yavuz sultan selim' e dimağı bulanıklarca yapılan bir yanlış yakıştırmadır. elin macar kıyıcısı atilla' yı kahraman diye bağrına basıp kendi atalarının zaferlerini gölgelemeyi entellektüel objektiflik adleden orhanik pamuğumsuların türemesiyle daha çok karşılaşacağımız yanılsamalardandır.
Osmanlı tarihine adını altın harflerle yazdırmış, halifeliğin osmanlı hanedanına geçmesine vesile olan yüce şahsiyet. bazı götü boklu trollerin , ki bunlar devşirme torunlarıdır, bu yüce padişahı alevi düşmanı olmakla suçlaması inanılır gibi değil. okumadan, araştırmadan, birkaç yobazın bilgisinin arkasına sığınan fareler gibi atıp sıkılamak dünyanın en kolay işi. oku evladım oku. ufkun açılsın, atın altına yatıp , gözlüğünü ve çükünü kendine monte edip bakma dünyaya. senin bok atmaya çalıştığın padişahların hayatlarını, yaşadıklarını, elin amerikalısı gelip osmanlı arşivlerinden araştırıyor, sorguluyor. senin şakirt kitabevlerinden çıkan, sana dayatılan ilkokul kitaplarından değil, devletin koruma altına aldığı, türk vatandaşlarnın dahi giremediği osmanlı arşivlerinden. sen ise 3-5 zibidinin yazdığı kulaktan dolma bilgilerle gelip buraya yazıyorsun.sana öğretilen atatürkün 19 mayıs 1919 da samsuna çıktığıdır. bu kadardır. git baş şakirtine sor neden samsun ? git kralına sor neden samsun? bul cevabını pm at. ben anında tükürdüklerimi yalarım. işte adam bunu araştırmaya geliyor. bunu senin universitede feyz aldığın ideoloji çapsızı hocanda bilmez, ben tarihçiyim diye geçinen idol troll ünde. illa başlık sıçmak istiyorsan böyle birşeyler sıç ki, kamuya faydan dokunsun.
edit: seri eksileyen ipneler, 1500 lü yıllarda yaşanılan olayları günümüz sosyo ekonomik şartları ile yargılamadan önce. bi gusül abdesti al
yezid yazayı bilemyen, yezid'in kimlere dendiğini bilmeyen, yezidin kim olduğunu bilmeyen, atasını ecdadını tanımayan, dünyadan bi haber insanların kullanacağı terimdir.
Sultan Selim han, islamiyeti daim kılan padişahtır. kendisi olmasaydı, şuanda hz muhammed yerine, hz ali kurallarına göre din yaşıyor olacaktık.
ayrıca sultan selim han, savaş kararını zevk için almamıştır. Zamanın safevi devleti hükümdarı, şah ismail o dönemde, sunni olan herkesi işkencelerden geçirerek vahşi bir şekilde öldürüyordu. bunun üzerine sultan süleyman han, sahra çölünde yolculuğa çıkmıştır, aylarca susuz bir şekilde 80 bin asker ile yolculuk yapmıştır. çölde su bulmak imkansızdır ve çok nadir olan su kaynaklarını, şah ismail zehir dökerek kullanılmaz hale getirmiştir... neticede iki ordu birbiriyle çarpışmış ve cihan padişahı, padişahlar padişahı h.z sultan selim han galip ayrılmıştır elhamdülillah.
savaş sırasında tabikide ölümler yaşanmıştır ama bu ki ordununda kayıplarıdır. sultan selim han savaş sonrasında kazandığı tebrize girdiğinde ise, halka özgürlük getirmiştir. herkes istediğine inanarak adil bir şekilde yaşayacak, zararları karşılanacaktır.
ulan utanıyorum be, böyle bi ecdadın böyle torunları olmasından utanıyorum lan. yazıklar olsun lan. kimsenin kitap okuduğu tarihine baktığı yok.
konuyla ilgili doğuş reyizinde açıklamaları vardır.
tebrizde sünnileri haftalarca katleden ve bu katliama karşı çıkan annesini de boğduran şah ismail'in kendisine rakip gördüğü osmanlı sultanı. ve esas adı yavuz sultan selim'dir...
