bende yaşattığı tahribat iki looney tunes çizgi filmi (aynı film aynı bölüm) arasındaki yeşilçam filmi kaynaklı olup,
sevenlerin bir entrika oyunuyla aralarının açılabileceği, kimsenin gerçeği birbiriyle iletişim kurup açıklayamayacağı, asla mutlu sona ulaşılamayacağı falan yönündeydi.
tecavüz ve kadınların suçlu bulunup evden falan kovulmaları,
büyüdüğümde ceylan'a (ona küçükken filmlerini can sıkıntısından izlediğim zamanlarda da karşıkonulmaz bir nefret duyuyordum gerçi) müjde ar'a ileriki uzun yıllardan oluşan dönemlerde duyduğum nefretin sebebidir.
müjde ar kişisinin topluma hizmeti olduğunu zerre kadar düşünmem mesela ben. düşünsem bulamam yani. o derece illet olurum düşünün siz.
100 yıllık türk sinemasının yaptığı tahribat son 16 yılda sanatın içine tükürenlerin tarikat görünümlü suç örgütlerinin yapmasına göz yumduğu tahribatın binde biri bile değildir.
Yeşilçam hayatın gerçeklerini kimi zaman komedi yoluyla kimi zaman dramla çok başarılı anlatmıştır. Hayatta maalesef her zaman sonunda iyiler kazanmıyor, bu gerçekten kaçmaya çalışırken sığındığımız film, dizi, kitap vs. Gibi kurgu hayatlar bu gerçekleri yüzümüze vurduğunda tabi ki afallıyoruz ama yapmamız gereken gerçeklerden kacmak değil onlarla yüzleşmektir. Bu arada yeşilçam filmlerinde hiçbir yönetmen ya da oyuncunun yaşanan o kötü olayları sıradanlaştırma çabasında olduğunu düşünmüyorum aksine bu tür gerçek olaylara bir tepkidir yeşilçamın çoğu filmi.
Ben daha 13 yaşımdaykene bir hülya koçyiğit filminde sırf öpüşülerek hamile kalındığını gördüğüm için büyük panik ve hayal kırıklığı yaşadığımı anımsıyorum. Allah yaratırken bunu nasıl düşünmemiş, bir öpüşmekten çocuk olur mu diye günlerce kafa yormuştum. Google amcaya minnet duyun gençler. Biz daha o yaşta çocuğun nasıl yapıldığını bilmiyorduk. Yeşilçam da bizim gibi safları kandırıyordu.