedim' diyerek büyüyenlerdenim. şanslıyım belki de.. "ah ulan gençliğimizde neydik be" falan diye üzülmeme gerek kalmayacak. bir yerleri eksik kalmış yaşlı bir amca olacağım.... sanırım.
"yaşıtlarım gezip oynarken ben karikatür çizdim" diye bir cümle var ya hani... ağzına sıçayım o cümlenin... "bana ayıp oldu" diye düşündüm hep... "bana ayıp ediyorsun allah'ım..."
üniversite ikinci sınıfta sesim kalınlaştı. üçüncü sınıfta boyum uzadı. birinci sınıftayken hocanın oğlu sanırlardı. hoca da beni markete sigara almaya gönderirdi... o hocanın da kötüne koyayım.
cırcır böceklerinin sesinin yıldızlardan geldiğini sanırdım küçükken... bunu birine anlattım. o da dedi ki: "aaa ben de öyle sanırdım lan"... ulan dedim, ne kadar romantik çocuğum diye seviniyodum ben de... herkes aynıymış.
sonra bir gün top oynayıp eğlenirken oğuz dedi ki: "bak lan, hayat ne güzel..." sonra top oynamaya devam ettik... bu oğuz'un intihar etmemek için bulduğu dandik bir formüldü... kimse ölmediğine göre işe yaradı belki de.
öyle çok süper aile ilişkilerim yoktu. anneannem çok acayip kadındı. bunu birine anlattım. o da dedi ki: "aaa benim anneannem de çok acayip kadındır lan".... eeeh yeter be! dedim. en şahanesi benimki işte. hiç özel bir şeyim olmadığını öğrenmekten sıkıldım artık lan!!
evet ne diyordum, anneannem çok güzel insandı. televizyonda cem yılmaz'ı görüp bana saçımı kazıtmamı ve küpe takmamı önermiştir. delirdin mi anneanne demiştim. eğri büğrü kafam var nasıl kazıtayım... sen de televizyonda ne görsen istiyosun ha...
sonra bir gün anneannemi kaybettim...
cem yılmaz'ın saçları uzadı.
derin bir nefes aldım...
başladım ağlamaya.
başka bir gün bir kıza şöyle bir şey yazdım:
gidiyorsun demek...
şunu iyi bil kızım
ben elimi sallasam.....
ben elimi sallasam,
küçük bir rüzgardan
başka hiç bi şey olmaz.
ben elimi sallasam,
saçlarına takılır.
ben elimi sallasam...
ancak sen giderken
arkandan sallarım.
güle güle demek için.
güle güle...
işin komiği kızın gittiği falan yoktu. sevgili olduk hatta bir iki ay. sonra parkta bir konuşma yapıp ayrıldım ondan. istanbul'a gidip bir mizah dergisine girmeliydim. bir iki yıl sürünmeliydim. ona istediği hayatı veremezdim. vız vız konuştum işte saçma sapan. bana evlenme teklif etti. güldük... sarıldı bana.. sonra gitti. daha öpmemiştim bile.
bir mektubunda kızlardan, ilişkilerden yakınan arkadaşıma "bizden geçti ama bize göstermediler oğlum" diye cevap yazdım. sonra o arkadaşım onlarca kadınla birlikte oldu. bana ergenliğin acısını çıkarttığını söyledi. oysa o acıyı çıkartmanın tek yolu, zamanında o yaşa uygun yaşamaktı...
anneler, babalar!.. çocuğunuz ergenliğe girdiği zaman beni hatırlayın...
anneler babalar beni unutmayın.
bana böyle bir fırsat verdiği için hayvan dergisine teşekkür ederim.
x:bugün kendimi hiç olmadığı kadar mutlu hissediyorum
y:hiç mi?
x:hiç
Y:üzüldüm bak şimdi
x:bende üzüldüm halbuki demin ne kadar mutluydum.
y:hadi git şimdi
!!!