40 bin aleviyi katlettiği yalanı ortalarda yıllardır dolanan bir padişaha bazı kendini bilmezler tarafından edilen hakarettir;
"Yıllar önce Bakü'de bir müzeyi geziyoruz. Adının irade olduğunu öğrendiğimiz hanım rehberimiz Şah ismail'in Çaldıran savaşını Osmanlı topları yüzünden kaybettiğini ağlamaklı bir tonda anlatıyor. Besbelli hayranı olduğu Şah ismail Çaldıran'da bir duvar teşkil eden toplarımızı geçemeyince hiddetinden kılıcıyla topun ağzına öyle bir vurmuş ki, tuncu paramparça etmiş!
Burada efsanenin kendisine takılmayın derim. "Türk" olduğunu düşündüğümüz Azeri kardeşlerimizin bu savaşta Şah ismail'in ordusunda saf tutmaları ve Yavuz'u saldırgan bir işgalci olarak görmeleriydi beni asıl şaşırtan.
Bir de özellikle bazı Osmanlı karşıtı kesimlerin dillerine doladıkları ve maalesef ismail Hami Danişmend gibi ateşli Osmanlı yanlısı Sünniler'in de Şii-Alevi husumetlerinden ötürü köpürttükleri "Yavuz'un 40 bin Alevi'yi kestiği" söylentisi var. Ne yalan söyleyeyim, her iki kamp da bu tehlikeli ateşe odun taşımakta fevkalade mahirler. Halbuki Fethullah Gülen hocaefendinin yakınlarda yaptığı "mum söndü iftirası" hakkında sağduyuya çağıran konuşmasını okusalar, bu meseleye nasıl bir denge bilinciyle yaklaşacaklarına dair değerli ipuçlarını yakalayabilirlerdi.
Yavuz Sultan Selim, Doğu'da namağlup unvanına sahip Şah ismail'in adamlarının Tokat'ı ele geçirip kendi adına hutbe okuttuğu, hatta Kütahya önlerine kadar geldiği, Bursa'yı tehdit ettiği ve Rumeli'deki kardeşleriyle buluşmalarına ramak kaldıkları bir ortamda tahta çıkmış buldu kendisini. Üstelik de bir Osmanlı şehzadesi olan yeğeni Murad, Şiiliği kabul etmiş ve Şah ismail'in yanına kaçmıştı. Yani Safevi etkisi, bırakın halka yayılmayı, bizzat saraya kadar girmişti.
Burada özellikle belirtmek istiyorum ki, Yavuz'un birinci sorunu, bir inanç olarak Alevilik değil, Fransız tarihçi Jean-Louis Bacque-Grammont'un akıl dolu deyişiyle, Safevi Devleti'nin Anadolu'daki Alevileri "beşinci kol", yani istihbarat unsuru olarak, daha da önemlisi, devleti yıkacak tertipler içine girecek potansiyel bir işbirlikçi güç olarak kullanmaya kalkmasıydı. Şah ismail'in gerçek niyetinin Osmanlı'yı Şiî bir devlete dönüştürerek bir darbede başına geçmek olduğuna ve bu uğurda çalıştığına dair güçlü kanıtlar bulunuyor. Nitekim 1511 Nisan-Temmuz aylarında Bursa'dan Antalya ve Kayseri'ye kadar yayılan, Anadolu'nun büyük bölümünün yakılıp yıkılmasına ve 50 bin insanın ölümüne yol açan Şahkulu isyanı da gerçek bir ders olmuştur Yavuz'a.
