cocuklugumun yerli malı haftası etkinlikleri geldi aklıma. bizim oralarda gavurka dedigimiz icinde kavrulmus bugday, kuru uzum, melengic olan simdilerin deyimiyle cerezler getirirdik okula. annelerimiz corek yapardı onu getirirdik. gerci biz sanslı cocuklardık kendi yetistirdigimiz seylerdi bunlar simdilerde yerli malı diye bisey kalmadı.
eskiden yerli ürünler eşliğinde neşeyle geçen bir aktiviteyken her haltı ithal etmeyi marifet sanan kaşık düşmanları sayesinde ülkenin en trajik şakası haline gelmiştir.
şimdi, tanrıya şükrü eli yüzü düzgün birkaç insan var, yoksa işbu platform çekilmez hale gelirdi.
yerli malı haftasında biz küçükken yapılan kekler, börekler, çörekler, tatlılar işin adı üzerinde kutlaması, eğlencesi için üretilen ve besbelli ki tüketilen (hey gidi) nenler idi.
yerli üretim ile ilgili verilen bilgi ise (haftanın, bizatihi günün [tek gün kutlanır idi]) başında ve sonunda kısaca söylevlerden oluşan birkaç seslenme, okuma, görsellikten ele gelmekte. benim zamanımda böyle idi en azından.
türkiya ülkesinde eli yüzü düzgün bir ilk-orta eğitim var, sorun yaşadığımız evre lisans-üstlisans eğitimleri. sonuçta çocuklarımız bizi yansıtıyor, ilkokul tuvaleti nasılsa, kışla tuvaleti de öyle.
yerli üretim ve tüketim ile okulda verilecek kısa bilgiler iyi bir taban oluştursa da çocuğun gelecek dönemde göreceği "öğrenim", örnek, annesinin türk-fransız parfümleri arasında fransız parfümünü yeğlemesi, ya da babasının "tok kapı sesi çıkacak abi" deyip daha yerli bir otomobilden (fiat-egea, volkswagen-golf) başka, bir biçimde "diğerini" tercih etmesi, tercih etmese, bilmese bile (ki ulusumuzun yüzde %50'sini yansıtır) anti-türkist bir yaklaşımda bulunarak söylemlerde bulunması ve çocuğun işbu durumda büyümesi okulda öğretilecek olan taban ne denli sağlam olursa olsun işe yaramayacaktır.