"Kendimi duyumsuyorum. Ama sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. Sağlıklı göz veya parmak ya da diş varlarmış gibi görünmezler. Yani gayet açık, değil mi? Kendi kendinin bilincine varmak hastalıktır "
george orwell ve aldous huxley'e ilham kaynağı olmuş biz isimli distopyanın yazarıdır. çok ilginç bir hayat hikayesi var zamyatin'in, notos öykü'nün ütopyalar ve distopyalar dosyasında karşılaştım ilk defa ismiyle, hayat hikayesi o kadar etkileyici ki hemen kitabını edindim. şimdi efendim zamyatin aslında bolşevik ve fakat çarlık rusyasında bolşevik olduğu için 1905 senesinde hapse atılır, ilginçtir ki bolşeviklerle aynı saflarda savaşmış olmasına rağmen uyumsuz görüşleri olduğu için bolşevikler tarafından aynı hapishaneye atılır daha sonra ise ömrü sürgünlerde geçer. 1931 senesinde maksim gorki'nin yardımıyla ülke dışına çıkmasına izin verilir ve paris'e gider, paris'te ise sovyet karşıtları tarafından tecrit edilir ve 1937 senesinde kalp krizi neticesinde vefat eder. iade-i itibarı ise ancak 1987 senesinde gorbaçov'un açıklık politikası neticesinde gerçekleşir. zamyatin'in hayat hikayesi bile aslında distopyanın ta kendisinin yaşadığımız dünya olduğunu yüzümüze çarpar.
Mesela şu "haklar" fikrine bir asit damlattık diyelim.
Eskiler arasında bile en yetişkinler hakkın kaynağında gücün bulunduğunu, hakkın gücün bir fonksiyonu olduğunu bilirdi.
Bir terazi alın ve bir tarafına bir gram, diğer tarafına bir ton koyun. Bir yanda "Ben", diğer yanda "Biz" yani Tek Devlet.
Apaçık değil mi? "Ben"in devlet karşısında hakka sahipliğini öne sürmek, bir gram, bir tona eşittir demekle tamamen aynı.
Bölüşümü böyle açıklayabiliriz: Haklar tona, görevler grama.
Ve hiçlikten büyüklüğe giden yol aynen şudur: Gramlığını unut ve bir tonun milyonda biri olduğunu hisset.
ama sadece icine kirpik kacan goz, sismis parmak veya curuk dis kendini duyumsar. bireysel varliginin bilincine varir. Saglikli goz veya parmak ya da dis varlarmis gibi gorunmezler.
Her sabah milyonlarca kişi, mutlaka aynı saatte ve aynı anda tek bir beden gibi uyanırız. Milyonlarca kişi aynı anda işe başlar, gene milyonlarca kişi uyum içinde işi bitiririz.
Tek bir bedene takılmış milyonlarca el ve milyonlarca kafa, Zaman Tablosunun düzenlediği biçimde, aynı anda kaşıklarımızı ağzımıza götürürüz. Aynı anda yürüyüşe çıkar, aynı anda dinlenir ya da uyumaya gideriz.