Anadolu'daki Aleviler ya iran'a göç edip Şah ismail'in saflarına katılıyor veya muhtemel bir Anadolu seferinde ona destek vereceklerine dair işaretler veriyorlardı. Osmanlı Devleti'nin 1402'de içine yuvarlandığı fetret devri yeniden yaşanacak mıydı? Bu soru, 112 yıldır hiç bu kadar sarsıcı olmamıştı.
Bunun üzerine Yavuz, hem iran'a insan kaynağı sağlayan göçü önlemek, hem de Safeviler üzerine düzenleyeceği seferde arkasını sağlama almak için Mustafa Akdağ'ın deyişiyle, "Şah ismail'e bağlılıkları, sadece dinî bir inanç olma çizgisini aşarak, para yardımı, asker olarak gidip ordusuna katılma, Kızılbaşlık propagandası yapmak ve şaha casusluk etmek gibi yollarla hizmet ettikleri sabit olanlar hakkında kovuşturma başlattı". Bu kovuşturmanın bir tür fişlemeye dönüştüğünü biliyoruz. Tutulan defterlere yukarıdaki eylemlere karışmış 40 bin Kızılbaş'ın adının geçirildiğini, bunların tutuklanıp sorguya çekildiklerini biliyoruz. Suçlu bulunanlar elbette idam veya hapisle cezalandırılmıştır. Ancak bu kovuşturma sonunda ne kadarının idam edildiğini, ne kadarının hapse atıldığını veya sürgüne gönderilip serbest bırakıldığını bilmiyoruz.
işte o 40 bin kişi, bu kovuşturma maksadıyla fişlenen ve yakalanan casuslar, düşmana yardım ve yataklık yapanlar, daha önce Şah ismail'in ordusunda savaşmış olanlar, propagandasını yapanlardı. Ve hepsinin öldürüldüğüne dair en ufak bir kanıt olmadığını ben değil, yine Bacque-Grammont söylüyor:
"Göründüğü kadarıyla, bu 'büyücü avı', özellikle olaylara bulaşan tımar sahiplerini yerlerinden atmak ve bilinen elebaşıları öldürmekten ibaret kaldı. 1513 ya da 1514'te olan 40.000 sapkının kırılması efsanesinin destekleyen hiçbir kanıt yok elimizde; sayılar karşısında doğulu baş dönmesiyle alabildiğine damgalı görünüyor bu." (Bkz. Ed.: Robert Mantran, Osmanlı imparatorluğu Tarihi, I, Cem Yay. 1995, s. 173)
40 bin aileyi, yani ortalama 200 bin nüfusu ilgilendiren böylesine büyük çaplı bir "katliam"ın belgelere de bir şekilde yansıması gerekmiyor muydu? işte Alevi kökenli olduğu bilinen tarihçi Mustafa Akdağ, "Yavuz Selim'in o zaman, Kızılbaş mezhepli 40 bin kişi öldürttüğü hakkında tarihlere geçmiş bir rivayet vardır; Ancak, biz bunu pek şişirilmiş bir sayı bulmaktayız. Çünkü, bu Padişah devrine ait pek çok mahkeme defterleri hâlâ elimizdedir. Bunlar üzerinde yaptığımız araştırmalarda, bu çapta kitle idamlarına rastlayamadık. Eğer öyle kanlı bir olay geçseydi, bu defterlerde yer alması zorunlu idi" sözleriyle bu balonu patlatıyor. (Türkiye'nin iktisadî ve içtimaî Tarihi, 2, Tekin Yay., 1979, s. 154)"
yezit sultan selim yoktur. yavuz sultan selim vardır. ve o nu kötüleyenler onun sümüğü olamazlar. cihan ı sallamış cihan padişahır. o nu eleştirenleri de donunda sallayacağı şüphesizdir.
biz ona şah-mat ismail diyoruz çünkü; şırınga ile götünden kan alınan ilk insan şah ismaildir. operasyonunu bizzat Yavuz Sultan Selim geçkleştirmiştir.